Nasreddin Hoca, köyün birine girerken yolda köpeklerin saldırısına uğramış.

Korkutmak için yerden taş almak istemiş ama bir taşı bile yerinden sökemeyince söylenmiş:

-Bu köyde taşları bağlamışlar köpekleri salmışlar.

Kıssadan hisse.

Demokrasileri gelişmiş toplumları oluşturan vatandaşların en önemli ortak özellikleri sorgulama ve hak arama özelliğidir.

Bunun için ülkelerde vatandaşlık bilinci oluşturulurken, sorgulama ve hakkını arama yolları teşvik edilir ve öğretilir.

Devlet, hizmet alan ile hizmet verenlerin (özel ve kamu kurumları) arasında denetleyici görevi yapar.

Yaparken de iki tarafın haklarını korumaya çalışır.

Peki bizde böyle mi oluyor?

Türk Telekom''un her ay vatandaştan aldığı 14 YTL sabit ücrete ilişkin Beykoz Tüketici Hakem Heyeti tarafından verilen kararı, İstanbul 4. Tüketici Mahkemesi tarafından iptal edildi.

Türk Telekom, müşteriye tahsis edilen hattın her zaman konuşulabilir durumda tutulması karşılığında aldığını söylediği sabit ücretin hukuka aykırı hiçbir yanının kalmadığını açıkladı. O zaman aklımızı kurcalayan şu soruları soralım:

Bu karar vatandaşın devlete olan güvenini sarsmayacak mı?

Bu karar vatandaşın hakkını arama yolu olan Tüketici Hakem Heyetleri''nin şikayet eden vatandaşı oyalama mekanizması olarak çalıştığını da göstermeyecek mi?

Bu karar bugüne kadar Tüketici Hakem Heyetleri''nin varlık amacını ortadan kaldırmayacak mı?

Bu kararla vatandaşta "Şikayet etsen bile boşuna bir de mahkeme masrafını ödersin" düşüncesi oluşmayacak mı.?

Yani "Hak arama, arayana böyle yaparız" deniliyorsa niye baştan söylenmiyor?

Devlet Baba niye vatandaşın mağduriyetine alet oluyor.

Böyle babalık olur mu.

Bu karar hukuka aykırı değil ama ahlaki de değil.

Sabit ev telefonunu kullanan herkes şimdi paşa paşa sabit ücreti ödeyecek.

Ödemek istemeyen de cep telefonuna geçiş yapacak.

Ev telefonunu iptal edecek.

Vatandaşın önünde eskisi gibi tek bir tercih yok.

Hangi şebeke işine gelirse ona geçer.

Zaten serbest piyasa ekonomisi de bu değil mi?

Konya Büyükşehir Belediyesi kurduğu emekliler lokalinde 200 emekliye cep telefonu kullanma dersi vermeye başladı. Kurs fikri Almanya ve Avusturya''dan alınmış. Hizmette sınır yok.

Yılmaz Arslan (Elektrik çarpması),Subutay Soysal (Gemiden düştü), Cabbar Ongun (Elektrik çarptı), Güney Akarsu (Elektrik çarptı), Cengiz Tatlı (Elektrik çarptı), Kenan Kara (Kalp durması), Bekir Özmen (Elektrik çarptı), Hasan Macar (Patlama), Hakan Özden (Patlama), Fatih Kılıç (Yüksekten düştü), Sabri Yanardağ (Üzerine blok düştü), Onur Bayoğlu (Düştü), Metin Turan (Denize düştü), Osman Göç (Kaynak zehirledi), Hasan Köse (oksijen tüpü patladı).

Bunlar Tuzla tersanelerinde son 7 ayda ölen işçiler.

50''ye yakın tersane ile 563 taşeron firmanın bulunduğu Tuzla tersanelerinde ekonomideki gelişmelere paralel iş arttıkça iş kazaları da arttı. Son 15 yılda ölen işçi sayısı 82''yi buldu. Çalışma Bakanlığı tarafından 41 işyerinde yapılan denetimde sadece 2 işyerinin koşullarının yasal duruma uygun bulunurken diğerlerinde ise toplam 588 eksiklik çıkmış. Sendikanın tespitlerine göre, tersanelerde ne kadar işçi çalıştığı ise tam bir muamma. Sanayi Odası''na göre 5 bin, Çalışma Bakanlığı''na göre Türkiye''nin tüm tersanelerinde 17 bin 500 kişi çalışırken, Gemi İnşa ve Sanayicileri Birliği verilerine göre 50 bin kişi istihdam ediliyor. Sendikanın tahmini ise 35-40 bin kişi. Sendikalar ve işçiler, taşeronlardan şikayetçi; taşeronlara iş yaptıran işverenler de "uluslararası rekabet koşullarında taşeron sisteminden başka şansları olmadığını" söyleyerek hükümetten teşvik istiyorlar. Tuzla''daki işçi ölümlerinden mevzuat, işveren ve sendikalar sorumlu tutuluyor ama çözüme yönelik adım yok. Somut adım atan tek bir taraf var: Taşeron işçi. Onun da tek yaptığı 15 günde bir ölmek! Ölmese sorun yok!