ABD’nin Suriye’de bir güvenlik gücü oluşturma yolunda adımlar atacağını açıklamasına karşı Türkiye’nin ortaya koyduğu açık ve kararlı tutum bütün dünyada ilgiyle ve takdirle izleniyor. ABD’nin Suriye’de krizin başından itibaren söyledikleri ile yaptıkları arasındaki çok açık tutarsızlık da aynı şekilde kaydediliyor. 5 bin mil öteden Okyanusları aşarak gelip kurucusu ve en büyük ortağı olduğu NATO’da yine en büyük müttefiki olan Türkiye’ye karşı eylemler yapan bir terör örgütüyle işbirliği yapıyor olması ABD’yi güvenilmez ve anlaşılmaz ülkeler listesinin başına yazdırıyor.
Tabi bu senaryoya inanırsak…
O yüzden Rusya ve İran ile Suriye’deki her üçü de dahil olmak üzere bütün yabancı unsurların çekilmesinde ve Suriye’yi Suriye halkına bırakma konusundaki mutabakatta ısrarcı olmuştur.
Türkiye’nin bu kararlı duruşu ABD’den de duyuluyor ve önemseniyor elbet. O yüzden Türkiye’nin kaygılarının anlaşıldığı ve bu kaygıları giderecek adımların atılacağı yönünde beyanlar geldi arka arkaya.
Tekrar canlanmasına karşı tedbir almak üzere şimdi yeni stratejilerin açıklandığı bir ortamda, çok değil, daha bir iki ay önce DAEŞ militanlarının ABD-PYD kontrolünde başka bir yere intikal etmek üzere Rakka’dan nasıl tahliye edildiğini hep birlikte seyrettik.
ABD’nin haksızlığı, maddi gücüyle orantısız bir biçimde onu tutarsızlığa ve güçsüzlüğe sürüklüyor. Böyle devam ederse maddi gücü ve silahlı üstünlüğü onu kurtarmadığı gibi onu hızla tükenişe sürüklemesi de mukadder olur.