|
Açılımın dönülemez ufku görünmüştür

Bölünme korkusunu aşarak kendi içindeki farklılıkları görmeye başlaması, Türkiye''nin zayıflamasını değil, güçlenmesini beraberinde getiriyor.

Belki yüz yıldır hamasi bir milliyetçilik söylemiyle kendine hayranlık havası basarken iki milyonluk Ermenistan''ın Türkiye''den topak alabileceği, Kuzey Irak''taki bir Kürdistan oluşumunun Türkiye''yi bölebileceğinden endişe ettirildik durduk. Oysa büyük ülke olmakla ilgili çok basit bir gerçek vardır: bölünmekten korkan bir ülke büyük bir ülke değildir, o korkusuyla büyük bir ülke olma ihtimali de yoktur.

Demek ki büyük ülke olmanın kaçınılmaz sonucu veya şartı bölünmekten korkmamaktır. Bugün çıkılmış bulunan demokratik açılım yolu bir bölünme süreci değil bir büyüme sürecinin adıdır.

Tabii ki bu büyümenin anlamı ülkenin toprağına toprak katmak, başkalarının toprağına emperyal bir iştahla toprak katmak değil. Haddi zatında Türkiye''nin büyümesi başka ülkelerin küçülmesi veya zayıflaması anlamına da gelmek zorunda değildir.

Ne var ki, farklılıkların büyük bir genişlik duygusuyla kabul gördüğü vatandaşlık kültürü tipik bir imparatorluk kültürüdür. Bugün dünyanın en güçlü ülkelerinin aynı zamanda kendi içindeki farklılıkları en fazla tolere edebilenler olduğunu unutmamamız gerekiyor.

İçinde Kürt sorununun da hal yoluna gireceği, ama bundan ibaret kalmayacak olan demokratik açılım, Türkiye''nin son zamanlarda ulaşmış olduğu uluslar arası vizyon ve misyon dolayısıyla, bırakınız mümkün olmasını, artık kaçınılmaz bir süreçtir. Üstelik Türkiye o dönülmez dünyanın ufkunu çoktandır görmüş bulunuyor.

Kimilerinin basit okumasıyla, bu açılımlar Türkiye''ye dışarıdan dayatılan bir görev değildir. Aksine bu açılım Türkiye''nin hem kendi olgunlaşmasının hem de dünya siyasetinde yüklendiği yeni rolün gerektirdiği, kendi ayağını bağlayan bir prangadan kurtulma ihtiyacından kaynaklanıyor.

Türkiye büyüdükçe olgunlaşıyor, olgunlaştıkça Kürt, Alevi, İslam ve sair konuları soruna dönüştüren kendi ham yapısını fark ediyor. Böylece açılım Türkiye''nin kendine açılması, kendini keşf etmesi, kendinin farkına varması anlamına geliyor.

Bu açılımın Türkiye''ye dışarıdan dayatılıyor olduğunu düşünenler artık Türkiye''nin kendi siyasetini üretebilecek, oyun kurucu bir ülke olduğu fikrine kendilerini alıştırmaya başlamaları gerekiyor.

Açıkçası, demokratik açılım başıyla sonuyla başka hiçbir ülkenin rolüne müracaat etmeyi gerektirmeyecek kadar ülke içindeki dinamiklerle fazlasıyla açıklanabiliyor. Bunun için başka bir ülkeye (ABD, AB) müracaat etmeye hiç ihtiyaç yok. Ülke içi dinamik ise Türkiye''nin artık büyük ülke olma vizyonunu yakalamış olduğu gerçeğidir.

Bu vizyon ülkenin maddi ve manevi kaynaklarını bu kadar müsrifçe tüketen ve çözümü bu ülkenin imkanları dahilinde bulunan bu sorunun varlığına daha fazla tahammül edilemeyeceğini gösteriyor, o kadar.

Ancak vizyon bu ise de, bu vizyonun hakkını vermeye kalkışma cesaretini gösteren AK Parti''nin büyük bir risk alıyor olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Çünkü Türkiye''yi büyütmekten başka bir sonucu olmayacak bu vizyoner girişimi gündelik siyasetin ucuz kazanımlarını elden bırakmamak adına sabote etmek isteyenler hiç de boş durmuyor.

Bu vizyon içinde bu riski almak ne kadar değerli bir siyaset ise, bu girişimleri sabote etmeye kalkışmak da o kadar değersizliğine hükmedilecek bir çaba olacaktır.

AK Parti bu açılım söylemini kullanmaya başladığı andan itibaren siyaset yapma tarzında da yeni bir ufka açılmış bulunuyor.

Milletvekillerini kendi bölgelerinde bu açılımla ilgili halkın nabzını ve görüşlerini almak üzere yollayan Başbakan erdoğan, Türkiye''de karar alma sürecine halkı bu kadar aktif bir biçimde katmanın belki de ilk örneğini sergilemiş oluyor. Konya''da milletvekillerinin sivil toplum kuruluşlarıyla yaptığı bu türden bir toplantıya gözlemci olarak katıldım. Süreçle ilgili kaygılarını ve görüşlerini de her yönüyle ifade eden sivil toplum kuruluşlarının bu açılıma çoktan razı ve hazır oldukları görülüyor.

Belki bu, işin büyüklüğünün ve karmaşıklığının gerektirdiği bir siyasettir. Ama halkın kısm-ı azamisini istişare ve karar sürecine katma fikri siyasette çok sağlıklı başka bir gelişmenin işareti olarak okunmalıdır: İnsanları devlete teba olarak değil ortak, iştirakçi, eşit birer vatandaş olarak gören bir siyaset anlayışının gelişmekte olduğunun işareti.

15 yıl önce
Açılımın dönülemez ufku görünmüştür
Kara dinlilerle milletin savaşı
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı
Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü