Gerçekten ücret artışının gerekliliği, modellenmesi ve miktarı dâhil bağlamdaki tüm tartışma enflasyonla ilişkilendirildiği için kapitalist teorinin tuzağına düşülmektedir.
Ücretler seviyesi enflasyonun bir sonucu değildir. Ücret artışlarını enflasyonla ilişkilendirip çözümleme yapmak yanlıştır. Ücret, enflasyon arttığı için artırılmaz.
Ücret, emeğin üretilen gelirden aldığı paydır. Bu pay, esasen sağladığı katma değerle ölçülür. Yani sunduğu katma değer ücret seviyesini belirler. O yüzden emek, katma değerli işleri tercih eder, iyi vizyonlara katkı vermek ister.
Emeğin üretim sürecindeki katma değerinin payı, yaratılan gelirin dağıtımında rant, kar veya faiz uman diğer üretim faktörleri lehine bir biçimde az kalırsa dağıtımın yeniden düzenlenmesi gerekir. Mevcut teoriler bunu mutlak olarak ya da adaleti arkaya bırakarak çözer, eğer bunlar çözümse. Elbette ben bir kurt taksimini tartışmıyorum. Hakkın yeniden dağıtılmasını tartışıyorum.
Çizdiğim bu çerçeveden tamamen kopuk biçimde enflasyonla ücret ilişkisi kurmanın amacı sadece habis bir sarmalın işlemesini sağlamak üzere teorik destek vermektir. Bu sarmal türevleriyle beraber ekonomiyi sürdürülemez bir yere iterek kapitalist fırsatçılığın avını yakalayıp yemesi üzere örülen bir ağdır aslında. Türkiye de son ücret artışı sürecinde maalesef bu tuzağın içine düşmüştür. Sistem tüm bileşenleriyle üç-beş fırsatçının ekmeğine yağ sürecek cinsten enflasyonla ilişkiyi açıklamaya çalışmıştır.
Oysa olan biten basitti. Türkiye’de Temmuz’a kadar üretilen gelirden emeğin aldığı pay azalmıştı. Zaten ücretlerin yapışkanlığı (dinamik değil, statik belirlenmesi) sene başında gelirin dağılımının yeniden planlanıp sene sonuna kadar emek aleyhine bozulması şeklinde çalışır. Son ücret düzeltmesinin, emek lehine dağılımı yeniden ele almak şeklinde tartışılması gerekirdi. Artış oranı da enflasyonla değil, bu payın tadiliyle tartışılmalıydı. Böylece yapılan doğrunun fırsatçıların fiyatlara yansıtmasıyla boşa çıkmasına hiçbir zaman neden olunmazdı.
Faiz artışı beklentisinin hatta, üretilen gelirden sermayenin payını artırmaya dönük bir tartışma olduğunu kimse görmüyor mu? Bir ara başlık da bu meseleye açayım, ücretler konusunda döneceğim. Vakıa şudur; girişimcinin karı artmıştır ve sistem faizle bu karı geri almayı istemektedir. Olması gereken sermayenin katma değer yaratılması sürecine girişimci gibi kardan hakkını almak üzere girmesidir, şimdiki gibi faizle değil. Faizle modele girip üstüne bir de ilişki enflasyonla açıklanmaya çalışılınca fiyat artışlarının asıl mağduru olan emek (ücretliler) bir tarafa konup bazen girişimcinin çoğu zaman da sermayenin menfaatleri ön plana çıkmaktadır. Sermaye yüz yıldır yaratılan gelirden aldığı payı artırmaktadır. Emek ezim ezim ezilmektedir. Girişimci de her fırsat bulunduğunda dövülmektedir. Sermaye kardan payını alsa zaten kavga bitecek girişimci ve emek bölüşümü aralarında çözecektir.
Türkiye’nin ücretler meselesindeki sorununun bir başka ayağı daha var. Şimdi ona döneyim. Türkiye’de asgari ücretli oranı fazla… Buna göre Türkiye’de yaratılan işler katma değeri düşük işler olsa gerektir. Şunu daha önce yazdımsa da tekrar söyleyeyim; Türkiye’de yaratılan işlerin çoğu gelişmiş ülke standardında mültecilere göre işlerdir. O yüzden “Suriyeliler olmasa işler yürümez” ifadesini mülteci karşıtı işverenler dahi kullanmak durumunda kalır.