Son yıllarda, “İslâm medeniyetine bir saldırı var!” gibi cümleleri sıklıkla duyuyoruz. Ama İslâm medeniyeti diye bir şey var mı, diye hiç sormuyoruz.
İslâm medeniyeti, Osmanlı'nın durdurulmasıyla tarihe karıştı. Gökkubbe çöktü. Müslüman zihni ve Müslümanca yaşama zemini de göçtü.
İslâm medeniyetinin fiilen yaşamıyor oluşunun en temel nedeni, teşbîhî boyutun, yani Müslümanca yaşama zemininin, yani Medine sürecinin, yani beşerî şuur düzleminin inşa edilememesidir. Bu mesele kavranamadığı için, yanlış sorular sorup, yanlış cevaplar üretmekten kurtulamıyoruz.
. Tevhid'in tek başına bir anlam ifade etmesi mümkün değildir. İslâm medeniyetinin Tevhid'e dayanan iki temel ekseni; üç de temel motoriği vardır.
, kelime-i tevhid ya da kelime-i şehâdette ifade edilir: Birinci şehâdet, tevhid'in
(=ilâhî alana açılan) boyutunu; İkinci şehâdet ise, tevhid'in
(=beşerî alana açılan) boyutunu oluşturur.
İslâm medeniyetinin “
”unu, yani
;
Hz. Peygamber'in (asv) sîretinde ve sûretinde tahakkuk eden
yani
verir bize.
Birinci eksen,
; ikinci eksense bu asliyâtın, bizzat Hz. Peygamber'in sîretinde ve sûretinde
.
Sadece bu iki ekseni göz önünde bulundurarak, İslâm'ı hayatımızda münferiden ve müştereken vücut buldurtabilmemiz ve vücut oldurtabilmemiz mümkün değildir. Hz. Peygamber'in sîretini bizim sûretimiz ve sîretimiz hâline dönüştürmemiz şarttır.
İşte bunun için,
diye tarif edebileceğimiz
inşa etmemiz gerekiyor. Bu üçüncü alan'ın ne olduğunu ve nasıl tahakkuk ettirilebileceğini
ya da motoriklerini kavradığımız zaman idrak edebiliriz.
Üç temel motorik, Tevhid, Tenzih ve Teşbih boyutlarından oluşur. Tevhid, ancak tenzih ve teşbih düzlemlerinde tecellî ettiği zaman, insan hayatında hayatiyet kazanabilir.
boyutu, mekke sürecinde münferit müslim şahsiyet ve zihin inşasıyla;
boyutu medine sürecinde müşterek mümin şahsiyet ve zemin inşasıyla tahakkuk ettirilmiştir. İkisinin toplamından
hayat bulması, hayat olması ve herkese hayat sunmasının mümkün olduğu süreçler gerçekleşir.
Teşbih boyutu, vahiy bitmesine rağmen vahiyle mücehhez kılınması gereken üçüncü bir alan'dır: İşte bu
denk gelir ve medeniyet sürecinin işetilebilmesi için, Hz. Peygamber'in sîretinde tecellî eden Tevhid'in bizim sûretimizde tecellî ettirilmesi bizim mükellefiyetimizdir.
O yüzden bu teşbîhî alan'ın inşa edilebilmesi, vahyin olmadığı bir zamanda ve mekânda tahakkuk ettirileceği için, zamanın ve mekânın İslâmî bir sûrete büründürülmesi ile mümkün olabilir.
Müslümanların bu teşbîhî alanı terk etmeleri, İslâmîleştirme çabası içine gir/e/memeleri en yakıcı sorunumuzdur.
, sadece
(nefsini, arzularını, dünyayı vs.)
.
Yaratıcı'nın hayatımızın her alanında tecellî etmesi teşbîhî boyuta (medeniyet sürecine) hayat ve hayatiyet kazandırmakla mümkün olabilecek bir şeydir.
Sadece teorik bir çabadan sözetmiyorum burada. Medine göçmüşse, medeniyet de göçmüş demektir.
, 100 sene, 200 sene önce
Bugün yüzde 95, 96, 97 oranında
Onun için temel meselemiz, mekke (ilâhî şiâr) ve medîne (peygamberî şuur) süreçlerini eksene alarak, vahiyle kopmaz bir irtibat kuran beşerî şiiri hayata geçirebilme meselesidir.
Beşerî şiirin tahakkuk ettirilebilmesi, Hz. Peygamber'in (sav) sîretini sûretimiz hâline getirebilmekle mümkün olabilir. Ki bu da, önce «
” (aslî, tasavvurî, ilâhî), sonra
(teşbîhî, peygamberî) idrak düzlemleriyle donanarak hayata geçirilen bir soyutlama ve müşahhaslaştırma (kavrama ve uygulama) işlemiyle gerçekleştirilebilecek bir ameliyedir.
İşte bu ameliyenin gerçekleştirilebileceği alan, en geniş anlamıyla, “sanat”tır.
, ilâhî / tevhîdî hakîkatin
ettirilmesi işlemidir: Yani zamanın ve mekânın İslâmîleştirilmesi çabasıdır.
Kendimize ve etrafımıza şöyle bir bakalım:
Sadece müşterek düzlemde değil, münferit düzlemde de…
Memlekette
dolaşıyor! Bize
sorusunun cevabını vermek, modelini ortaya koymak yerine,
adeta ispat eden sarsak, ruhsuz ve kimliksiz mekânlar, evler, şehirler yapıyor.
Bizim hayat, hakikat ve sanat tasavvurumuz üzerinden mekânımızı ve zamanımızı yeniden tanzim edemezsek, bütün yaptığımız maddî atılımların hepsi boşa gider. Dünyada
.
Sinan'ın torunlarının, bugün Saraybosna'da, Üsküp'te, Balkanların, Libya'ya kadar Arap dünyasının dört bir tarafında
bugün bırakınız kendilerinin şehir yapamamalarını, kendi şehirlerini bile koruyamıyor olmaları, ne kadar sarsıcı bir medeniyet krizi yaşadığımızı gözler önüne seriyor olsa gerek.