|
Türkiye, Adorno"sunu kaybetti

Yaprak dökümü devam ediyor: Halit Refiğ''in ardından Ergün Göze ve İbrahim Canan da Hakk''ın rahmetine kavuştu.

Ergün Göze, Türk basının kalemi en güçlü temsilcilerinden biriydi. Fikrî yazılar yazardı zaman zaman; ama polemikçi yanı daha güçlüydü. Ergün Göze, aynı zamanda yayıncılık da yapıyordu; hem kitap yayımlıyor, hem de çeviriler yapıyordu. Sözgelişi Cezayir''in, belki de Arap dünyasının tek Sezai Karakoç''u olarak görebileceğimiz, Arap dünyasında medeniyet fikrini kavrayabilmiş, fikrin çilesini çekmiş düşünürlerden biri olan Malik bin Nebî''nin kitaplarından bazılarını Türkçe''ye ilk kez o çevirmişti.

* * *

İbrahim Canan, Kütüb-ü Sitte''nin Türkçe''ye kazandırılması ve yorumlanması gibi devâsâ bir çabayı, ancak kurumların, üniversitelerin yapması gereken bir çalışmayı bir insan ömrüne sığdırmayı başarmış bir ilim adamıydı. Sessiz, sâkin, kendi hâlinde, ömrünü çalışmalarına vakfetmiş bir kişiydi.

Ergün Göze''ye ve İbrahim Canan Hoca''ya Allah''tan rahmet diliyorum.

* * *

Ekim ayı, Türkiye''de gerçekten tam bir yaprak dökümü ayı oldu. Son olarak Türkiye''nin Adorno''su olarak nitelendirebileceğimiz, en büyük iletişimbilimcimiz Ünsal Oskay''ı kaybettik.

Ünsal Oskay, Türkiye''de henüz aşılamamış bir iletişimbilimciydi. Türkiye''deki bütün iletişimbilicilerin hem hocası, hem de “baba”sıydı. “Baba”sıydı diyorum; çünkü yazdığı kitaplarla Türkiye''deki iletişim çalışmalarının, kültürel teorinin ve sosyal teorinin çıtasını öylesine yüksek bir noktaya yerleştirmişti ki, kendisinden sonra bu çıtaya yaklaşabilecek çapta kişiler çıkmadı, ne yazık ki.

Sözgelişi, 1982 gibi görece erken bir tarihte Ankara Siyasal Bilgiler tarafından yayımlanan, sonra da nedense bir daha yayımlanmayan devâsâ kitabı, Kitle İletişimin Kültürel İşlevleri başlıklı öncü çalışma, Ünsal Hoca''nın çapı hakkında fikir vermeye yeter ziyadesiyle. 32 sayfalık Giriş''i hâriç 3 kısım ve 9 bölümden oluşan bu kitabın üç kısım''ının sadece başlıklarını verdiğimde bile ne denli çaplı bir iletişimbilimci, kültür ve sosyal teorisyenini kaybettiğimizi fark etmemiz kolaylaşabilir.

Tam başlığı, “19. Yüzyıldan Günümüze Kitle İletişiminin Kültürel İşlevleri: Kuramsal Bir Yaklaşım” olan kitabın birinci kısmının başlığı şöyle: “19. Yüzyılın Oluşturduğu Dünya: Rousseau, Baudelaire ve Melville''de Dış Gerçekliğin Algılanması”.

İkinci Kısım''ın başlığı ise şöyle: “Günümüz Toplumlarına İlişkin Bazı Bilimsel Açıklamalardaki Temel Yetersizlikler: İletişim Sorunlarını Birey-Toplum Çelişkisine İndirgeyerek Açıklayan Yazarlar: Huizinga, McLuhan ve Popüler İkonoloji Açıklamaları Yandaşları”.

Üçüncü Kısım''ın başlığı biraz daha kısa: “İletişim Sorununun Toplumsal Bir Süreç Olarak Değerlendirilmesi”.

Bölümlerin başlığını vermeme gerek kalmadı sanırım. Ama şu kadarını söylemekle yetineyim: Ünsal Hoca''nın bu çığır açıcı çalışmasını aşacak çapta bir çalışma ne yazık ki hâlâ yapılabilmiş değil şu çorak ülkede.

Ünsal Hoca''nın iki önemli çalışmasını daha anmak istiyorum burada: Birincisi, “Popüler Kültür Açısından Bilim-Kurgu ve Korku Sineması” altbaşlığını taşıyan Çağdaş Fantazya başlıklı çalışması. Bu çalışma da bu konuda yapılmış, felsefî derinliği bakımından henüz aşılamamış bir çalışmadır.

Diğer kitabı ise, Müzik ve Yabancılaşma başlığını taşıyan, “Aristo, Huizinga ve Adorno Açısından Bir Ön Çalışma” altbaşlığıyla yayımlanan yine henüz aşılamamış, görünür bir gelecekte de aşılabileceğini sanmadığım öncü çalışması.

Ünsal Hoca, Türkiye''nin Adorno''suydu. (Bildiğiniz gibi Adorno, kültür endüstrisini derinlemesine inceleyen ve eleştiren Frankfurt Okulu''nun Horkheimer''la birlikte iki kurucusundan biridir).

Ünsal Hoca, Türkiye''deki sığlıkla başı belâda olan, derinlikli bir iletişimbilimciydi. Türkiye''nin Ünsal Hoca''nın kadrini, kıymetini yeterince bilemediğini söylemek yanlış olmaz. Türkiye, adam öğüten, yetenek öğüten bir makine''yı andırıyor adeta. Hiçbir alanda birinci sınıf adamlar yetiştiremiyoruz bu yüzden. Bu nedenle, sığ ve ideolojik, bön ve berbat tartışmalarla birbirimizle didişip duruyor yalnızca.

Ünsal Hoca''nın her beşer-şaşar gibi türlü zaafları vardı elbette. Ama şu ân bu zaafları konuşmanın yeri de, zamanı da değil.

Ünsal Hoca''yla bir program yapmayı düşünüyorduk geçtiğimiz haftalarda. Ama hastaydı, iyileşince yaparız diye karar almıştık. Demek ki, nasip değilmiş. Ünsal Hoca''ya Allah''tan rahmet dilerken, çalışmalarının hiç olmazsa ölümünden sonraki süreçte hak ettiği ilgiyi görmesini ummak istiyorum.

15 yıl önce
Türkiye, Adorno"sunu kaybetti
Konya’da hayatın iki hâli
Küfre küfür, kâfire kâfir diyememek
Batı çalar, CHP oynar…
Rusya yaptırımları, ABD’nin Türkiye uyarısı ve çifte standardı
Nüfus