|
Fasit daire veya kaos ve kaderin dönüştürücü gücü

Gerek aydınlar, gerek yönetici elitler, gerekse toplum olarak henüz farkına varmakta bir hayli zorlandığımız yepyeni bir durumla karşı karşıyayız: Küreselleşme fenomeni olarak adlandırılan bu yeni durum, 21. yüzyılın çehresini değiştirecek..

Dünyanın siyasi, ekonomik, kültürel ve stratejik haritaları yeniden çizilecek. Tüm dünyayı mikro ve makro düzeyde yeni sorunlar, yeni çatışmalar bekliyor.

Küreselleşme, Batı ülkelerinin, özellikle de Amerika''nın dünya üzerinde kurduğu hegemonyanın daha sofistike, daha karmaşık, daha incelikli ve daha "baştan çıkarıcı" yöntemlerle sürdürülebilmesini sağlama çabası olduğu için, bu süreç, Batı-dışı ülkelerin, güçlerin, dinamiklerin ve aktörlerin, Batılılar''ın geliştirmeye çalıştıkları bu yeni ve küresel hegemonya biçimlerine karşı çeşitli tepki, direniş ve hatta meydan okuma biçimleri geliştirmelerine yol açacak.

Ne kadar hazırlıklıyız?

Aydınlarıyla, yönetici elitleriyle ve toplumuyla Türkiye olarak biz, bu yeni duruma, dünyanın sürüklendiği yeni kargaşa, çatışma, kaos ortamına karşı yeterince hazırlıklı mıyız acaba?

Türkiye''nin yaklaşık 200 yıldır yaşadığı, fasit daireye sürgit dağ gibi büyüyen ve adeta içinden çıkılmaz bir hal aldığı gözlenen devasa sorunlara, açmazlara, hayatımızın her alanına ve her anına yansıyan, iliklerimize kadar yaşadığımız, hissettiğimiz fasit daireye bakınca, küreselleşmenin, bizi de doğrudan etkileyecek sorunlarına, açmazlarına karşı hazırlıklı olduğumuzu söyleyebilmemiz gerçekten zorlaşıyor.

Türkiye, daha en temel sorunlarını çözümleyebilmenin yollarını keşfetmek şöyle dursun, bizi tam bir fasit dairenin ortasına bırakıveren, büyük acılar, sıkıntılar yaşamamıza yol açan bu temel sorunları tam olarak tanımlayabilmiş; bu sorunların nerelerden kaynaklandığını bile henüz tam olarak ortaya koyabilmiş değil.

Dünya tarihine yön vermiş bir milletin, böylesine acınası bir fasit dairenin içine sürüklenmiş olması son derece üzücü ve düşündürücü.

Türkiye''nin yönetici elitleri, yaklaşık 200 yüzyıldır ülkemizin ve toplumumuzun enerjisini tüketen, bizi ürkütücü bir ''fasit daire''nin içine hapseden en temel, en aslî sorunlarımızla yüzleşmeye bir türlü cesaret edemiyorlar.

Türkiye''de yönetici elitlerle toplum arasındaki ilişkiler son derece sağlıksız ve çarpık. Aydınlarla toplum arasındaki ilişkiler de yine öyle.

Yönetici elitler ve aydınlar, Türkiye''yi yönetebilmenin, güçlendirebilmenin ve çağdaşlaştırabilmenin yolunun, hâlâ topluma tepeden bir kimlik, bir kültür, bir dünya görüşü dayatmaktan geçtiğine inanıyorlar.

Oysa elitlerin ve aydınların topluma tepeden dayatmaya çalıştıkları kimliğin, kültürün, dünya görüşünün, sonuçta toplumla elitler arasındaki ilişkileri fena halde gerdiğini, ülkeyi, içinden çıkılmaz devasa ama yapay sorunların, fasit bir dairenin eşiğine sürüklediğini bir türlü görmek istemiyorlar. Elitler ve aydınların bilmeleri gereken şey şu: Serge Latouche''un deyişiyle "Tepeden inme hiçbir reform bir toplumun ruhunu değiştiremez." Ve fiyaskoyla sonuçlanmaya, kısa devre yapmaya mahkumdur, bütün bu zoraki çabalar ve çırpınmalar.

''Kader''in dönüştürücü dinamizmi

Toplumumuzun ruhunu, temel dinamiklerini ve anlam haritalarını oluşturan o devasa tecrübe ve birikimlerimizin yok sayılmaya, yok edilmeye çalışılması, topluma gerçekten büyük acı veriyor. Sürgit içinden çıkılmaz bir hal aldığı görülen sorunların, açmazların ve beklenmedik zamanlarda patlak veren beklenmedik katastrofların (=felaketlerin) ve kaosların zuhur etmesine yol açıyor.

Bu durum, bizim, küreselleşmenin dünyayı sürüklemekte olduğu yeni sorunlara veya durumlara karşı gerekli hazırlıkları yapmamızı da önlüyor. Sadece önlemekle kalmıyor; üstüne üstlük bizi içerideki o yapay ama devasa sorunlarla meşgul ederek yeniden içe kapanmamıza neden olduğu için küreselleşmenin doğurduğu yeni sorunlara ve durumlara karşı gerekli hazırlıklar yapmamızı büsbütün imkansızlaştırıyor.

Tabi bu madalyonun görünen yüzü.

Bir de madalyonun görünmeyen veya pek fazla göremediğimiz, farkına varmakta zorlandığımız öteki yüzü var. Madalyonun öteki yüzü, bizim geleceğe ümitle bakmamızı mümkün kılan işaretlerle, dinamiklerle dolu. Bu işaretleri ve dinamikleri çok iyi tespit edebilir de, bunları yeni bir ruhla ve dinamizmle yeniden harekete geçirmenin yollarını keşfedebilirsek, içine sürüklendiğimiz fasit daireden çıkabilmenin yollarını da bulabiliriz.

Herşeye rağmen geleceğe ümitle bakabilmemizi mümkün kılan ilginç bir dinamiğe dikkatinizi çekmek istiyorum: Kader''e..

Bugüne kadar kader''e, kader kavramına genel olarak hep olumsuz, pasif/leştirici anlamlar yüklendi. Oysa çağdaş psikanalistler, kader''in dönüştürücü, yaratıcı bir dinamizme sahip olduğunu söylüyorlar.

Çağımızın imaginatif düşünürlerinden Cornelius Castoriadis, "İlk bakışta tehlikeli, ürkütücü, korkutucu ve dehşetengiz bir durum olarak görünen kaos ve katastrof"un aynı zamanda "Yeni anlamların kurulmasına, yeni deneyimlerin, duyarlıkların ve anlayışların doğmasına zemin teşkil ettiğini" söyler.

Psikanalist W.R. Bion, kaos ve katastrof durumlarının, yeni anlamlar, deneyimler, duyarlıklar ve anlayışlar doğurabilmesinin tek şartının kader inancı olduğunu belirtir ve bunu şöyle açıklar: "Kaos ve felakete, en uygun cevabı, kader inancı verebilir. Çünkü kader, felaketi bağrına basar ve insana sarsılmaz bir dayanma gücü verir. Kadere göre, kaos ve felaket, varoluşumuzun temel şartıdır. Kaosu ve felaketi tanımazsak, kendimize olan güvenimizi ve duyarlılığımızı yitiririz; ya da böyle bir güvene ve duyarlılığa hiçbir zaman ulaşamayız." (Bkz. "Experiences in Group", 1961).

Bu sütunda birkaç aydır, bir fetret dönemi yaşadığımızdan ve müslümanlıkla ve "bu dünya" ile ilişkilerimizi sorunlu hale getiren 250-300 yıllık bu fetret döneminin bir Sünnetullah İradesi olduğundan sözedip duruyorum.

Bizi büyük felaketlerin, acıların ve kaosların eşiğine sürükleyen bu nev-i şahsına münhasır fetret döneminin, Müslümanlar''ın silkinmelerine, daha güçlü, köklü ve kalıcı yepyeni bir dünyanın, dünya tasavvurunun icat ve inşasına koyulmalarına zemin hazırladığını, bunun bir Sünnetullah İradesi olduğunu düşünüyorum.

Demek ki, bu dünyanın icat ve inşasında, havf (korku) ve recâ (ümit) arasında yaşamak durumunda olan Müslümanlar''ın güçlü kader inancının ne denli dönüştürücü bir dinamizme sahip olduğunu asla gözardı etmemek gerekiyor.

24 yıl önce
Fasit daire veya kaos ve kaderin dönüştürücü gücü
türkçe"de sadeleşme ve arılaşma
Kara dinlilerle milletin savaşı
“Duamdasınız, duanızda olayım...”
Neden Şimdi?
Tevhid risalesi yazan Milli Eğitim Bakanı