|
Bir toplumun geleceğini ipotek altına almak

Batıda, son yıllarda, entelektüel çevrelerde yoğun olarak konuşulan, tartışılan en gözde konulardan biri şu: Tepeden birilerinin hazırladıkları, adına da "ulusal" dedikleri bir müfredatı, eğitim programını, tüm okullara uygulatmaya çalışmak ne kadar doğru, ne kadar ahlaki, ne kadar anlamlı, ne kadar işlevsel olabilir?

Bir insanın, topluluğunun, birilerinin kendileri adına belirledikleri bir takım "çerçeve"lerde eğitilmesi, zihinlerinin, kafa yapılarının belli bir istikamet doğrultusunda şekillendirilmesi, programlanması sorunu, antik Yunan''dan bu yanan felsefenin (ahlak felsefesinin) en ilgi çekici konularından biri olagelmiştir.

Çerçevelerin gölgesinde...?

Ancak gerek Amerika''da gerekse Avrupa''da eğitimbilimcilerin, düşünürlerin ve siyasetçilerin, insanların birileri tarafından belli "doğrultu"da ve "çerçeve"de eğitilmesi, yetiştirilmesi, şekillendirilmesi sorununun küreselleşmenin bu denli yaygınlaştığı bir dünyada mutlaka tartışılması gerektiğini belirterek yeni arayışlar içine girdiklerini görüyoruz. Artık genç kuşakların tek bir merkezden, hatta birkaç merkezden dizayn edilen programlarla adeta formatlanmalarının hem genç kuşakların geleceklerini, yeteneklerini ipotek altına almak anlamına geleceği, hem de böylesi bir tavrın ahlaki olmadığı Batıda eğitimbilimciler tarafından da, düşünürler tarafından da, siyasiler tarafından da genel olarak kabul görmüş bir durumdur.

Bugün hemen hemen gelişmiş Batı ülkelerinin tümünde, ulusal müfredat programlarının alanı birkaç zaruri dersle / alanla sınırlandırılmıştır. Artık müfredatın geri kalan büyük bölümünün belirlenmesi, farklı bölgelerdeki, illerdeki, hatta okullardaki eğitim görevlilerinin insiyatifine bırakılmaktadır. Böylesi bir yaklaşım, öğrencilerin, kendi yeteneklerini kolayca keşfedebilmelerini ve geliştirebilmelerini mümkün kılıyor. Batıda, örneğin, öğrenci hocasını, hocası da öğrencisini seçiyor. Bu, yüzyılların birikimi olan bir geleneğin ürünüdür ve benimsenen yaklaşım, geleneğin yeni koşullarda yeni şekillerde icat edilmesini zorlaştırmıyor aksine kolaylaştırıyor. Böylesi bir ortamda, öğrencilerin nasıl giyindiklerini, düşündüklerini, hangi ideolojiye, cemaate, tarikate, gruba mensup olduklarını araştırmak, bu nedenlerden ötürü hocaları ve öğrencileri okulun kapısından içeri bile sokmamak, hatta televizyon kameralarıyla adeta caniler, hırsızlar gibi teşhir etmek akla hayale bile gelemeyecek kadar ilkel, çağdışı, akıl-mantık almayacak davranışlar olarak görülür.

Öz-güvenden komplekse...

1980''lerin sonlarında Milli Eğitim tarafından açılan sınavlardan sonra yurtdışına master ve doktora öğrenimi görmek için gönderilirken Bakanlık''tan bir bayan bize son derece ilkel "vazü nasihat"lerde, hatta tehditlerde bulunmuş ve aynen şunları söylemişti: "Gittiğiniz ülkelerde, geçerli olan görgü, davranış kurallarına vs uyun. Türkiye''de öğrendiğiniz şeyleri unutun. Namaz için yer istemek, dini ibadetlerinizi yerine getirmek için ders programlarını aksatmak gibi gerici isteklerde bulunmaya kalkışmayın. Zaten bu tür kişiler, isteklerinde ileri gittikleri zaman biz gerekli işlemleri yapmaktan çekinmeyiz."

Bizi yurtdışına gönderirken bu "vazü nasihat"lerde bulunanların Batıda bulunup bulunmadıklarını bilmiyordum ama Batıda başka ülkelerden gelen kişilerin hayatlarına karışmak şöyle dursun, tüm kolaylıkların sağlandığını biliyordum. MEB''den burslu olarak yurtdışına gitmeden önce yaklaşık iki yıl Londra''da yaşamıştım.

Batıda üniversitede birlikte çalışacağınız Hoca''yla ilk tanıştığınız zaman zaten sizden, sizin kendinize özgü taleplerinizin, özgün ilgilerinizin ve yeteneklerinizin olup olmadığını, rahat ve verimli bir şekilde çalışabileceğiniz bir ortamı nasıl oluşturabileceklerini öğreniyor. Namaz kılmak istediğiniz, bir kokteylde, toplantıda alkollü içecekler almak istemediğiniz vesaire gibi taleplerinizi karşılayabilmek için insanlar ellerinden gelen çabayı gösteriyorlar zaten. Sınav saatlerini bile istediğiniz takdirde size göre yeniden belirliyor. Gerekirse sizin için ayrıca sınav, toplantı vesaire takvimi yapıyor. Hastaneye gittiğinizde, eşiniz için bayan doktor tahsis ediliyor. Okula giden çocuklarınız örneğin beden eğitimi derslerine sizin istediğiniz şekillerde ve kılık-kıyafetle giriyor. Bu tür örnekler ve uygulamalar elbette ki çoğaltılabilir. Batılıların size, sizin istediğiniz şekilde, talepleriniz doğrultusunda davranmalarının nedeni ne? Her şeyden önce adamların kendilerine olan güvenleri. Bu özgüven, Batı kültürünün sürüyor, kendisini yeni koşullarda ve yeni şekillerde yeniden üretebiliyor olmasından kaynaklanıyor.

Bizdeki sorunun adeta kavgaya dönüşmesi, elitlerin topluma tepeden bir kimlik, ne idüğü belirsiz bir dünya dayatmalarından ve toplumun kimliğini, iradesini, geleceğini kendi ipotekleri altına almalarından kaynaklanıyor. Ülkedeki siyasi, ekonomik ve kültürel iktidar aygıtlarını bir şekilde ele geçirmiş bir avuç seçkin, topluma, saçma sapan bir dünya görüşü dayatıyor: Şunu yapamazsın, bunu giyemezsin, böyle düşünemezsin, bu kapıdan içeri giremezsin vesaire demeye kalkışıyor. Tüm bunları bir de çağdaşlaşma, modernleşme vesaire adına yapıyor olmaları insanı fena halde rahatsız ediyor.

Her ne suretle olursa olsun, hiç kimse, hiçbir azınlık, bir toplumun geleceğini, duyarlıklarını, dinamiklerini kendisi belirleme hakkına sahip olamaz. Bilgi çağında toplumu aptal yerine koyamaz. Her şeye rağmen hala bu çağda topluma kendilerince çeki düzen vermeye kalkışanlar, ilkin, son derece ilkel olduklarını; sonra da bu devranın böylece sürüp gitmesinin artık mümkün olamayacağını çok iyi bilmeli ve gerçekten bu toplumun iyiliğini düşünüyorlarsa, toplumla bir an önce buluşmanın, barışmanın, kaynaşmanın ve bütünleşmenin yollarını araştırmalılar. Aksi takdirde tarih yapmış, medeniyetler, imparatorluklar kurmuş bir millete yazık etmiş, bu milletin yürüyüşünü durdurarak geleceğini ipotek altına almış olmaktan başka bir şey yapmış olmayız.

25 yıl önce
Bir toplumun geleceğini ipotek altına almak
Kara dinlilerle milletin savaşı
Dine zorlamak
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı