|
Sahi, biz bu dünyada yaşamıyor muyuz?

Küreselleşmenin hemen her alana nüfuz ederek yaygınlaşması, dünyanın sürgit küçülmesine yol açıyor. Lokal sorunlar bile küresel düzlemde yaşanan gelişmeler gözardı edilerek çözümlenemez hale geldi.

Küreselleşme, elbette ki son derece kompleks ve sofistike bir süreç. Ama en belirleyici özelliği, küreselleşmeyle birlikte şekillenen dünyanın belirsizliğinin, nereye doğru sürüklendiğinin kestirilebilmesinin gittikçe güçleşmesi.

Küreselleşmenin, kısa vadede yol açacağı sonuçlar ile orta ve uzun vadede yol açacağı sonuçlar farklılık göstereceğe benziyor.

Küreselleşme, nereye koşuyor?

Küreselleşme, kısa vadede, küreselleşmenin kavramlarını, kodlarını ve kurumlarını icat eden ve sürgit yeniden üretme çabası içinde olan ülkelerin veya aktörlerin lehine işleyecek. Ama orta ve uzun vadede, tam tersi yönde gelişmelerin yaşanması da kaçınılmaz olabilir. Çünkü küreselleşmenin pek çok bakımdan Batı ülkelerinin dünya ölçeğinde çıkarlarını ve hegemonyalarını pekiştirecek şekilde işlemesi, dünyayı yeni ve büyük ölçekli sorunların ve açmazların eşiğine sürükleyecek; bu da doğal olarak Batı-dışı ülkelerin ortaya çıkacak olan duruma küresel ölçekli işbirliği, ittifaklar gerçekleştirme yoluna giderek tepkiler vermelerine, kısacası küreselleşmenin saldırılarını göğüsleyebilecek köklü adımlar atmalarına yol açacak.

Görüldüğü gibi yakın gelecekte dünyayı gerçekten belirsiz, köklü sorunların, çatışmaların hatta savaşların (çoklukla iç savaşlar veya bölgesel gerginlikler veya sürtüşmeler şeklinde tezahür edecek) karışıklıkların yaşanacağı bambaşka bir dünya bekliyor.

Küreselleşme, dünyadaki siyasi, ekonomik, kültürel ve stratejik haritaların öncelikli olarak ABD''nin çıkarları ve öncelikleri doğrultusunda belirlenmeye çalışılacağını şimdiden gözler önüne serdi.

Amerika''nın dünyanın hemen her bölgesindeki en küçük lokal sorunlara bile müdahale etmeye, bunun için de uluslar arası çeşitli örgütleri, kendi çıkarları doğrultusunda kullanmaya çalışması, Rusya''dan Uzak Asya''ya, Avrupa''dan Latin Amerika''ya kadar dünyanın hemen her bölgesindeki ülkelerin ve bölgesel güçlerin tepkisini çekmeye başladı.

Bunun son örneklerinden biri, Avrupa Birliği ülkelerinin Kahire''de Afrika ülkeleriyle düzenledikleri Kahire Zirvesi. Amerika''nın da özellikle Akdeniz eksenli bu işbirliği zirvesini dikkatle izlediği gözleniyor. Çünkü Amerika''nın da aynı bölge için bir takım hesapları ve planları var. Öte yandan Rusya''da Amerika''nın Rusya üzerindeki gölgesini kaldırmak için çaba göstereceği anlaşılan Putin''in devlet başkanlığına seçilmesi, Çin ve Hindistan''la yeni işbirliği ve ortak projeler üzerinde görüşmelere başlaması da Amerika''nın dünyanın jandarmalığına soyunmasına gösterilen bir tepki.

"Darwin''yen bir dünya"

Küreselleşmenin kısa vadede yol açacağı olumsuz sonuçlardan birini şu an Afrikalılar hem de son derece trajik biçimde yaşıyorlar. Etyopya, Eritre, Sudan, Somali, Kenya, Uganda ve Cibuti''de 16 milyon insan, açlık ve ölüm tehlikesi ile karşı karşıya. Amerikan ekonomisinin, son dönemlerin en büyüme trendini yakaladığı, Avrupa''nın ekonomik bütünleşmeye ve büyük ekonomik atılımlar atmaya hazırlandığı bir sırada dünyanın diğer yarım küresinin açlık tehlikesi ile karşı karşıya kalması, gerçekten ürkütücü. Amerika ve Avrupa ülkelerinin gerçekleştirdikleri bu büyümeyi, kendi fiziki coğrafları dışındaki coğrafyaları son derece sofistike yöntemlerle sömürmelerinin ne denli etkili olduğunu söylemeye bile gerek yok. Pierre Bourdie''nün deyişiyle, "neo-liberal kapitalist ekonomi, en güçlü olanın yaşama şansının arttığı Darwin''yen bir dünya" yaratıyor.

Darwin''yen ekonomi ve büyüme anlayışı, incelikli yöntemlere başvurularak tüm dünyaya "başka seçenek yok" dedirtiyor.

Darwin''yen ekonomi ve büyüme anlayışı, etkisini siyasi, stratejik ve kültürel alanlarda da gösteriyor.

Darwin''yen ekonomi ve büyüme anlayışı, dünyanın iklimini, ekolojik dengesini, insanların hayatlarını alt üst ediyor.

Latin Amerikalı yazar Carlos Fuentes bu bağlamda şu çarpıcı gözlemlerde bulunuyor: "Harvard Üniversitesi''nden bir araştırmacı, 1987 Mart''ıyla 1988 Mart''ı arasında Mexico City''de yeni doğmuş çocuklardan yüzde 50''sinin kanında zehirlilik sınırının üzerinde kurşun bulunduğunu açıklamıştır... Çocuğum doğunca ne soluyacak? Günde on bir ton tutan kimyasal atıkları." (NPQ, 1999-Kış: 23, 25)

Bir başka Latin Amerikalı yazar Homero Aridjis de ekolojik çöküşün Meksika''daki sonuçlarını şöyle özetliyor: "Doğal mevsimler isimlerini yitirdi. Artık kış, ilkbahar, yaz ve sonbahardan bahsetmiyoruz. Artık onlar ''şiddetl ısı değişimi mevsimi'', ''toz fırtınası mevsimi'', ''asit yağmurları mevsimi'' ve ''ozon mevsimi''. Hayvan, bitki ve insan hayatı çok büyük tehlike altında." (NPQ: 28)

Dünyanın küçüldüğü bir zaman diliminde Türkiye''nin dünyanın sorunlarını bir tarafa bırakıp iç sorunlarına, üstelik de son derece yapay iç sorunlara kilitlenmesi gerçekten düşündürücü.

Sahi, biz bu dünyada yaşamıyor muyuz yoksa?

24 yıl önce
Sahi, biz bu dünyada yaşamıyor muyuz?
Naim Hoca kimdi?
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı
Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü