|
Türkiye Mağrip Birliği’ni mi uyandırıyor?

II. Dünya Savaşı’nın hemen akabinde ortaya çıkan ama bugüne kadar Arapların hiçbir meselesine çözüm bulamayan Arap Birliği Teşkilatı, Libya konusunda da çözümsüzlüğe oynadı. Yaptığı açıklamalar soruna çözüm bulmak yerine iç savaşı tetikledi. Aslında Libya meselesi Arap Birliği’nin İsrail karşısında kaybettiği itibarı kendilerine kazandıracak bir konuydu. Ama onlar, Türkiye’nin karşısında durmak gibi yapay bir söylem ile gerçek sorunla yüzleşmekten kaçtılar.

Libya’da Ulusal Mutabakat Hükümeti’ne göz kırparken; yeni bir Sisi olmasını arzuladıkları Hafter’e verdikleri destekle, Arap Birliği’ne yeni bir darbe daha indirdiler. BAE, Suudi Arabistan’ın parası, Mısır’ın askeri danışmanlığı ve kiralık askerlerin vs. Hafter’in Libya’daki hayali için yeterli olmadığı anlaşılınca, Arap Birliği de ağız değiştirmeye kalktı.

Genel sekreterliği döneminde Arap Birliği’ni uzun yıllar atıl bırakmış olan Mısır eski Dışişleri Bakanı Amr Musa birden devreye girdi. Onun Türkiye’yi hedef alan açıklamaları ve gündem değiştirme çabaları ile Arap Birliği’nin mevcut genel sekreter yardımcısı ve birliğin sözcüsü Husam Zeki’nin açıklamalarındaki çelişkiler, perişanlığı bir kere daha ortaya koydu. Husam Zeki’nin -muhtemelen Hafter Kahire’de kulislerde dolaşırken- Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti’nin meşruiyetini ilan etmesi önemli bir gelişmeydi. Kimi çevreler tarafından bunun Türkiye’ye dolaylı destek anlamı taşıdığı ileri sürüldüyse de gerçekte Arap Birliği’nin namusunu kurtarmaktan başka bir şey değildi.

Aslında Arap Birliği’nin başka bir korkulu rüyası da Mağrip Birliği’dir. Uzun yıllar önce kurulmasına rağmen bir türlü aktif olamayan bu birliğin, Libya’da istikrar sağlaması akabinde yeniden güçlü bir şekilde hayata geçmesi mümkündür.

Mağrip Birliği, Arap Birliği’nin sürekli kendi adlarına konuşup hiçbir şey yapmamaları karşısında 1989 yılında; Fas, Cezayir, Moritanya, Tunus ve Libya’nın ortaklığında kurulmuştu. Mağrip Birliği, aynı zamanda Arap dünyasının ekonomisini rehin almaya çalışan Körfez İşbirliği Teşkilatı’nın küçümseyici bakışlarından kurtulma arayışıydı. Zira, sürekli Körfez yardım ve yatırımlarına muhtaç gösterilen Kuzey Afrika ülkeleri arasında ekonomik işbirliğini önceliyordu. Petrol gelirleri ve nüfusunun azlığıyla ekonomisi diğerlerinden farklılaşan Libya, bu birlikte öncü rolü oynamaktaydı.

Ancak Mağrip Birliği, dünyada dönüşümün başladığı 1990’lı yılları iyi değerlendiremedi. Veya bu birliği tehdit olarak görenler tarafından gündemi saptırıldı. Birlikte hareket etmek yerine aralarındaki ikili krizlere mahkûm oldu. Komşu ülkeler arasındaki sınır anlaşmazlıkları, güvenlik sorunları ve tabii ki bu süreçte Libya’ya uygulanan ABD ambargosu birliğin ayağa kalkmasını engelledi. Yandan muşta görevi gören Arap Birliği Teşkilatı da bu sürece olumsuz katkı sundu. Ama daha da önemlisi coğrafi olarak bu birliğin sınırlarında olmasına rağmen üye olmayan Mısır, Mağrip Birliği’ne ayak bağı oldu.

Her ne kadar ortak yatırım bankası, çeşitli çalışma grupları ve göçmenlik örgütü kurabilmiş olsalar da Arap Baharı bu birliğe bir darbe daha indirdi. Bu yüzden bugün Libya meselesinde gelinen nokta, sadece Akdeniz’de istikrarın sağlanması şansını değil; aynı zamanda Mağrip Birliği’nin toparlanma imkanını da vermektedir. Özellikle Türkiye’nin Fas, Cezayir ve Tunus ile yapacağı işbirliği, meşru hükümetin bütün Libya’da egemen olmasını sağladıktan sonra; Mağrip Birliği’nin de yeniden ayağa kalkmasına imkan verecektir.

Türk-Libya işbirliğinden sadece iki ülke değil, bütün Kuzey Afrika yani Mağrip Birliği de istifade edecektir. Bu da sahneye yeni bir gücü çıkaracak ve bölgesel barışın daha kalıcı olmasını sağlayacaktır.

Mağrip Birliği merkezinin bulunduğu Fas bunun farkındadır. Üzerinde ağır bir Suud baskısı olmasına rağmen, Türkiye ile işbirliği yaparak Libya’da siyasi çözüme katkı sunmak arzusundadır. Cezayir bunun dışında kalamayacağı bilincindedir. Tunus’ta yaşanan bazı tereddütler, tamamen iç politika ile alakalıdır ve çözülecektir.

Tabii olarak bu gelişme, Arap Birliği’nin desteklediği SA, BAE, Mısır, İsrail işbirliğine de ciddi bir zaaf getirecektir. Zaten Libya’da Hafter’e destek veren kesimlerin, daha önceki siyasi çözüm arayışlarına uzak dururken, şimdi kendilerinin siyasi çözüm çağrıları yapmaları bundandır.

Bütün Akdeniz’i ve Mağrip ülkelerinin geleceğini ilgilendiren bu meselenin, Arap Birliği’ne bırakılmayacak kadar önemli olduğu unutulmamalıdır. Zaten ABD ve Rusya da bu noktaya gelmişlerdir. Bundan sonra odaklanılması gereken husus, Türkiye’nin bölgesel inisiyatifi ve Libya’nın komşusu olan ülkelerin yani Mağrip Birliği’nin desteği ile Libya’da siyasi bir çözüm üretmektir.

#II. Dünya Savaşı
#Libya
#Türkiye
#Mağrip Birliği
4 yıl önce
Türkiye Mağrip Birliği’ni mi uyandırıyor?
Gazze gündemimizin neresinde?
Yaralı coğrafyalarımızı konuşmaya daha yeni başlıyoruz
Sosyal Çürüme Yazıları 7: Dedelerden himmet umma cumhuriyeti
Paket iyi de ‘kampanya’ nerede?..
KDV artışının KDV indiriminden daha çok alkış aldığı ülke