|

İşte 'gayrimenkul' Çankaya

Cumhurbaşkanlarının işyeri ve konutu olan Çankaya Köşkü, son sakinlerinin kimliklerinden dolayı artık her zamankinden daha fazla mercek altında. 'Köşk'ün bugünleri'ni yazan/yazacak olanlar mebzul miktarda şimdilerde. Aynı zamanda bir gayrimenkul olan Köşk'ün mazisine dair -sadece birkaç- detay ise aşağıda...

Ahmet Topuz
00:00 - 9/09/2007 Pazar
Güncelleme: 20:15 - 8/09/2007 Cumartesi
Yeni Şafak
İşte 'gayrimenkul' Çankaya
İşte 'gayrimenkul' Çankaya

Matbuat, “Köşk Tarihçesi”nden geçilmiyor. Malûmu ilâm sadedinde olmamasına özen göstererek kervana katılmak, hem gündem hem de Yeni Şafak Pazar Yöneticisi Mehmet Gündem bağlamında elzem görünüyor. Ama biraz “kontra” gideceğiz…

Köşk'ün tarihçesine bakıldığında o dönem Ankara'sının gayri müslimlerine ait binalardan birisinin, yeni yönetiminin yeni yöneticisine uygun görüldüğü dikkat çekiyor. Dikkat çekmesi şundan: Milli Mücadele'nin kazanılacağının anlaşılmasıyla Ankara bir cazibe merkezi oldu. Ardından da sıkı bir arsa spekülasyonu başladı. Özellikle Çankaya tarafları ilgi odağıydı. Pek çoğu savaş sırasında yurdu terketmek durumunda kalan gayri müslimlere ait bu araziler, adeta kapanın elinde kaldı. Öyle ki, sahipsiz kalan arazilerin Milli Mücadele sırasında şehit düşen ya da gazi olanların yakınlarına verilmesine ilişkin bir kanun teklifi anında reddedildi. O dönemde “Rejimin Başyazarı” Falih Rıfkı Atay bile “Ankara'da milyonlar çalınmıştır” diyerek anlatıyordu arazi talanını.


PAPAZIN BAĞI'NIN YANINDAKİ KASAPYAN KÖŞKÜ

“Resmi anlatım”, bugünkü köşkün yerini oluşturan, Papazın Bağı'na yakın Kasapyan Köşkü için devreye giren Ruşen Eşref Ünaydın'ın yeri beğendiği, sonra da Ankara Müftüsü Rifat Börekçi'nin binanın yeni sahipleri Ankaralı aile Bugurzadeler'den burayı satın aldığı bilgisini verir. Ancak o dönem için kıymetli bir arazi olan bu yerin mezkûr ailenin eline nasıl geçtiği ise “sükût”la geçiştirilir. Yazarımız Kürşat Bumin, Soner Yalçın'ın “pembe vakanüvis” tadında anlattığı Çankaya Köşkü hikayesine bir şerh düşmüştü geçenlerde: Kasapyan ailesi ferdlerinden Ohannes Kasapyan'ın torunu Edward J. Çuhacı, “Biz kimseye arsa filan satmadık, mülkümüze el konuldu” diyordu Yalçın'a gönderdiği mektupta. Bu arada Ankara Müftüsü Rifat Börekçi'nin “halkın bağışlarıyla” topladığı 4 bin 500 lira ile burayı satın aldığı bilgisi de “sorunlu bir bilgidir” aslında. Zira; torun Kasapyan'ın ifşaatı bir yana, fukaralıktan evlerine su şebekesi bağlatamadıkları için Ulus'taki Maliye süs havuzundan tenekelerle su almaya çalışan Ankaralılar'ın o günlerde böyle bir “bağışı” akıllarından geçirmeleri bile mümkün değildi, tabii eğer “ısrarla” istenmediyse!


CUMHURBAŞKANI İTHAL KAZANLA ISINIR MI?

Papazın Bağı'na komşu olan Çankaya Köşkü bu alışveriş sürecinin ardından biraz onarımdan geçirilecek ve 1921 yılında Mustafa Kemal, buraya taşınacaktı. Köşk'e değen ilk kadın eli, Atatürk'ün akrabalarından Fikriye Hanım'dı. Fikriye Hanım'ın, o dönemde Çankaya Köşkü'ndeki etkinliği dikkate alınacak olursa kendisinden gayri resmi “First Lady” diye bahsetmek bile mümkün. 1923'ün ocak ayında ise binada Latife Hanım söz sahibi olmuştu. Mimar Vedat Tek, Latife Hanım'ın talepleri doğrultusunda köşkü elden geçirmiş ancak bu sınırlı tadilat yine de istenen verimi sağlayamamıştı. Aradan üç yıl geçtiğinde Çankaya Köşkü'ndeki konforsuzluğa daha fazla tahammül edemeyen Atatürk, mekâna kalorifer sistemi kurulmasını istemişti. Çankaya'daki “ısınma meselesi”; yıllar sonra bir kez daha, bu defa “moral” açıdan gündeme gelmişti. Birkaç yıl önce Milliyet'ten Şaziye Karlıklı'ya konuşan makine mühendisi Adnan Dalgakıran, geçmiş Cumhurbaşkanlarımıza teessüf ederek, “Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı'nın resmi ikametgâhındaki ısınma kazanı bile ithal, oysa vatanı sevmek makineyi sevmektir” demişti.


RİYASET-İ CUMHUR İNCESAZ HEYETİ

1930'da Mustafa Kemal Atatürk Avusturyalı mimar Prof. Dr. Clemens Holzmeister'e yeni köşkü yaptırmıştı. Bina 1932'de bitmişti. Çankaya'daki meşhur pembe renkli bina budur. Aynı yıllarda köşkün sosyalleşme süreci daha bir ivme kazanıyordu. Ama bu daha çok erkek eksenli bir “cemiyet hayatı”ydı. Literatüre geçen “Sofra” ritüellerinin baş mekânı bu pembe binaydı artık. İstanbul'dan getirilen Muzıka-i Hümayun, Riyaset-i Cumhur İncesaz Heyeti adını alarak Atatürk ve arkadaşlarına konserler veriyordu. Türk müziğinin radyolardan çalınmasının yasaklandığı günlerdeki bir Çankaya eğlencesinde, Riyaset-i Cumhur İncesaz Heyeti Türk sanat müziği çalmaya başlayınca masadakilerden Nuri Conker, “imam verir talkımı kendi yutar salkımı” diye takılınca Atatürk, “Şimdi burada rakı içiyoruz diye memleketin her köşesine meyhane mi açacağız?” cevabını vermişti.


DEMİREL SIĞINAĞA UĞRAMADI

Atatürk'ten sonra göreve gelen Cumhurbaşkanları, zaman içindeki mimari düzenlemelerle Çankaya Köşkü'nü bugünkü noktasına taşıdılar. İnönü dönemindeki bayındırlık faaliyetlerinden en ilginci, -2. Dünya Savaşı'nın da etkisiyle- köşk bahçesine bir sığınak yapılmasıydı. Yıllar sonra, Demirel'in, polemik konusu olmaması için görev süresince buraya hiç uğramadığı konuşulacaktı. Çankaya Yerleşkesi'ne her gelen Cumhurbaşkanı elbette binlerce çivi çaktırdı. Köşk, şimdi 7 yıllığına Abdullah-Hayrunnisa Gül çiftini ağırlayacak. Onlar da, gönüllerince tadilat yaptıracaklar. Ama şu da kesin ki, onların soyadı Gül olduğu için Çankaya Köşkü'nde bir sehpanın yerini değiştirseler haber olacaklar. Demedi demeyin…


Köşk alma, komşu al

Çankaya Köşkü'nde, kim çıkarsa çıksın “etkisinden” kaçınamayacağı bir komşu grubu var: Genelkurmay Başkanı ile kuvvet komutanları. Bugüne kadar basında herhangi bir kuvvet komutanın ya da Genelkurmay Başkanı'nın “evinin” görüntüsünün yer almaması da bundan kaynaklanıyor muhtemelen. Evet, Çankaya yerleşkesinin içindeki bir bölümde beş komutanın lojmanları bulunuyor. 1960 askeri darbesinin ardından, darbe lideri ve sonrasında Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel zamanında oluşan bu garip “oturma düzeni”, bugüne kadar arka planında kimbilir neler barındırdı? Birgün birileri bunları yazsa da, biz de milletçe öğrensek. İnsanın bir dolu komutanla komşu olması, bunların bazen mesela topluca “gece oturması”na gelmesi, evsahibinin bu tip temasları basınla / kamuoyuyla paylaşamayacak olması; Türkiye'deki sivil-asker ilişkileri bağlamına “mekânsal” bir katkı olabilir elbette. Köşk'te ayrıca 354 konut daha bulunuyor. Gül çiftinin, komşuları arasında Cumhurbaşkanlığı sivil çalışanları, diğer görevli subaylar ile bazı yüksek yargı mensupları yer alıyor.


Silah komisyoncusunun köşkü

Cumhurbaşkanlığı makamına tahsis edilen İstanbul Tarabya'daki Huber Köşkü'nü yaptıranlar 19. yüzyılın sonunda Alman Mauser ve Krupp firmalarının temilciliğini yapan silâh komisyoncusu Huber Kardeşler'di. Yaklaşık 150 dönümlük arazinin tarihi kısmında Huber Köşkü'nün yanı sıra Faytonhane, Setüstü Köşkü, Av Köşkü ve Sera gibi yapılar ile bu döneme ait heykel gurupları, duvarlar ve nişler yer alıyor. Arazinin diğer bölümünde ise Cumhurbaşkanlığı Konutu, yabancı devlet başkanları konukevi, resepsiyon alanı, sosyal tesis, otel binası, yüzme havuzu ile villalar ve helikopter pisti bulunuyor. İkinci Meşrutiyet'ten sonra Huber Kardeşlerin ülkelerine dönmesi üzerine mülkiyeti 1932 yılına kadar Mısırlı Prenses Kadriye ve eşi Mahmut Hayri Paşa'ya geçen Köşk, bu tarihten sonra Notre Dame de Sion Okulu'na bağışlanmıştı. Köşk ve arazisi 1973 yılında Boğaziçi İnşaat Turizm Anonim Şirketine satıldı. 1985 yılında da kamulaştırılarak, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği'ne tahsis edildi.


Helikopter pistli yazlık

Cumhurbaşkanlığı'nın diğer bir yerleşkesi de 16 dönümlük büyüleyici bir doğa dokusuna sahip Marmaris Okluk Koyu'ndaki Devlet Konukevi. Okluk Koyu'ndaki Devlet Konukevi, 230 metrekare alan üzerine oturan, tek katlı, dört yatak odası ve salonu bulunan bir bina ile koruma personelinin kalabileceği prefabrik yapıdan ibaret. 1991'de Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği'ne tahsis edilen alan içinde denize doğru uzanan beton bir iskele ile tek helikopter inişine uygun bir helikopter paneli mevcut.


Latife Hanım'dan tek iz

"Kasapoğlu Köşkü" olarak bilinen köşk, bugün "Müze Köşk" olarak kullanılıyor. Cumhurbaşkanlığı'nın resmi sitesinde müze sayfalarındaki şu ibare dikkat çekici: “Atatürk'ün 29 Ocak 1923 tarihinde başlayıp, 5 Ağustos 1925 tarihinde sona eren evliliğine tanıklık eden Köşk'te Latife Hanım'a dair tek iz, bu tuvalet masasındaki malzemeler.”


17 yıl önce