|

Başkanlık sistemi ve etkin ekonomi

Yeni Şafak ve
04:00 - 14/04/2016 Perşembe
Güncelleme: 21:39 - 13/04/2016 Çarşamba
Yeni Şafak
Doç. Dr. Oktay Öksüzler

Gazi Üniversitesi


Bu yazıda amaçlanan, anayasanın ekonomik etkileri açısından bir değerlendirme yaparak Türkiye'deki "Yeni Anayasa" arayışları konusunda katkı yapmak ve konunun ekonomi açısından da düşünülmesini ve fikir üretilmesini gündeme getirebilmektir. Yazıda, önce ekonomik gelişme için ülkeye özgü model ve politika üretilmesi gerektiğinin önemi üzerinde durulup, kurumların iktisadi gelişmedeki önemine vurgu yapılacak, daha sonra da Parlamenter Sistem ile Başkanlık Sisteminin hangisinin Türkiye ekonomisi açısından daha iyi olacağı ile ilgili değerlendirmemiz sunulacaktır.



ÜLKEYE ÖZGÜ POLİTİKA


Günümüzde kuşku yok ki, yaşam standartlarının artması ve bu standartların tüm ülke insanlarına yayılması o ülkedeki ekonomik aktivitenin büyümesi ile ortaya çıkabilmektedir. Bu aktivitenin üretim ağırlıklı olması, özellikle ticarete konu olan malların ve yeni ürünlerin üretimini sağlayacak bir yapıda olması gerekmektedir. Ancak böylece yüksek büyüme oranlarına ulaşılabilecek ve refah artışı olacaktır.



Yüksek büyüme oranları gerçekleştirebilmek için standart bir ekonomi reçetesi bulunmamaktadır. Uzun yıllardır IMF'nin tek tip reçete, şablon politikaları gelişmekte olan ülkelere uygulanmaya çalışılmıştır. Bu politikaları hazırlayanlar bu ülkelerin dağlarını, ovalarını insanları görmemişler, helikopterden gördükleri kadarı ile politikaları belirlermişler ve uygulanması için çalışmışlardır. Sonuçta bu “kes-yapıştır” politikaları başarılı olmamıştır. Bu durum, yedi yıl boyunca Clinton'un ekonomik danışmanlar konseyi başkanı ve Dünya Bankası baş ekonomisti J. Stigliz'in Küreselleşme Büyük Hayal Kırıklığı kitabında açıkça itiraf edilen tespitlerdir. Yine benzer yaklaşımları olan Dani Rodrik, Tek Ekonomi Çok Reçete isimli kitabında her ülkenin kendine özgü koşulları ve sosyolojisi olduğunu ve Serbest Piyasa - Özel Mülkiyet ortak başlığı altında her ülkenin gelişebilmesi için kendine özgü politikaları üretmesi gerektiğini vurgular. Ülkelerin her birinde yetkililerin odaklanması gereken noktalar farklı olabilir kısıtlar farklı olabilir. Bunları iyi belirlendiği takdirde, uzun dönemli, krizle kesintiye uğramayan büyüme gerçekleşebilir. Buna örnek ülke olarak, Dominik Cumhuriyeti'nin daha az reformla daha iyi büyüme gerçekleştirdiğini anlatır.



KURUMLAR VE BÜYÜME


İktisadı sadece matematiksel model ve girdi-çıktı analizi çerçevesinden çıkaran Nobel Ekonomi ödüllü Douglas North, ülkeler arası gelir farklılıklarını ve zaman içinde büyümeyi kurumsal farklılıklar ile açıklar. North'a göre kurumlar (gelenek, görenek, anayasa, yasa vb.) insanlar tarafından oluşturulan bu siyasal ekonomik ve sosyal etkileşimin rehberini oluşturur. Bu rehber bazen bir toplumun gelişmesine neden olabildiği gibi geri kalmışlığın nedeni olabilmektedir.



Benzer argümanları kullanan Daron Acemoğlu da kurumların önemine işaret etmektedir.



İngiltere'nin geçmişte hem Afrika'da hem Avustralya'da kolonileri bulunmaktadır. Fakat bugün bu kolonilerden çıkan ülkelere baktığımızda, arada çok büyük ekonomik gelişmişlik farkları görülmektedir. Acemoğlu bu durumu koloniler döneminden İngiltere'nin Avustralya' ya kurumsal olarak giderken Afrika'ya kurumsal olarak gitmemesi ile açıklar. O dönemde Afrika'da salgın hastalıklar olduğu için İngiltere kurumsal olarak bu ülkelere gitmemiştir.



Bu bağlamda Türkiye için yeni bir anayasa tartışmaları kurumsal yapının geleceğe yönelik reforme edilmesi anlamında büyük önem taşımaktadır. Mevcut anayasa ile Türkiye belirli bir noktaya gelmiş olmakla birlikte daha iyi noktalara gelebilmemiz için bu değişiklik bir zorunluluk olarak karşımızda durmaktadır. Francis Fukuyama, kendisine bir panel sonrası Türkiye ekonomisinin geleceği sorulduğunda verdiği tek kelimelik cevap “kurumlar” olmuştur. Kurumsal yapı eğer doğru bir şekilde düzenlenebilirse Türkiye'nin büyük bir gelişmişlik potansiyeli taşıdığını ve buna ulaşabileceğini ifade etmiştir.



ANAYASA VE İKTİSAT


Uygulanan ekonomi politikaları vatandaşlar ve grupların çıkarları açısından birbiri ile çelişen sonuçlar doğurabilir. Politik kurumlar bu farklı çıkar beklentilerini spesifik bir politika tercihine indirger ve böylece kamu tercihi ortaya çıkar. Kamu tercihleri piyasalar ile etkileşime girerek fiyatları, istihdamı ve ekonominin birçok sektörünü etkiler. Piyasalarda ortaya çıkan sonuçlarda geri dönüş olarak politika tercihlerine etki eder. Ekonomi ve politikaların bu etkileşimi çerçevesinde anayasa politik kararlar üzerinden ekonomi politikalarına etki eder. Bu noktada yasama ve yürütmenin bağımsız olması konusu öne çıkmaktadır.



Mevcut Anayasamıza göre ülkemiz parlamenter demokrasi ile yönetilmektedir. Bu sistem güçler ayrılığına göre düzenlenmiş olsa da, uygulamada bazı sorunları içinde barındırmaktadır. Örneğin, uygulamada yasaman ve yürütme organının fonksiyonel ve verimli çalıştığını söylemek güçtür. Uygulamada Yürütme ve Yasama sınırları belli olamayan iç içe yapılar haline dönmüştür. Yürütmenin yasama organı üyelerinden oluşması güçler ayrılığı temel ilkesinin uygulanmasını zorlaştırmaktadır. Bütçe yasalarının yasama organı tarafından onaylandığı düşünülürse yasamanın bu husustaki etkisinin sembolik olduğu görülmektedir. Bu durumun ekonomi politikalarının belirlenmesinde açısından temel sonucu ise kaynak kullanımının etkin olmasını zorlaştırmasıdır.



Şöyle ki, belirli bir grubun veya zümrenin yasama üzerinden yürütmeye ulaşabilir olması politikaları kısa vadeli ve toplumun faydası yerine daha çok belirli grupların faydası olması yönünde etkileyebilmektedir. Dolayısıyla yürütme yasamadan bağımsız olduğunda daha rahat bir durumda olacak ve tüm toplum yararına kararları daha rahat tartışıp alabilecek, işgücü piyasasında rekabet koşulları geçerli olacak ve bu da işgücü ve istihdamın kalitesini artıracaktır. Ayrıca, son dönemde ilginç bir biçimde görülmüştür ki, uygulamadaki yasama-yürütme arasındaki sınırların belirsiz olması, gerçek anlamda denetim fonksiyonun yürütülememesi, Paralel Yapı benzeri organize suç örgütlerinin oluşmasına yol açmaktadır. Bu organize suç örgütü yetkiyi milletten alan yürütmenin yerine adeta bir şark kurnazlığı ile geçebilmeyi denemiştir. “Paralel Yapı” denen bu suç örgütünün isimlendirmesi, mevcut yürütme ile paralel illegal bir yapının oluşumunu anlatsa da bugün görülmüştür ki, bu yapı hükümetle, milletle aynı düzlemde değildir. Siyasette yasama ve yürütmenin lokalizasyonu doğru tanımlanmazsa sosyolojik hassasiyetleri de kullanarak aynı düzlemde görünerek, başka düzlem adına çalışan paralel benzeri suç örgütlerinin ortaya çıkması potansiyel bir risk olarak durmaktadır. Çok başlı yönetim yapılarının sosyolojik teşhis ve tedavileri zamanında yapamadığı artık bilinmektedir.



BAŞKANLIK SİSTEMİNİN AYIRT EDİCİ YÖNÜ


Başkanlık sisteminde halk tarafından seçilen Başkan, milletvekili olmayan kişilerden kabineyi kuracak ve yürütme erki daha etkin ve bağımsız olması böylece gerçekleşebilecektir. Başkanlık siteminde halk seçim yolu ile hükümete ve yasamaya ayrı ayrı yetki devreder bu yetki paylaşılmaz. Böylece siyaset yoluyla toplumun biçimlendirilmesi yerine toplum siyaseti şekillendirecektir.



Mevcut Anayasamızın arka plan mantığında daha çok sivil ve demokrat olmayan unsurların varlığı bilinmektedir. En önemli sorunlarından biriside çift başlı yürütmeyi öngörmesidir. Bu yapı üzerinde ayrıca yapılan son değişiklik ile Cumhurbaşkanını halk tarafından seçiliyor olması çift başlılığı daha belirgin hale getirmiştir. Bu da karar alma süreçlerini zorlaştırmaktadır.



Ülkemiz ekonomik olarak 2000'li ve 2010'lu yıllarda ki çok sayıda, farklı biçimlerde darbe girişimleri ile karşılaşmış bunlarla da mücadele etmiş olmasına rağmen aynı zamanda yol, köprü, hızlı tren, havaalanı, e-devlet, sağlık gibi ekonomik gelişmenin ön koşullarını sağlamada gerekli olan alt yapı yatırımlarında çok önemli noktalara gelmiştir ve bu süreç hızla da devam etmektedir. Fakat daha ileri gidebilmemiz için, göçleri de dikkate aldığımızda, kurumsal değişiklik bir alternatif değil zorunluluk olarak karşımızdadır. Aksi durumda orta gelir tuzağını aşmamız zor görünmektedir.



KAYNAK KULLANIMINDA ETKİNLİK


Türkiye genç nüfusu ile dinamik bir ülkedir ve değişikliğe uyum hızı yüksektir. Başkanlık sistemi kaynak kullanımında etkinliği artıracak, piyasa mekanizmaları daha çok devreye girecek genç nüfusunun potansiyellerini ortaya çıkarabilecektir. Henüz yeterince aktive edilmemiş beşeri sermaye bulunmakta, ağacın aşağıdaki dallarında erişilmesi kolay meyveler bulunmaktadır.



Başkanlık sistemi bizi daha çok piyasa ekonomisine yaklaştıracak ve çok hızlı büyüme oranları getirebilecektir. Henüz Türkiye gerçek potansiyelini yansıtamamıştır. Hızlı büyüme ve üretim artışı refahı artıracak buda ve terörü ve çatışma ortamını geriletecek Ülkemizin en önemi sorunu da ancak böylece çözülebilecektir.





#Oktay Öksüzler
#Başkanlık sistemi
#Küreselleşme
8 yıl önce