|

Şeytan ile Âdem’in yeryüzündeki muharebesi

Filibeli Ahmed Hilmi’nin geleneksel hikaye diliyle kaleme aldığı tarihi romanı “Bâtınîler: İblis Behmen” okurla buluştu. Kitap ilk olarak ‘Hikmet gazetesi’nde neşredilmişti. Siyasi çekişmelerin tasavvufi arka planla anlatıldığı kitap, Selçuklu hükümdarı Tuğrul Bey’le başlıyor.

Yeni Şafak ve
04:00 - 10/08/2016 Çarşamba
Güncelleme: 23:50 - 9/08/2016 Salı
Yeni Şafak
SABRİ AKGÖNÜL


Şehbenderzâde Filibeli Ahmed Hilmi'nin ismi geçince akıllara hemen tasavvufî ve felsefî bir içeriğe sahip A'mâk-ı Hayâl romanı gelir. Ancak bir o kadar güçlü anlatıma ve olay örgüsüne sahip ve fakat nisyana terk edilmiş bir romanı daha var: Bâtınîler: İblis Behmen. Bu roman, Elif Çelik tarafından Latin alfabesine aktarılmış ve “eski” kelimelerin “yeni” karşılıklarıyla dipnotlandırılmış şekilde Büyüyenay Yayınları'nca okura takdim edilmiş bulunuyor…



Bâtınîler: İblis Behmen romanının yayın macerası da dikkatleri celbedici. Roman 8 Nisan 1326 (1910) yılında haftalık yayınlanan Hikmet gazetesinde tefrika edilmiştir. Tefrikanın ilk kısımlarında romanın ilk başlığı Bâtınîler iken ilerleyen sayılarda İblis Behmen olarak tebdil edilmiştir. Hikmet gazetesi kapandığı için roman tamamlanmamış ve gazetenin sayfalarında unutulmaya yüz tutmuştur. Gerçi haftalık Hikmet gazetesi kapanıp günlük olarak yayınlanan Hikmet gazetesi çıkarılınca Filibeli, Bâtınîler romanına devam etmiyor. Yazarın vefatıyla birlikte roman tamamlanmadan öylece kalakalıyor.



HER ŞEYİ SIFIRDAN ELE ALMANIN KAÇINILMAZLIĞI


Osmanlı son dönemlerini yaşarken imparatorluğun entelektüelleri bütün fikrî ve siyasî farklılarına rağmen ortak bir soruyu dert ediniyorlardır: Devlet nasıl kurtulur? Siyasal varoluş sancısı çekilen bir zamanın yazarı, tarihte siyasal bir varlık alanı kazandığı ilk zamanlara geri döner. “İçinde yaşadığı moment” ile “Tarih sahnesine ilk çıktığı moment” arasına hesabı verilebilir ve kontrolü mümkün bir hat çizmek ister. Çünkü her şeyi tüketme noktasına varılmıştır ve “nerede hata yaptık?” sorusu anlamını yitirir; “nereden ve nasıl başlamıştık?” sorusu istikbal ufkunun yakasını bırakmaz. Böylesi zor zamanlarda tarih hayat kurtarıcı işlevine sahip olur. Geçmiş, geçip giden hüviyetinden arınır, bir yöntem ve istikbal projektörü altında analize tâbi tutulur ve Tarih (büyük harf T) olmaya hak kazanır. Tarih kendisini araştıran kişiye tüm ihtimalleri eşit oranda gerçekleştirme imkânı sunar; zira Tarihte hiçbir şey değişmez değildir. Her şey dışarı çıkmak için kabuğunu zorlayan ve zorladıkça kanatlarını berkiten bir koza kelebeği gibidir Tarihin içinde. Tarih olgusunu “geçmiş” denilen olgudan sadece zamansallık tertipleri gelişmiş kişiler ayırt edebilir. Bu kişiler için Tarih, geçmiş ile şimdi arasına geleceği yerleştirme pratiğidir.



Filibeli Ahmed Hilmi de zamansallık tertiplerini yeniden kuran her şeyi taa başından ele alanlardan. Tarihçi kimliğinin yanında tarihsel romanlar yazmaya başlar. Bâtınîler: İblis Behmen her şeyden önce tarihsel roman kategorisine dâhil edilmesi gereken bir roman. Roman tekniği ile geleneksel hikâye anlatıcı tekniklerini birleştiren bir eser. Filibeli, Tarih meleğinin fırtına zamanlarındaki sübutunu bilen yazar olduğu için başladığı zamana geri dönüp ileriye doğru yürüyen bir tavır takınır. Ama Filibeli'nin bir farkı vardır: O aynı anda iki defa başa dönenlerden.



İlkin, Türk'ün tarihinde başa gider: Selçûklu Devletinin ilk yıllarını anlatan roman İsfahân şehrini idare eden Tuğrul Bey zamanından başlar. Geçmişin yayını Hasan Sabbah, Ömer Hayyâm ve Nizâm-ı Mülk'ün gençlik vakitlerine değecek şekilde gerer. İkincileyin, İnsan'ın Şeytan ile giriştiği muharebeyi baştan başlatır. Âdem ile İblis arasındaki mücadele bu sefer Taht-ı Selçûkî'nin hükümran olduğu topraklarda başlar, hem de kıyasıya. Birinci başlangıç Filibeli'nin (anlatıcı bizzat kendisidir) satır aralarında kendi dönemindeki siyasal iktidar ve gelişmelerle hesaplaşmasını ihtiva ettiğinden romancının siyasal-tarihsel arkaplanını yansıtırken, ikinci başlangıçta insanın şeytanî olan ile hakkanî olan arasındaki bertaraf edilemez sıkışmışlığı hikâyeleştirildiği için yazarın tasavvufî-kelâmî arkaplanını yansıtır.



ŞEYTANLA SAVAŞMAYI GÖZE ALAN İNSAN


Edebiyat tarihinde ruhunu şeytana satmak Faustçu bir imgedir. Üç bölümden müteşekkil Bâtınîler: İblis Behmen romanının “İblis İzzeddin Behmen” başlığını taşıyan ilk bölümü bu Faustçu imgenin tahkiye edilmesini andırıyor. Bu bölümde muhteris ve kuvvetli bir zekâsı olan Hasan Sabbah İblis ile karşılaşır ve İblis'in kulağına fısıldadığı şeyler karşısında dehşete kapılıp İblis'in tilmizi olmayı kabul eder. Daha doğrusu, Hasan Sabbah'a kendisinin halifesi değil, halifesinin halifesi olacağını söyler. Ve onu Alamut Kalesi'ne gönderir. Hasan orada sırlı odalara girer ve 7 yılı tüm ilimleri tahsil ile geçirir. Bu tahsil sırasında İblis'in ve velilerinin düsturlarını ve bu desturlardan çıkarılan neticeleri hıfz eder. Bu bölümde esasen “Ene'inde zanni 'abdi [Ben kulumun zannı üzereyim]” kutsî hadisi tartışılır ve Sofistik bir tavır alınarak Ma'rifetullah'ın hakîkati tekil bireyin zannına indirgenir. Hasan Sabbah yalnızca bir ikaza maruz kalır: Aşktan uzak durmalıdır. “Zinhar, zinhar kendini aşktan muhâfaza et; aşk kadar insanı behîme [dört ayaklı hayvan], heykele, bir taş parçasına çevirecek bir şey yoktur. Âşık olan, kudret-i irâdesinden, hayatından isti'fâ ve tecerrüd etmiş [uzaklaşma] demektir. Bizim mesleğimizde aşk yoktur! Zinhar, zinhar aşktan sakın!” Oysa Hasan Sabbah bu ikaza riayet etmede muvaffak olmaz ve İblis'in vekilinin gazabını üstüne çeker. Kaleden çıkıp Şeyh Abdüssamed Sükût ile şeyhin hankâhında 40 gün konuştuktan sonra Bâtıniyye Cemiyetini kurar. Ruhunu şeytandan kurtarmıştır artık ve İblis'in vekilinin vekili veyahut bizzat vekili olmayı reddedip İblis'e insanın hüviyeti nâmına harb ilan eder. Ayrıca insanın tasavvurâtında bir istibdat heykeli gibi bulunan Allah idrakine karşı da savaşma kararı alır: “Zirâ ben mevcudiyet-i zâtiyyesi arş-ı vicdânında vahdet-nişîn-i lâ-mekânî olan Kâdir'in [Allah'ın] rûy-ı arzda [yeryüzündeki] vekîliyim! Zirâ ki ben Âdemim!”



Romanın “İblis'in Vekili” başlığını taşıyan ikinci bölümü Hasan Sabbah'ın Şah Alparslan'ın sarayında İblis'in vekili ile giriştiği nefes kesici güç mücadelesini ve kazandığı zaferi anlatır. Saray'ın görkeminin ve muazzam şatafatının anlatıldığı bu bölümde Nizâm-ı Mülk İblis'in vekili tarafından kullanılan biri olarak resmedilir. Bölümün sonlarında Hasan karısını ve çocuğunu İblis'in vekilinin esaretinden kurtaracakken İblis zûhur eder ve Hasan'ı etkisiz hale getirir.



Romanın yarım kalmış üçüncü bölümü “İblis'in Sükûtu” başlığını taşır. Bölüm Yahudiliklerini gizleyen İblis'e biat etmiş Şalom ile kızı Rahyel'in diyalogları ile başlar. Şalom Hasan'ın etkisiz hale getirilmiş dirisini evinde saklar. Kişiler ve mekân tasvirinden sonra bölüm yarım kalmıştır. Bu yarım kalmışlık Bâtınîler romanına bir “açık yapıt” hüviyeti kazandırır ve çeşitli yorumlara olanak tanır.


Âdemin ve İblisin muharebesi devam ediyor. Güçlü tasavvufî sembollerin, simyevî ilaçların, mucizevî yeteneklerin, görünmez orduların, saray entrikalarının, aşkın değiştirici gücünün ve insan tabiatına dair muhtelif tanımlamaların olduğu bu roman, Filibeli uzmanları yahut okurları tarafından “tamamlanma” denemelerine açıktır.





• • •


Bâtınîler: İblis Behmen


Şehbenderzâde Filibeli Ahmed Hilmi


Haz.: Elif Çelik


Büyüyenay Yayınların


2016


264 sayfa




#Bâtınîler
#İblis Behmen
#İzzeddin Behmen
#Osmanlı
#Filibeli Ahmed Hilmi
8 yıl önce