|
Sol siyasetin muhafazakar dili
Türkiye seçime gidiyor olmasına rağmen siyasi aktörler sanki sahada yok gibi. Seçim heyecanı ve beklentisinin bu denli düşük olduğu seçim ortamı pek olmamıştı. Siyasi aktörlerin ne dedikleri, programları ve vaatlerinden çok siyaset dışı aktörlerin sonucu belirleyeceği bir gerginlik var.

Muhtemelen havadaki gerginlik nedeniyle, bu seçim dönemine özgü, partilerin siyasetinde ve siyaset dilinde yaşanan dönüşüm pek dikkat çekmedi.

Sonuç ne olursa olsun bu seçim döneminin en önemli sonuçlarından biri
siyasi partilerin muhafazakârlık yarışına girmiş olmaları
. 7 Haziran seçimlerinde özellikle sol partilerde gözlemlenen muhafazakar retorik daha koyulaşarak artan bir eğilim sergiliyor.

On üç yıllık muhafazakâr-demokrat iktidar döneminden sonra, özellikle sol gelenekten gelen iki partinin muhafazakarlıkla imtihanı bir döneme rengini vermeye, belki de kalıcı etkiyeler bırakmaya aday. Statükonun kalesi Türk milliyetçisi CHP'nin ve Stalinist gelenekten beslenen Kürt milliyetçisi HDP'nin Ak Parti ile muhafazakârlık yarışına girmesi Türkiye'nin toplumsal ve siyasal dönüşümü açısından üzerinde düşünmeye değer bir olgu.

CHP temel Kemalist dogmalarından vaz geçmiş değil. Buna karşılık gerek vitrine koyduğu sembolik isimlerle, gerekse muhafazakâr partileri laiklik konusunda sigaya çeken üslubunu değiştirerek eski tarzını terk etmiş görünüyor. En azından seçim kampanyasında kullandığı dil, geçmiş dönemlerin CHP söyleminden hayli uzakta. Laikliği merkeze alan, sigaya çeken buyrukçu bir söylem yerine yer yer muhafazakâr tabana sempatik gelecek sembol ve söylemlere başvuruyor. Eski günleri hatırlatan en uç söylemi, dini siyasete alet edenlere karşı uyarıda bulunması.

Katı ideolojik geçmişinden sonra, birden liberal-sol görüntü vermeyi başaran HDP'nin yedeğine muhafazakârlığı da eklemesi şaşırtıcı değil. PKK
'nın Stalinist, milliyetçi ideolojiden sol-liberal imaj çıkarabilmesi de medya başarısı sayılabilir
.

Ne var ki, Ak Parti'nin muhafazakâr-demokratlığa dönüşüm sürecindeki gömlek metaforu üzerinden yaptığı deklarasyonu bile yapmış değil bu partiler. Sadece sosyolojik bir gerçekliği keşfetmenin siyasal pragmatizmiyle muhafazakâr bir görüntü söz konusu.

Bu konuda en dikkati çeken HDP'nin her ortama uygun söylem geliştirme yeteneğini (ilkesizliği mi demeli!)
Medine Vesikası'nı referans vermeye
kadar ileri boyuta taşıması. Mollaların kanaat önderlerinin olduğu bir ortamda bu dili sonuna kadar kullanmakta tereddüt etmiyor.

CHP daha ürkek de olsa eski dönemlere kıyasla birilerine “laiklik elden gidiyor” dedirtecek siyasi vaaz çekmekten gocunmuyor.

Bu durumda başörtülüsünden müftüsüne, eski İslamcısından radikaline kadar aday listesini çeşnileştiren rakiplerin karşısında AKP'nin durumu da hayli zor. Zira muhafazakâr-demokratların
muhafazakârlık ayrıcalığını silikleştiriyor
bu görüntü.

Bu görüntüden şöyle bir sonuç çıkaranlar olacaktır: Ne güzel her parti muhafazakâr kitleyi ve değerlerini önemsiyor, bırakın düşmanlaştırmayı, görmezlikten bile gelemiyor. Bu durumu muhafazakârlar açısından ülkeye bir katkı hanesine sayanlar olabilir.

Ne var ki, sorun tam da bu görüntünün görüntüden ibaret kaldığı durumda ortaya çıkıyor. Gerçekte benimsenmeyen değerlere yaslanılarak bunları siyasal araçsallaştırmak... Türkiye'deki siyasetin değişmeyen en önemli özelliği, bu kez muhafazakârlık ve bu halkın değerleri üzerinden yeniden nüksediyor.

Dine saygısı “hacı amca eli öpmekten” ibaret, pragmatist sağ muhafazakârlığın biraz daha cesur reenkarnasyonu sanki yaşadığımız süreç. Dinin, bu toprakların yoğurduğu kültür ve değerlerin çerçevelediği tüm anlamları tepelerken, besleyen bütün damarları kurutmak için elinden gelen tüm sistematik uygulamaları yaparken ve yapılmasını da savunurken sergilenen muhafazakârlık gösterisinden ibaret.
Seküler Kürtçülükle, diğer tarafta, muhafazakâr Türkçülük aynı dili kullanabiliyor
; yahut İslami görüntü ile İslam'ın reddettiği ahlaki bozuşmayı aynı kefede temsil etme ilkesizliği mevcut muhafazakârlık hallerinin alameti farikası.

Kemalist Türk milliyetçiliği ile Kürt Kemalizminin
aynı dili kullandığı ve aynı zamanda devletçi bir muhafazakârlık ortak paydasında örtüştüğü bir söylem yumağı var.

Asıl sorun hangi partinin ne kadar muhafazakâr göründüğü, gerçek muhafazakâr olup olmadığından çok bu muhafazakârlığın neyi içerip neyi dışarıda bıraktığının ortaya konmamış olması. Hem entelektüel anlamda hem siyasal kültür anlamında pragmatizmden öteye kullanışlı bulunmayan, kavram ve programıyla ilkeleri belirlenmemiş bir muhafazakârlık var ortada.

Muhafazakâr temsil ve sembollerin ima ettiği değerlere gönderme yaparken muhafazakârlığa yüklenen anlam ve değerlerin bir seçim kampanyasından ileriye geçip geçmemesi...

Asıl tartışılması gereken konu, muhafazakârlıktan ne anlaşılması gerektiği bahsi olduğu kadar muhafazakâr politikaların sistemi mi muhafazakârlaştırdığı yoksa statükoya mesafeli duran kesimleri mi sisteme eklemlediği meselesidir.

Muhafazakârlığın, doğası gereği, her duruma uygun görüntü vermesi ile
değerlerini muhafaza etme derdindeki kitlelerin taleplerinin farklı siyasi mecralarda rağbet görmesi
durumunu karıştırmamalı.

Asıl derdimiz, bu ülkenin değerlerini liberal-sol, liberal-sağ, devletçi-muhafazakârlık ve milliyetçilikler elinde harcatmamak. “Camiler açık” diyen klasik sağcılık ve statükoculuğun daha iri harflerle sol versiyonun tekrarlanması kimin kazanç hanesine yazılabilir?
#muhafazakârlık
#Türk milliyetçiliği
#Kürt Kemalizmi
8 yıl önce
Sol siyasetin muhafazakar dili
Çok çalışılarak üretilen bir kriz, Gazze’yi unutturamasın
Kısa Darbeler Tarihi
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar