|
Türkiyenin imajı meselesi

Türkiye gibi gücü ve kapsam alanı sınırlı ülkelerin uluslararası konumu, etkinliği, hatta itibarı gerçekte ne olduklarından bağımsız olarak Amerika gibi küresel merkezlerin yaklaşımıyla belirleniyor. Ülkenizin vatandaşları için cennet olması yetmiyor, dünya sisteminin baronlarının ülkenize nasıl bir yer, değer, konum biçtiği daha önemli oluyor. Tam tersine halkıyla barışık olmayan bir dikta yönetimi olsa bile “dünya sistemi”nin çıkarları gerektiriyorsa son derece makul, saygın bir ülke gibi itibar görebilirsiniz.



Bu algıyı sağlayan pek çok faktör var elbette. Daha yakın dönemde yaşadığımız bölgede diktatörlerin yıllarca nasıl makul, meşru, göz kamaştırıcı bir ülke ve yönetime sahipken birden şeytanlaştırıldıklarına tanık olmadık mı? Hala hangi tiranlığın benzer biçimde saygın, eleştiriden uzak, dünya barışının önemli ülkelerinden biri olmanın keyfini sürdürdüğünü görmek için etrafımıza bir göz atmak yeterli.



Başta Amerika olmak üzere Avrupalıların bu algısı için en büyük gücü medya. Diplomatik dil, siyasi yaptırımlar devreye girmeden medyada kullanılan dile bakarak küresel merkezlerde nelerin değişmekte olduğunu, ne tür mesajların verildiğini anlayabilirsiniz. Hatta aba altından sopa göstermek isteyenler imaj çağının tüm imkânlarını kullanarak gerekli fotoğrafı zihinlere kazıyabilir. Aynı fotoğraf karesi gerektiğinde resmin negatifi gibi de kullanıldığından hayret duygumuzu bile köreltebilir. Akıl tutulmasının yaşandığı bir çağda dijital hakikatlerin sahte gerçekliğinde kaybolmamak için işaret taşlarının kaybedilmemesi gerek.



Türkiye'nin Amerika nezdinde imajının medyatik yansımalarına bakarak küresel merkezin nasıl baktığını anlayabiliriz.

Farklı siyasal görüşteki yayın organları, değişik think tank kurumlarından özellikle yansıtılması istenen mesajların hiç de parlak olmadığı rahatlıkla söylenebilir. Türkiye gibi bir çırpıda üzeri çizilmeyecek bir ülkeye karşı takınılan tavrın adeta kışkırtıcı üslubuna bakarak yönetimin neler düşündüğünün ipuçları yakalanabilir.



Tam bu noktada hatırlanması gereken, özellikle AK Partililerin kendilerini sorgulaması gereken, zaman zaman duygusal tepkilere yol açan bir çelişkili durum var. Yakın zamana kadar 'saygın' Batılı medya organlarının, Türkiye'yi ve onu yönetenleri göklere çıkarırken bunu övünçle karşılarken aynı gazete ve dergilerin tersi yayın yaptığında komplo teorisiyle açıklama girişimleri en basitinden tutarsızlıktır. Dünya sistemini ve onun çevresi ile, müttefikleri ile ilişkilerini, diplomatik ve de hegemonik ilişkiler bağlamında sağlıklı biçimde okumadıkça bu tür çelişkilere düşmemek kaçınılmaz bir durum.



Türkiye'nin bölgesinde yaşanan krizleri ve içerideki sarsıntıların tümünü komplo ile açıklamak birilerini rahatlatabilir ancak sorunu çözmeye faydası olmaz. Nerede ne yanlış yapıldı gibi özeleştiri yerine başkalarını suçlayan bir bakış açısı sağlıklı bir siyaset üretemez.



Türkiye'nin bulunduğu coğrafya, tarihi konumu, stratejik yeri gibi pek çok başlığa doğrudan muhatap olması aynı anda farklı çıkar ve güç ilişkilerinin çakıştığı bir alan haline gelmesi için yeterli. Ancak bunca farklı alanda etkileşime sahip bir memleketin de her adımını icazetle, küresel hegemonyaların gözüne bakarak icra etmesini kimse isteyemez.



Bu durumda sorun nedir? Türkiye'nin içine girdiği çalkantılı süreç ve dış politikadaki daralmanın yönetim zafiyetleri kadar küresel ve bölgesel faktörlerin de sonucu olduğunun altını çizelim. Memleketin, hükümetin, muhalefetin hata ve sevaplarından bağımsız olarak dijital çağın medyatik algının şekillenmesinde iki temel unsurun belirleyici olduğunu düşünüyorum:



Türkiye daha doğrusu AK Parti yönetimine dair algının oluşumunda ilk önce

Türkiye'nin potansiyeli ile reel gücü arasındaki dengeye uygun bir dil

geliştirmek konusunda sorun olduğunu görmek zorundayız. Konumu ve potansiyeli ile bir muz cumhuriyeti olmadığına göre nasıl bir algı yanlışından söz ediyoruz? Türkiye'nin potansiyelini bizden daha fazla ciddiye alan küresel merkezler, yükselen Neosmanlıcı, bölgesel güç olma iddiasını hatta bölgeyi her anlamda biçimlendirme hevesini fazlasıyla ciddiye aldılar. Türkiye'den yükselen

muhafazakâr kesimdeki nostaljik heyecana karşı gerçeklik zemini olmayan güç yanılsaması belli çevrelerde alarm verilmesi için yeterli sayıldı.


Yani Türkiye'ye sahip olduğu reel güç ve imkana karşı çizdiği profil arasındaki çelişkinin faturası ödetilmek isteniyor. Var olan gücüyle çelişik imajı belli merkezler açısından hak etmediği bir karşı darbeyi davet etti. Bir bakıma büyüklük hevesini kontrol dışına çıkma imkanı olarak görenlerin adeta haddini bildirme, sınırlarını çizme baskısı uyguladıkları açık.



Doğrudan olmasa da geleneksel anlamda hegemonik ilişkilerde alışılagelen kontrol edilebilirlik sendromunun nüksettiğini söyleyebiliriz. Amerika başta olmak üzere Batılıların olanca parlak söylemleri ile uluslararası ilişkilerdeki yaklaşım mantığında farklı güç ilişkilerinin devreye sokulduğunu söylemek kehanet değil. Bu ilişkilerde en büyük korku; öngörülemez, kontrol edilemez olmanın yanısıra iç dinamiklerde çok güçlü desteğe sahip olmak başta gelir. Yani hem çok güçlü hem de öngörülemez ve kontrol dışı algısı oluştuysa “Saddamlaştırılmak” için yeterli gerekçe var demektir.



Derin politik ve stratejik analizler bir tarafa söylem ve algı düzeyindeki durum buna işaret ediyor ve bu durumun ciddiye alınması herkesin hayrınadır.


#Türkiye
#Amerika
#AK Parti
8 years ago
Türkiyenin imajı meselesi
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi