|
Yollarda mola vermek: Bir değişim hikayesi

Yol düşleri kadar yolculuk hikayeleri başlı başına bir maceradır, sadece kendi maceramız değil memleketin, insanların macerası... Siyasetten kültüre, gelenekten iktisada uzanana geniş yelpazenin tüm renkleri sergilenir yollarda. Her birimizin yol hikayeleri de bu yelpazede kendi rengini yansıtır.



Yolların kalitesi gibi yolculuğa özgü zorluklar, teknolojik gelişmeye göre seyahat yaptığımız araçların çeşidi, hızı konforu, güvenliği de

yol zamanları

içinde değişir.



Herhalde en az değişenler hala demiryolları. Her ne kadar buharlı trenlerden hızlı trenlere geçiş yapılmış olsa da demiryollarının memlekete girişinden bu yana en yavaş ama istikrarlı gelişen demir ağlar oldu. Zaten Osmanlı'dan kalan demiryollarına Cumhuriyet'in ilk yıllarında yapılan katkıdan sonra aynı alt yapı devam etti. Hızları belli seviyede trenler, hemen hiç değişmeyen istasyon binaları…



En hızlı değişim karayolu taşımacılığında. Biraz memleketin dışa bağımlılık hikayesinin de önemli bir göstergesidir demiryolu yerine ısrarla karayollarının tercih edilmesi, yamalı asfalt yollardan otobanlara geçiş, her yıl değişen, yenilenen otobüs modellerine bakarak ülke ekonomisindeki eğilimleri okuyabilirsiniz. Her şeye rağmen hep son model otobüsler doğudan batıya, kuzeyden güneye aktı durdu. Yamalı asfaltlar yerine otobanla tanıştı yolcular. Duble yollar aynı standardı yakalamasa da en azından güvenlik açısından önemli aşama sayılır. Artık uzun memleket yollarında bir kamyonun arkasına takılıp sollayabileceğiniz uygun ana kadar sürüklenmenize gerek yok. Zaten otomobil fiyatları herkesin alabileceği düzeye çekildiğinden beri yollar da ona göre düzenlendi. Ama demiryolları hala aynı ağır ritminde “kara tren" türkülerine eşlik eder gibi devam ediyor.



Yolculuğun teknolojik boyutu bir yana sürekli hareket halindeki bir toplumun yolculuk kültürüne, bu teknolojik değişime paralel geliştirdiği alışkanlıklara göz atmalı. Mesela mola yerlerinde, her gün yüzlerce, binlerce insanın gelip geçtiği yerlerde değişmeyen şey neydi. Binlerce yüzden geriye kalan akis, onca sesler, çığlıklar arasında kulaklarda kalan bir cümle... Gerek mola mekânları gerek oradaki hizmet ve hemen hepsinde ortak anonslar.



Yıllardır en sık ve düzenli olarak gelip gittiğim neredeyse memleketin yarısına denk gelen mesafedeki mola yerlerinden kalan izler sanki resimli tarih kitabı. Otobüsler, yollar yenilense de değişime direnen, yahut daha yavaştan değişen mola yerleri...



İstanbul, Ankara gibi otoban üzerindeki artık büyük bir AVM havasındaki mola yerlerinin yapaylığına bakarak bu ülkenin havasını hissetmek ne mümkün? Soğuk, yolculuğun o tatlı telaşesinden karmaşasından uzak, havaalanı gibi mola yerlerinde bu toprağa ait ne bir ses ne bir ahenk bulmak mümkün. Her şey çok steril.



Oysa gece yarısı ansızın bir anonsla uyanır ve

“çaylar şirketten"

uyarısını almanızla kendinize gelirdiniz. İner inmez ince bir serinlik sizi karşılar, sonuna kadar açılmış arabesk şarkının baygın müziği altında kendinize gelmeye çalışırdınız.



Kül tablalarının tepeleme dolu olduğu masalardan birine oturup şirketten gelen çayı beklerken memleketten insan manzaralarını seyre dalmak ayrı bir zenginlikti. Çoğunlukla bugüne kıyasla bakımsız, temizliğe pek dikkate edilmeyen yerlerdi.



Mola yerine yaklaşan her yeni otobüsten inenler geldikleri yörenin izlerini taşırdı. Kıyafetler, tipler az çok kendi asliyetindeydi. Şimdi tipler giysiler bile sterilleşti sanki, bakınca anlamıyorsunuz bile nereli olduğunu. Eğer fiziksel görünüm hakkında yeterli gözleminiz, tecrübeniz yoksa otobüs markaları gibi, yöresel farklılıkları ortadan kaldıran standartlaşmış insan tipleri ortaya çıktı.



Memleketin yöresel durumuna göre mola yerleri de farklılaşırdı. Güneydoğu'ya gittiğinizde hala toprak zeminin sulandığını, hasır sedirleri diğer yollarda göremezdiniz. Hele benim Mardin -Antep arasında gördüğüm, otobüse binen şarkıcı ekipler para toplayıp bir başka otobüsü durdurmak üzere inip yollarda sanatlarını icra ederlerdi. Ama ortalama bir yoksulluk hali gözlemlenirdi. Bazı mola yerleri o zaman da dikkatimi çekmiştir: mesela İstanbul - İzmir güzergâhındaki mola yerleri kesinlikle diğerlerinden farklıydı ya da bana öyle geliyordu. Ekonomik duruma uygun daha düzenli, bakımlı...



Mola yerlerindeki değişim sadece sunulan hizmet, tesislerin konforuyla sınırlı değildir elbette. Memleketin kültürel dönüşümü de buna paralel değişimler gösterecektir. En büyük sıkıntılardan biri mola yerlerinde uygun mescitlerin olmamasıydı. İzbe köşelerde, mazot kokan daracık mekânları bulursak kendimizi mutlu sayardık. Zaten namaz kılanlar da çok fazla değildi. Bir kış günü, anayol üzerindeki Gerede'deki mola yerinde karda namaz kıldığımı hatırlıyorum.



Zamanla mekânlar gelişti. Daha albenili tesisler, temiz lokantalar yapıldı. Aynı zamanda mescitlerde de önemli değişiklikler oldu. Bir kere eskiden olduğu gibi bir köşeye saklanmış izbe yerler olmaktan çıktı. Daha görünür, kolay ulaşılır, büyük bakımlı mescit mekanı oluşturmaya özen gösterdi tesisler. Üstelik gözle görülür bir artış oldu namaz kılanlarda. Toplumda namaz kılanların sayısının artmış olduğunu sanmıyorum. Belki gençler arasında orantısal bir artış söz konusuydu. Ama genel nüfus içindeki namaz oranında artış olmadığını düşünüyorum. Yolculuk yapanlar arasında kılanların oranı artmıştır. Türkiye'deki toplumsal değişimin hikayesini anlamak için mola yerlerinin düzenlenmesi, mekan fikri açısından ele alınsa yeridir.



Bolu tüneli açıldıktan sonra eski dağ yolundan tırmanıp yukarıda bir kamyoncu yerinde kahvaltı için mola vermiştim. Bir zamanlar Türkiye'nin en yoğun trafiğinin aktığı yol tenhalaşmış, mola yeri de bomboştu. Buz gibi akan suda el yüz yıkayıp masaya oturduğumuzda tereyağını hangi köyden aldığını sormuştum. Cevap tam memleketin geldiği durumun özetiydi. “Abi köyde bal, süt tereyağı üretiliyor ama alamıyoruz. Gidip marketten almak zorundayız. Köylü de bize satamıyor." Büyük firmaların ya müşterisi olacaksın ya da çalışanı.



Şimdilerdeki büyük AVM tipi mola yerlerinde her şey var ama ne renk, ne koku ne de bu topraklara ait bir işaret var. Her şey sterilize edilmiş, yabancı marka zincirlerinden oluşan mağazalar ışıl ışıl. Yöresel ürünler adı altında standart fabrikasyon ürünler satılıyor.



Artık ne çaylar şirketten, ne de ürünler yöreden.

#Bir değişim hikayesi
#yolculuk hikayeleri
#çaylar şirketten
8 yıl önce
Yollarda mola vermek: Bir değişim hikayesi
‘Yeni’yi kurmak için tarih dersi..
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir