|
Darbelerin tarihe gömüldüğü gece...
Dün gece yaşanabilecek en utanç verici durumla yüz yüze geldik. Bir askeri darbe girişimine tanıklık ettik.

Bu karşın toplum, siyasi partiler ve basın adına en yüz ağartıcı gecelerden birisini yaşadık.


Darbe girişimini cumhurbaşkanı ve siyasi iktidarın kararlı tutumuyla, muhalefet partilerinin sesini yükseltmesiyle, halkın sokağa inip tankların üzerine çıkmasıyla, komuta kademesinin kararlı tutumuyla savuşturduk.



Her şerde bir hayır vardır.



Yaşananlar Gülen cemaati tehlikesini ülke ve dünya kamuoyu önünde tüm şeffaflığıyla ortaya çıkarmıştır. Cemaatin darbe ve devleti ele geçirme eylemleri ve niyetini hafife alan kimi “muhalifler"in yüzüne bir tokat gibi nakşolmuştur.



Dün gece çatışmalar yaşandı, hayatını kaybedenler oldu, TBMM'ne bomba atıldı.



Ancak bilmek gerekir ki, halkın gösterdiği direnç, siyasi arenanın, siyasi iktidarın, basının dirayetli tutumu dün gece Türkiye'de darbeleri kelimenin gerçek anlamıyla tarihe gömmüştür.



Kara savaş...


Dün gece aklımızda bir demokrasi gecesi olarak kalsın. Demokrasinin değerini, demokrasi için birlik olmanın önemini çağrıştırsın...Önceki gün Fransa'nın Nice kentinde yaşanan vahşet sonrası, çok kişi sanırım benim gibi, bir bilgisayar savaş oyununu aklına getirmiştir. Avlama, yok etme, imha üzerine kurulu, kurbanlarını cansız oyuncaklar gibi deviren oyuncular...



Bu, yepyeni, garip, acımasız, korkunç bir savaş.



Her kişinin, grup halinde veya yalnız, her tür araçla, silahlı ya da silahsız katil olabileceği, herkesin kurban adayı olduğu, her an, her yerde karşımıza çıkabilecek, sığındığı gerekçe ne olursa olsun iç içe geçmiş öfkeleri şiddete dönüştüren ve doğrulayan, inancı tekeli altına alıp, siyasallaştırmaya soyunan bir savaş...



Dün tüm dünyada Moğolistan'dan Rusya'ya, ABD'den Türkiye'ye kadar Nice'teki terör saldırısı lanetle anılıyor, hayatını kaybedenler için bayraklar yarıya iniyor, saygı duruşu yapılıyordu.



Sorun o ki, bu saldırının arkasında yatan radikalleşme hali ve yaygınlığı, onun beslediği savaş, tahrik ettiği eylemler, temasla, solunumla bulaşan bir virüs gibi adeta havada dolaşıyor. Ona geleneksel tedbirler çare olmuyor.



Birkaç gün önce İstanbul'da Atatürk Havalimanı'nda daha organize bir şekilde ortaya çıkan, uyuyan kimi hücrelerin harekete geçmeye karar vermesiyle gelen şiddet, bu kez Nice'te adi sabıka kaydı dışında hiç tehlike belirtisi vermeyen Tunus asıllı bir Fransızdan gelebiliyor. Bir TIR ölümcül bir silaha dönebiliyor.



“Yalnız Kurt" sözünü hafife almamak gerek. Olup biten, IŞİD'in, “Buraya gelmenize gerek yok, olduğunuz yerde eylem yapın" çağrısıyla muhtemelen paralellik gösteriyor.



Bunun anlamı, tehlikesi, riskleri açık ve ortada.



Bu virüs, dini paravan yapıyor, dini kisveyi kullanıyor.



Buna karşılık kurbanlar dünyasında, katiller kadar onların referans yaptıkları değerlere mesafe ve tepki oluşuyor. İngiltere'deki gibi referandum sonuçları, Trump gibi başkan adaylarının aldığı yol bir ölçüde bunun eseri.



Bu virüs öldürüyor, korkutuyor, açık toplumu boğuyor, siyasi sistemlerin içe kapanmasına yol açıyor, güvenlik tedbirleri, endişe, şüphe üzerinden demokrasinin zemini kayıyor.



Asıl sorun, yaygınlık, katılımlar ya da dünyanın her hangi bir yerinde tek tek her kişiyi eylemci yapabilecek cazibe mekanizmasının varlığı.



Öldürenler yaptıklarına inanıyor. Bu güdüyle her gün aralarına yeni katil adayları katılıyor.



Nitekim Fransa'da Güney'in Arap kökenli nüfusun yoğun olduğu Kıyı Alpleri bölgesinin en önemli kenti, önceki gün unutulmayacak bir vahşete tanık olan Nice IŞİD'e en yoğun katılımın olduğu illerden birisi…



Nice Valiliği'nin açıklamasına göre, Suriye, Irak ve Libya'ya giden militanların yüzde 10'u Nice'in de yer aldığı Kıyı Alpleri bölgesinden. Rakam yaklaşık 500 civarında. Kentte polisin takip ettiği 200 her an eyleme geçebilecek “katil" adayı var.



Bir de, son olayda olduğu gibi bilinmeyen, takipte olmayan “katil adayları" var.



Bu bölgede 2014'te

Cannes-Torc hücresi Nice'te onbinlerce insanı meydanlarda toplayan büyük festivale saldırmaya hazırlanırken son dakikada bir ihbar sayesinde ortaya çıkarılmıştı.



Dün Le Monde Gazetesi'ndeki bir haberde Elise Vincent şunu söylüyordu:



“El Nusra'nın Fransa cephesi emiri olduğunu iddia eden Senegal asıllı Ömer Diabi, Youtube'da yayınladığı, inanılmaz bir seyretme oranına ulaşmış, bir süre önce 2 Haziran tarihinde France 2 televizyon kanalında haberleştirilen videolarda, alenen sivil ölümlerini doğrulayan, teşvik eden konuşmalar yapıyordu."



Türkiye de Fransa kadar kurban veriyor bu vahşete.



Aynı yapılanma bizde fazlasıyla var.



Mesele, sorumlu aramak, siyişi hasmını sorumlu ilan etmek değil, bu global terör dalgasına önlemin nasıl alınacağını bulmaktır.



İlk adres Müslüman ülkeler, önderler, dünyadır.


#Cemaat
#Darbe girişimi
#TBMM
#Nice
8 yıl önce
Darbelerin tarihe gömüldüğü gece...
Sürdürülebilir siyaset için Ak Parti’de oluşturulan yeni kadro üzerine
Çetin bir döneme girerken Türkiye’nin avantajları, Amerika’nın açmazları
Soçi ziyaretinin Suriye sahasındaki karşılığı olarak “yeni operasyonlar”
Eğitimde devşirme zihniyeti
Hükümet dışarıda satranç oynarken muhalefet içeride “erken seçim” istiyor