|
Kürt siyasetini doğru okumak

Güneydoğu'da Temmuz'dan bu yana yaşanan gelişmelerin Kandil'in yeni stratejisinin doğrudan sonucu olduğunu aylardır söylüyoruz.



Bu strateji, (1) Suriye Kuzey'i ile Güneydoğu'yu aynı model üzerinden birleştirme, (2) bu birleşik alanı Kürt meselesinin birleşik zemini ilan etme ve (3) bu alanda filli egemenlik ve alan kontrolü kavgası verme şeklinde karşımıza çıkıyor.



Kandil, denetlenebilir gördüğü kimi

“yerler”

de özerklik ilan edip, hendek siyasetiyle güvenlik kuvvetlerini müdahaleye davet eden bir yol izlerken, bu

“yerler”

in

“güvenlik alanları”

na dönüşmesine yol açıyor.



Güvenlik alanı yumuşak bir tabir, aslında silahların, pusuların, ölümün hakim olduğu savaş alanları demek daha doğru.



Savaş alanları sivil halkı da barındırıyorsa hak ihlallerine açık alanlardır.



Örnekler ortada. Meslekten uzaklaştırılıp cezalandırılmış olsalar da cesetleri yerde sürükleyen polisler, ırkçı söylemleri duvarlara kazıyan memurlar, muhtemelen daha neler neler yapanlar…



Sadece bu mu? Eylemcilerin evini terketmeye kalkanlara kestiği cezalar, terkedenlerin evlerinin yakılıp tahrip edilmesi, cenazelerin alıkonması, sivil alanlara atılan roketler, kimbilir başka ne tür uygulamalar…



Sahada egemen olan elinde silah tutandır ve onun zihniyetidir.



Ancak en vahimi ödenen bedellerdir. Nitekim örgütün kalkan haline getirdiği sivil halk büyük bedeller ödüyor: Sivil ve çocuk ölümleri, ateş altındaki binalar, okullar, camiler, hastaneler, ortada kalan cenazeler… Kimileri siyasi pozisyonlarından hareketle kestirme hüküm veriyor ama, bu koşullarda o alanda kimin kurşunu kimi vurdu, nerede kimi buldu sorularının sağlıklı bir yanıtı bile yok…



Ancak şu gerçek çıplak:



Örgütün bu çatışmada en önemli

“koz”

u, örgüt tarafından evlerinde kalmaya zorlanan sivil halk. Bunların bir kısmı muhtemelen örgütü desteklese de çoğu rehin durumda. Rehineler güvenlik güçlerinin ilerlemesine engel teşkil edereken, eylemcilerin bulundukları yerlerde tutunmamasına araç oluyorlar.



Örgütün ikinci kozu ise

“gücünü tarihsel ma
ğ
duriyet”

ten, muhalefetteki Erdoğan ve AK Parti allerjisinden alan şu söylem:



“Burada bir

çatışma

yok, sivil halka yönelik katliam politikaları var. Hendekler katliama direnmek için kazıldı. Soka
ğ
a

çıkma

yasakları katliam politikasının bir aracı…”


Bu söylemi takip eden talepler ise şunlar:

“Soka
ğ
a

çıkma

yasa
ğ
ı kaldırılsın, güvenlik güçleri

çekilsin

, müzakereler ba
ş
lasın…”


Bir an, böyle olabileceğini varsayalım, ne demektir bu?



İlk aşamada örgütün çatışma alanlarına silah ve eylemci sokmasına kapı açılması demektir. İkinci aşamada kamu otoritesinin bu yerleşim alanlarında egemenliğini örgüte devretmesi demektir. Üçüncü aşamada ise müzakerelerin bu fiili işgal ve egemenlik halini kabul ederek başlaması demektir. Örgütün yeni stratejisi etrafında kendisine yol açması demektir.



Hangi devlet egemenlik alanını bu koşullarda terk etmeyi kabul eder?



Bunu hangi akıl düşünebilir?



Bırakalım aklı, hangi hakkaniyetli zihin, örgütün siyaset adını verdiği böyle bir durumun savaş, yayılma, bölge ve Kürtler üzerinde hegemonya arayışının sıradan bir aracı olduğunu görmezden gelebilir? Böyle bir söylemi gözü kapalı desteklemenin şiddetin bir türünü doğru bulmak ve meşrulaştırmak olduğunu farketmez?



Bugün örgüt için

“siyaset”

, bağımsız ve belirleyici bir değişken olmaktan çıkmış, egemenlik arayışına yönelik lojistik destek faaliyeti haline gelmiştir. PKK'nın, Kürt hareketinin diğer unsurlarının müzakereye verdiği anlam demokratik bir etkileşim siyaseti değil, tek boyutlu ve tanımlı bir egemenlik paydaşlığı talebidir. Müzakerenin başlangıç noktası ise, PKK'nın sızdığı ve yerleştiği kentsel alanların varlığıdır.



Güneydoğu'da kimi belediye araçlarında, hatta temsilci arabalarında hendek arkasına taşınacak silah ve mühimmat ele geçirilmesini bunlar açıklar.



Madalyonun elbette bir yüzü yok.



Ortada bunlar kadar büyük başka bir sorun var..



Bu sorun, mevcut tabloyla mücadelenin hukuk devleti kuralları içinde, kuvvetli siyasi cihazlarla yapılacağına, eski otoriter söylem ve yöntemlere, cadı avına, baskıya, eleştiriyi yasaklamaya, kovuşturmaya başvuruluyor olmasıdır.



Yarına…


#Kürt siyaseti
#Sokağa çıkma yasağı
#terör operasyonları
#pkk
٪d سنوات قبل
Kürt siyasetini doğru okumak
Kamu tasarrufu
BİT’lere kadrolu işçi alımında acilen tedbir alınması gerekiyor
Tarih bizi çağırıyor ama biz birbirimizle boğuşuyoruz!
İYİ Parti kongresinin kazananı kim
Şule öğretmen ve yeni maarif modeli