|
Kül şehrine ağıt

Külden bir heykel gibiydiler...



Siyaha çalmış gri rengindeydiler. Işıkları sönmüş, renkleri gitmişti.



Öylece duruyorlardı yerde. Hareketsiz, sessiz ve cansız.



Öylece siyaha çalmış gri rengindeydiler.



Külden bir heykele dönmüştü hepsi...



Binalar da külden yapılar olmuştu.



Güneş külle kaplanmış, hava kül rengine çalmış, her yer grileşmişti.



Işığın olmadığı yerde, tüm renkler külün tonlarına dönüşmüştü.



Bir şehir kül yığına dönmüştü aslında.



O nasıl bir bombaysa, o bomba nasıl yakmışsa evleri, binaları, sokakları, hepsi küle dönmüştü.



Beton, taş, demir, toprak soğuk, renksiz bir kül bulutuna dönmüş, bu kül bulutu gökten yağmış ve her yanı kaplamıştı.



Külden bir çocuk, külden bir baba, külden bir anne, külden insan bedenleri sokaklara saçılmış, kurşundan heykeller gibi duruyorlardı.



Ağaç kül rengiydi. Arabalar kül rengiydi. Köpekler, kediler ve kuşlar kül rengine dönmüştü.



Külden bir şehir yapmışlardı sanki.



Dokunduğunda dağılıp uçacak sanıyordunuz. Ancak tam tersi kurşun gibi ağırdı hepsi.



Kurşundan bir heykel gibi, tüm insanlık vicdanının karşısında ağır bir şekilde duruyorlardı.



Dokunduğunuzda soğuk, hareketsiz, ürperten bir cansızlıkla karşılaşıyordunuz.



Gözleri kapalıydı. Açık olsa da kapalı geliyordu size, her yanlarını kül kaplamıştı çünkü.



Yüzlerinde bir acı yoktu. Uyur gibi duruyordu hepsi. Kül gibi olmuş yüzlerinde hiçbir şey okuyamıyordunuz. Çünkü kül tüm duyguları örtmüştü.



Külden insanlar böyle olurmuş, ilk defa görüyordu herkes...



O şehirde canlı kalanlar da kül rengine bulanmıştı.



Ambulans kül rengindeydi. İçinden inen hemşirenin, doktorun beyaz önlüğü yoktu, külden önlükleri vardı.



Enkazı kaldıranlar, külden adamlardı.



Yangını söndürmeye çalışanlar, külden itfaiyecilerdi.



Hepsi, aynı renksiz ve duygusuz yüz ifadesiyle çalışıyordu. Kül, onların da ışığını, duygusunu, sesini, rengini kaplamıştı.



Küle dönmüş ölülerden farkları, gözlerindeki ve dişlerindeki beyazlığın görünmesiydi sadece. Yoksa onlar da külden bir ölüye dönmüştü.



Yaşamakla ölüm arasında çok fark yoktu kül şehrinde. Küçük bir beyazlıktı farklı görülen.



Halep, kül şehri.



Halep, külden bir şehir



Halep, küle dönmüş bir şehir.



Halep, külden insanların yaşadığı şehir.



Halep, kül olmuş vicdanların şehri.



Halep, insanlığın kül rengi.



Halep, renksiz, hareketsiz, sessiz.



Halep, ıssız, cansız, ışıksız.



Halep, külden insan heykelleri



Halep, külden evler



Halep, külden sokakların şehri.



Bir kül kedisi hikayesi değildir bu.



Bir masal değildir bu şehir.



Ölümün külden rengine bürünenlerin şehridir Halep.



İnsanlığın küle döndüğü yerin adıdır Halep.




#Kül şehri
#Külden insanlar
8 yıl önce
Kül şehrine ağıt
Mülâhaza etmek
Siyasetçileri bürokratlara kurban etmek
Musallada bir sosyolog daha… Vehbi Başer’in ardından
Taşkent’in öbür yüzü
‘Korkuluk’…