|
Zavallı tıp, bir felsefesi bile yok!

Doktorlar umumiyetle tıp tarihini pek bilmezler. Çünkü önemsemezler. Merak da etmezler.

Neymiş, tıbbın tarihiymiş? Tıbbın kendisi varken, niçin bir de tarihi? En nihayet, eskimiş, yalan yanlış, geçersiz bilgilerle dolu değil midir tıp tarihi? Tıp tarihiyle tıp tarihçileri uğraşırlar, uğraşsınlar. Biz işimize bakalım.

İşimiz?

Hastalar ve hastalıklar yani.

İşte size sıradan, yani kültürsüz, hoş ve boş bir doktorun muhakeme düzeyi! İşini bilir bir doktorun... sadece işini, bir tek işini bilen, bilmek isteyen bir teknikerin... bir uzmanın... bir et, bir kemik, bir sinir uzmanının... bir tıp makineleri bakıcısının... bir ilaç isimleri hafızının... bir vizite hesap makinesinin...

* * *

Ülkemiz sözkonusu olunca, tıp tarihçilerinin de işlerini iyi yaptıklarını söyleyemeyiz ne yazık ki.

Mevcut tıp tarihi kitaplarına bakınız; tıp fakültelerinde okutulan tıp tarihi kitaplarına... ders kitaplarına... İnanınız, içlerinde eli yüzü düzgün, konuların hakkını vermiş, tıbb-ı kadim (klasik, hatta modern tıbbın) muhtevasını ve felsefesini kavramış, hiç değilse Hipokrat, Galen gibi kadim ustaları açıklıkla ve ciddi birkaç satırla anlatan, tasvir ve tahlil eden, tavsiyeye şayan bir tek tıp tarihi kitabı gösterilemez.

Piyasadakilerin hepsi de alelacele hazırlanmış el kitapları. Doktor adaylarının göz ucuyla bakmaları için hazırlanmış şişirme kitaplar. Evet şişirme, yani bayat, yani basit, yani yanlış ve tembelce. İsteksizce. Gönülsüzce. Şişirme. Bir tek istisnası yoktur. Gösterilemez.

Rahmetli Ali Haydar Bayat''ın Tıp Tarihi''ni bir istisna olarak kaydetmek isterdim ama ne yazık ki bu gayretli tıp tarihçisinin ders kitabı da bakışlarını tıbbın özüne çevirememiştir. Süheyl Ünver, Feridun Nafiz Uzluk gibi tıp tarihi ustalarının dikkatlerini sürdürmek için elinden geleni yapmışsa da bu gayretli hoca, ellerini tıbb-ı kadimi yeterince kavrayacak ölçüde açamamıştır, tıbbı hikmetin bir parçası kılan özü açıklayamamıştır. Hekimi aynı zamanda hakîm olmak zorunda bırakan o bilgeliğin özünü...

Sorunun isteksizlik olduğunu söyleyemem, sadece yetersizlik. Dolayısıyla bilgisizlik.

Tıp tarihi kitaplarının kaynakçalarıyla muhtevaları arasındaki dengesizlik de cabası. Kaynakçaları birer süs. Okunmadan, kavranmadan kitapların sonuna iliştirilmiş birer nazarlık boncuğu...

* * *

Tıp ile tarihi arasındaki ilişkinin hâli işte bu. Tıp ile tarihi, yani tabip ile tarihi...

Galen''in ünlü bir risalesi vardır, doktorların aynı zamanrda birer filozof olmaları gerektiğine dair... her hekimin hakîm de olması gerektiğine dair...

Tıp hikmetin bir parçasıdır; en önemli parçası hem de.

Felsefesi olmayan bir tıp bilgisi felâketlere yol açar. Zaten açmakta da.

Felsefesi olmayan bir tıp, hikmetin uzağına düşmüş bir tıp. Teknikerlerin, uzmanların elinde bir zenaate dönüşmüş bir tıp.

Tarih tekerrür ediyor. Malum a, eskiden cerrahlar ''tabip'' kabul edilmez, sadece birer zenaatçı olarak kabul edilirlerdi. Şimdiyse doktorların tümü birer zenaatkâra dönüşmüş durumda. Cerrahlık daha revaçta. Daha muteber. Daha can kurtarıcı gibi. Öyle görünüyor. Teşhisi makineler yapıyor. Teşhis, yani rakamlar. Tedavi, yani ameliyathane.

"Masabaşı muayenesi ne ki, kolaysa gel de ameliyathaneye gir!" filan...

Bıçağın zaferi. Biraz reçetenin zaferi. Hep vizite''nin zaferi.

* * *

Doktorlar böyle, peki müzisyenler farklı mı? Ya da mimarlar?

Hayır, umumiyetle sanatçıların veya zenaatçıların hâli böyledir. Tabii olan belki de budur. Yani: déformation professionnelle.

Mesleklerini icra ederler, ama icra ettikleri mesleğin tarihini merak etmezler. Yaptıkları kadarını bilmek zorundadırlar; ya da yapacakları kadarını. Oysa hikmet ve/veya felsefe yaşama ilişkin derinlikli kavrayışın adıdır.

Hekimler belki hastayı tanırlar, ve fakat hakîmler insanı...

Hekim hakîm olmalı ki insanın iskeletini tanıdığı kadar onun özünü de tanısın, tanıyabilsin, tanıma imkânı bulsun. Hastasının klinik verilerine değer atfettiği kadar, bakışlarındaki hüzne de değer atfetsin. Kimbilir belki bu sayede bir gün o hüzünlü bakışlarda, hasta bakışlarda, hastalıklı bakışlarda kendi özünü de görebilir; tıbbın özünü... hekimliğin, hikmetin özünü... insanın, insanlığın özünü.... Hz. İnsan''ın özünü...

Zavallı tıp, felsefesiz, hikmetsiz, ruhsuz.

Tedaviye muhtaç. Tıb ve Tabib.

Evet, sağlığa muhtaç. Hekim ve Hakîm.

16 yıl önce
Zavallı tıp, bir felsefesi bile yok!
Cumhuriyet Halk Partisi neyi başardı?
Tevradî bir mitin Kur’anî bir kıssa ile tashihi
i-Nesli anlaşılmadan siyaset de olmaz, eğitim de…
İç talebe ilişkin öncü göstergeler ilave parasal sıkılaştırmaya işaret ediyor!
Enerjide bağımsız olmak