|
Yan yolların şeytanları

Cemaat ayrı fırka ayrı demişken neden fırkalara ayrıldığımız üzerinde duracak ve tevil tefsir farkından söz edecektik ama bunun için şöyle bir giriş yapma gereği duyuldu:



Resulüllah'tan günümüze İslam'ın hep bir anadamarı, bir de yan yolları olagelmiştir. Tıpkı Resulüllah'ın buyurduğu gibi. Meşhurdur, o bir gün kumlar üzerine düz bir çizgi çizmiş, bir de ondan ayrılan yan çizgiler çizerek şöyle buyurmuştu: '

İşte bu doğru çizgi Allah'ın yoludur, bu yan çizgilerin her birinde ise oraya çağıran bir şeytan vardır

'. Sonra da bu sözüne delil olarak şu anlamdaki ayeti kerimeyi okudu: “

İşte benim dosdoğru yolum budur. Ona girin, başka yollara girmeyin, yoksa sizi O'nun yolundan ayırırlar, dağılırsınız

.” (En'âm 6/153). Hadisi şeriften şöyle bir anlam çıkabilir: Ayeti kerimenin söylediği ve Resulüllah'ın tarif ettiği ana yoldan ayrılan yan yolların davetçileri, önderleri, imamları aslında birer şeytandırlar. Çünkü insanları sırat-ı müstakimden alıkoyuyorlar.



Bu doğru çizgi;

sırat-ı müstakim, sevad-ı azam, ehlisünnet ve'lcemaat

gibi isimlerle anılmış ve tam olarak bilinebilmesi için de Resulüllah Efendimiz'in (sa) tarafından '

benim ve ashabım gibi yaşayanlar

' diye tarif edilmiş. Sonra da mezhepler ve fırkalar ortaya çıkmış. Mezhepler birer din gibi görülmediği ilk yüz yılda o anadamarı doğru anlama çabaları olarak görülmüşler ve mesela, fıkıh mezheplerinin hiçbiri öbürüne karşı olmamış, fırka oluşturmamış, diğerinin doğru gördüğü bir görüşünü alıp kendisininkinden vazgeçmekten gocunmamışlar. Hepsi birden anadamarı ya da Ehlisünnet'i oluşturup temsil etmişler. İlk üç nesil; sahabe, tabiin, tebeut-tabiin nesilleri böyle devam etmiş.



Bu üç nesle biz

Selef-i salihîn

, yani sağlam çizgide oldukları belli olan nesiller diyoruz. Dört büyük mezhep imamıyla beraber onlar gibi, ya da onlara yakın onlarca, belki yüzlerce müçtehit âlim hep bu nesilde yaşamış, hep birlikte cemaati oluşturmuşlar. Bu üç neslin salih olduğunu bizzat Resulüllah Efendimiz haber vermiş: “Ümmetimin en hayırlıları benimle beraber olanlar, sonra onlara uyanlar, sonra da bu uyanlara uyanlardır” buyurmuş.



Bu saf ve salih olma elbette mutlak değildi, yanlış düşünenler, hata yapanlar da vardı ama bu üç nesilde hâkim renk, Resulüllah'ın ve onun yetiştirdiği insanların yaşadığı gibi yaşamaktı. Onlar bütün olarak bir cemaat idiler ve ortak özellikleri sünnet, yani Resulüllah'ın yaşama tarzı, örnekliği üzere hareket etmekti. Onun için onlara daha sonra örnek alınacak bir topluluk anlamında '

Ehlisünnet ve'lcemaat

' dendi.



Gerçi daha önce de söylediğimiz gibi bu isimlendirme özellikle Şia'ya karşı tepkisel bir isimlendirme idi ve başlangıçta kimlik belirlemekten çok fırkalara karşı bir tavır alışı ve bir konum belirlemeyi ifade ediyordu. Aidiyeti kimliği ise İslam oluşturuyordu. Çünkü ümmet için bu aidiyeti bizzat Allah seçmişti: “

De ki Allah'a çağıran, yapılması gerekenleri, yani salih amelleri yapan ve ben Müslümanım diyenden daha güzelini söyleyen biri olabilir mi?

”.



Resulüllah ise bu ana damarı sadece

cemaat

olarak isimlendirmişti. İşte en başta cemaat dendiğinde anlaşılan, ulemanın ittifak halinde temsil ettiği bu ana damardı. Geniş anlamdaki bu cemaati müminlerin emiri temsil ediyordu. Camide namaz için toplanan gruba da bunun küçük bir örneği olarak yine

cemaat

deniyordu. Mescitlerdeki bu küçük cemaatler birer damla gibi toplanıp o büyük cemaati oluşturuyordu.



Sonra fırkalar ortaya çıkmaya başladı. Fırkayı, farklı olma, ayrı olma özelliğiyle tanımlayabiliriz. Fırkada hedef, hakikati bulmaktan çok, doğrunun yegâne temsilcisi biziz, diğerleri yanlıştır, biz farklıyız, biz herkesten ayrıyız diye düşünmektir. Onun için fırka zemmedilen bir oluştur ve dediğimiz gibi, zamanımızda cemaat diye isimlenen grupların kahir ekseriyeti cemaat değil, birer fırkadırlar. Hatta başlangıçta birer anlama çabası olan fıkhî mezhepler bile sonradan bir ölçüde fırkaya dönüştüler. Oysa Resulüllah Efendimiz (sa) fırkanın ve fırkacılığın tehlikelerine dikkat çekmişti: '

Yahudiler yetmiş bir fırkaya ayrıldılar. Benim ümmetim de yetmiş iki fırkaya ayrılacak. Ama biri hariç hepsi cehenneme gidecek. İşte o biri cemaattir

'. Bir başka rivayette 'o biri, benim ve ashabım gibi yaşayanlardır' buyrulur. Demek ki, cemaatten kasıt da odur.



Bu hadisi şeriflerdeki yetmiş bir, ya da yetmiş iki rakamları çokluktan kinayedir. Yani pek çok fırkaya ayrılacaklar, hatta benim ümmetimin fırkaları Yahudilerinkinden daha çok olacak demektir. Pek çok kaynakta bulunan bu hadisi şerif sahihtir.



Şimdi geldik, neden cemaatin fırkalara dönüştüğü meselesine.


#Sırat-ı müstakim
#Sevad-ı azam
#Ehlisünnet
8 yıl önce
Yan yolların şeytanları
Anadolu"nun bütün yüreklerini birleştiren iki unsur: Kur"an ve türkü
İç savaşa hazırlık için saldırılar başlatılacak
MEB’in 2023 Yılı Faaliyet Raporu’nda öğretmenlerle ilgili neler yer alıyor?
Evvelbahar
Siz hiç “ayben”e para gönderdiniz mi?