|
Sanki körebe oynuyor gibiyiz

Hilafetin kaldırılmasıyla birlikte genel olarak İslam dünyası ve çok farklı bir boyutta da Türkiye Müslümanlığı başları kesilmiş ve birbirinden koparılmış organlar gibi ötede beride çırpınıp duruyor.



Aslında bugün Müslüman insanımız İslam adına çok büyük çabalar vermiyor da değil. Muazzam harcamalar yapılıyor. Ama bunlar bir türlü birbirine eklemlenip bir güç birliği bir sinerji oluşturamıyor. Bundan da biz değil, başkaları yararlanıyor. Bu yüzden biz zaman zaman sembolik de olsa Hilafetin öneminden söz ediyoruz. Bunu en iyi bilenlerden birisi bir şeriatçı değil ama dürüst bir bilim adamı ve bir agnostik olan Mete Tunçay'dır. Ona hilafet konusunda bir program daha yaptırılsa belgesel değeri taşır. Doksanlı yıllarda hilafet konusunda Star TV'de iki saati aşkın harika bir programını izlemiş ve şaşırmıştım.



İngilizler bize yeni bir devlet kurdururken hilafetin kaldırılma şartını bilinçsizce koşmamışlar. Onlar bu gücün ne anlama geldiğini, dünyayı sömürmek için en büyük engellerinin hilafet olduğunu iyi biliyorlardı.



Bütün olarak düşünemeyişimizin sebeplerinden birisi, hatta bize göre en önemlisi işte bu başsızlıktır.



Türkiye'nin durumu diğer İslam ülkelerine göre farklı bir boyutta diyoruz çünkü son temsil bizde idi ve yaşadığımız o korkunç travma ile darmadağın olduk, koca bir birikim ve muazzam bir gelenek yıkılıp gitti ve geçmişle irtibatımızı kuran bütün damarlarımız kesildikten başka uzun bir fetret dönemi de yaşadık. Ondan sonra tabii olarak her çaba diğerlerinden habersiz ve beslendiği kaynak diğerlerinden farklı bir şekilde yeniden hayata tutunmaya çalıştı. Bu kopukluk hala devam ediyor. Dağılan tespihin birleştirici bir imamesi yok. Tespihin boncuklarında da farklılaşmalar meydana geldiği için onları şimdi bir ipe insicamlı olarak dizmek de zor.



Etrafımızdaki İslam anlayışlarına bakalım; birileri çaresizlik içinde bir fırkaya postu atmış, evradü ezkârla meşgul. Böyle olmayanların kurtulamayacaklarını, Sırat Köprüsünde ellerinden tutanın olmayacağını söylüyor, okuyup düşünenleri yoldan çıkmış olarak görüyor, rahatlarına bakıyorlar.



Birileri başımıza gelenlerin cehaletten kaynaklandığını anlamış gözükerek kendi halinde ha bire okuyorlar. Ama neyi nasıl okuyacaklarını, öğrendiklerini nasıl uygulayacaklarını bilemiyor.



Biraz daha yaşlı olanlar doksan yıllık sindirilmişlik psikolojisi içinde etliye sütlüye karışmamayı eslem tarik olarak görüyor, bunu tavsiye ediyor, hareketli gençleri yoldan çıkmışlıkla suçluyorlar. Bu sebeple gençler de onların, varsa, birikimden yararlanmayı düşünemiyor.



Heyecanlı gençler sadece içlerindeki cihat ruhuyla hareket ediyor, cihadın ne olduğunu, nasıl yürütüldüğünü, zamana ve zemine göre olması gereken şeklini ve araçlarını, kısaca Resulüllah'ın bu konudaki seyrü seferini bilip hesaba katmadan cihadı bir saldırganlık olarak görüyor, bir araya gelen her on kişi, karşıt gördüklerini hedef alıp cihat adına vurup kırmaya çalışıyor, kendileri gibi düşünmeyen ilim adamlarını pısırıklıkla suçluyor, hatta tekfir ediyorlar.



Biraz ilim tahsil edenler ve akademisyenler ise cihat kelimesinden, sanki o hiç yokmuş gibi âdeta korkup ürperiyor ve gençlere günümüzde cihat öyle değil böyle olur diye öğreteceklerine, başkalarının yaptığı yetmiyormuş gibi bu samimi, ama ne yapacağını bilmeyen gençleri bir de onlar 'cihatçı' gibi aşağılayıcı bir yaftayla azarlıyor, marjinalleştiriyorlar. Bir arada bulunması gereken heyecan ve ilim birbirinden kopup uzaklaşıyor.



Birileri bu işin sadece akademik çabalarla hallolacağını sanıp, zamanımıza hiçbir katma değeri olmayan çalışmalarla ömür tüketiyor, yapılan, yaptırılan bilimsel tezlerin bu süreçte ümmete, ya da bütünüyle insanlığa ne kazandıracağının hesabı çok az yapılıyor. İlim bizatihi gaye haline geliyor, 'ilim, ilim içindir' anlayışı yerleşiyor.



Birileri hangi yolla ve kimin eliyle olursa olsun hakkın ortaya çıkmasına çalışacağına, toparladığı sevenleriyle oluşturduğu fırkanın dağılmaması için, çeşitli kabullerle düşüncelerini bir ideolojiye dönüştürüyor ve fırkasını canlı tutmak adına diğer herkese veryansın ediyor.



Bütün bu oluşumlar içinde elbette kötü niyetli olanlar da bulunabilir, ama bunların kahir ekseriyeti samimidir ve hakikatin ancak kendisi gibi olmakla bulunabileceğini sanmaktadırlar. Oysa bunların her biri belli oranlarda İslam'ın bünyesinde var.



O halde ümmeti parçalanmışlıktan kurtaracak olan tek başına bir âlim, bir oluşum değil, ulemadır, ulü'l-emri de ancak onlar oluşturacaklardır diyoruz. Onlar bunu beceremiyorlarsa, demek ki iş, bir süre daha müslüman bireylere düşecek ve İslam adına verecekleri kararlarda tek bir âlime değil, güvendiği en az üç âlime sorarak hattı harekâtını tayin edecekler, kendi başlarına hareket etmeyecekler. Şimdilik başka çıkar yol yok gözüküyor.




#Hilafet
#Cehalet
#Alim
7 yıl önce
Sanki körebe oynuyor gibiyiz
Tevradî bir mitin Kur’anî bir kıssa ile tashihi
i-Nesli anlaşılmadan siyaset de olmaz, eğitim de…
İç talebe ilişkin öncü göstergeler ilave parasal sıkılaştırmaya işaret ediyor!
Enerjide bağımsız olmak
Târihin doğru yerinde durmak