|
Birlikte yaşamak dediğimiz şey nedir?(I)

8 Nisan, Dünya Romanlar Günü olarak “kutlandı”.



Birlikte yaşamak üzerine nutuklar atıldı.



Birlikte yaşamak dediğimiz şey nedir?



Bu soruya cevap aramadan önce Edirne Roman Eğitim Gönüllüleri Derneği Başkanı Turan Şallı'nın ifadelerini birlikte okuyalım:



“Bu günün

Türkiye

'de yaşayan Romanlarla ilgisi yoktur. 8 Nisan Dünya Romanlar gününü anmaktan çok asıl mesele, Romanların iyi bir insani yaşam koşullarına kavuşturulması, diğer bireyler arasındaki yerini alması, ön yargıların kırılması amaçlıdır. 8 Nisan Dünya Romanlar Günü

Avrupa

coğrafyasında yaşayan Romanların uğramış oldukları soykırıma, yaşam koşullarına, toplumda uğramış oldukları dışlanmaya dikkat çekmek amaçlı bir girişimdir. Eğlence günü değildir. Romanlar Türk toplumunun kültür zenginliğinin ayrılmaz bir parçasıdır.”



Birlikte yaşamak, içinde birlikte yaşamak geçen cümleler kurmak mıdır?



Birlikte yaşamanın ne olduğunu size Şengül'ün hikayesi üzerinden anlatacağım. Şengül benim önünden geçerken her zaman selamlaştığım, öksürükten boğulurken görünce, Niye sırtına şişme yeleklerden giymiyorsun diye sitem ettiğim, ama muhakkak halini hatırını sorduğum, yüzündeki aydınlıktan nasibimi aldığım çiçekçi kadın.



Bir kaç gün önce onu, çiçeklerini koyduğu tezgahının başında bomboş otururken gördüm.



“Hayırdır... Çiçeklerin nerede?”


“Getirmedim araba bekliyorum bu tezgahı eve götürüp mahalledeki marangoza kestirip küçülteceğim” dedi.



Sonra aşk ağlatır dert söyletir hükmünce ben sormadan anlatmaya başladı:



“35 yıldır buradayım. Havuz yapılınca... Şimdi diyorlar ki arka sokağa geç. Arka sokağa geçmem demek benim için 15 yıl demek. Orada müşteri edinmem için 15 yılın geçmesi lazım. Benim 15 yıllık ömrüm var mı? Ben burada 8 çocuk büyüttüm. Aha burada bu meydanda.”



Tek tek esnafın ismini sayıyor. Meydanın eski halini anlatıyor. Kimler geldi kimler geçti bir ben kaldım dercesine.



“Eczacı Nihal Hanım tanır beni .Balıkçı Kahraman Bey. Çocuklarımın birisi bile bir dükkandan bir şey (ç)almamıştır. (Burası benim yuvamdı dercesine tekrarlıyor) Ben bu meydanda 8 çocuk büyüttüm.”



Meydanda büyüyen sekiz çocuk.


Daha önce olan ama artık olmayan dükkanları sayıyor. Meydanın 35 yıllık tarihini döküyor.



8 çocuğun burada karda kışta nasıl büyüdüğünü hayal etmem zor olmuyor. Neden mi? Aynı meydanda torununu büyütmesine de tanık oluyorum da ondan.



Seninle bir röportaj yapalım diyorum. Kabul etmiyor. Biraz ısrar ediyorum. “Yok annem yok” diyor.



Röportaj onun için, uzak tanımadığı insanlara mahremini anlatmak gibi bir şey. Sadece bana anlatmak istiyor. Selam alıp selam verdiği birine.



“Benim kütüğüm Kartal. Küçük Bakkalköy' de yaşıyorum yıllardır.”



Sanki anlattığına inanmakta güçlük çekermişim gibi kimliğini çıkarıyor. 1964 yazıyor kimliğinde. “Benden küçüksün” diyorum. Küçük olmaya hiç razı değil. “İki yaş küçük yazılmışım.”



“O zaman aynı yaştayız.”



Kocasını 40 yaşında kaybetmiş olan Şengül için hayattaki en büyük başarısı, gururu, alnının teri ile 8 çocuk büyütmüş olması. Biri hariç hepsini evlendirmiş. 450 Tl ödediği kira evinde oturuyor. Hayattan bir şikayeti yok. Dünyaya Roman gelmiş olmakla ilgili bir sıkıntısı yok. Yüzünde sitem değil huzur vardı. Şimdi 35 yıllık tezgahını havuz yapılan meydana sığdıramadığı için kederli. Belediye yetkilileri onu caydırmak adına, küçücük bir yer sunmuşlar. Vazgeçsin de kendi gösterdikleri arka sokağa geçsin diye. O da çareyi tezgahını kendisine sunulan yer kadar kestirmekte bulmuş.



Tezgahının yerini değiştirirse kadim müşterilerini kaybetmekten korkuyor Şengül.



Küçükyalı'nın değişik noktalarındaki çiçekçilerin, Şengül'ün akrabası olduğunu öğreniyorum.



“Son On Beş Dakika”nın kahramanlarından Songül, Şengül'ün ağabeyinin kızıymış meğer. Songül'ün annesi uzun bir süredir hastaydı. Hasta halinde çiçeklerin başında bekledi. Duydum ki ömrü tamam olmuş.



Songül'ü 12 yaşından beri tanıyorum. Hep aynı sokağın başında. Ne yemek yerken gördüm onu ne bir şeyler içerken. Öyle oturuyor. Lavabo ihtiyacı da mı yok. “Son On Beş Dakika”yı yazdığım günlerde Songül'e okuma yazma öğretmek için ne çok çaba sarf ettim. “Okuyup da ne olacak abla” dedi de başka bir şey demedi.



Şengül'ün derdini dinledikten sonra Songül'ün tezgahına doğru yürüdüm. Aralarında bir otobüs durağı var. Baktım Songül cep telefonuna bakıp gülüyor. Tamam dedim sonunda Songül okuma yazma öğrenmiş bir şeyler okuyup gülüyor. Yanılmışım, komik vidyolardan seyrediyormuş.



Ne zaman gazetelerde Roman kadınların okuma yazma seferberliğine katıldığını okusam aklıma Songül geliyor. 19 yaşındaki bir genç kızın İstanbul'un göbeğinde okuma yazma bilmemesini anlamakta zorluk çekiyorum.



Son seçimlerde TBMM'sine Roman kimliği ile bir vekil girdi bunu hem ülkemiz hem de Roman vatandaşlar adına çok önemli bir gelişme olarak görüyorum.



Romanlara dair hiçbir ön yargım yok ise bunu üniversitede hocam Prof. Dr. Mahmut Kaya'ya borçluyum. Bir gün derste cami cemaatinden bir Roman'ın imanının kaviliğine dair hikayeler anlattı. Allah yardım etti o gün bu gündür karşıma ahlak abidesi Romanlar çıktı.



Güzel bakan güzel görür. Romanlar'a güzel bakmayı kıymetli hocam Mahmut Kaya'dan öğrendim.



Birlikte yaşamak dediğimiz şey birbirimize dair hatıra biriktirmek değil mi?


#8 Nisan
#Dünya Romanlar Günü
#kutlama
8 yıl önce
Birlikte yaşamak dediğimiz şey nedir?(I)
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı
Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü
İsrail’le ticaret ve Deutsche Welle