
Yaşamak bir şeyleri geride bırakmak demek bir anlamda... Yani bir şeyleri yanında götürememek, onları ardında bırakmak demek... Bunun tabii sonucu eksilmektir. Eğer yaşamakta olduğumuz yeni şeylerden başka bir şeyler alıp eksilenlerin yerine koyamıyorsak kaçınılmaz olarak her geçen gün azalacağız. Bugün hemen hepimizin içini kaplayan o tarifi imkansız yoksulluk hissinin sebebi belki de budur. Ardımızda bıraktığımız şeyler sürekli yokluklarını biriktirip bize bıraktıkları boşluğu büyütürken; geleceğin hevesle sarıldığımız meşgaleleri, eğlenceleri kısa zamanda ışığını yitiriyor, sönüp gidiyor. Geçmiş dediğimiz şey, bizi insan eden, inşa eden, hayatımıza şeklini, rengini, kokusunu, hafızasını veren şey...
Yaşayıp bugünlere gelirken kendi insanlık kalıbımızın içini doldurduk aynı zamanda biz. Şimdi her şey hızla değişir ve bambaşka karakterlere bürünürken; hayatın bizi de bunca zaman yaşayıp geldiğimiz o kalıptan çıkmaya, başka bir kalıba dolmaya, yeni hayata uygun başka bir şekil, renk ve koku almaya mecbur ettiğine inandırıyoruz kendimizi. Bunun tabii sonucu öncesiz bir sonraya mahkumiyettir. Bu bizi azaltan, eksilten, yoksullaştıran bir kurguya teslim oluşumuzdur. İçimizde tortulaşmakta olan yoksulluk hissinin müsebbibidir. Yeni hayat artık insanlığımızda hiçbir şeyi biriktirmiyor, yeni hayatın kurgusu, mantığı, kimyası buna müsait değil; çünkü geçmişi gözden çıkarırken, geleceği birikmeye gelmeyen, sürekli yenilenmek, değişmek zorunda olan ve dolayısıyla sürekli fiyatlandırılabilecek meşguliyetlerden kurdular, inşa ettiler. Gelecek diye dört elle sarıldığımız şey aslında ele gelmez, kaygan, parmaklarımızın arasından kayıp gitmek tabiatında bir şey, referansını sürekli yarınlardan veren bir fiyakalı ve kuyruklu yalan!
“Bağban isen gonca gülün yoldurma/ Aşık isen sırrın ele bildirme/ Üç günlük dünyaya meyil aldırma/ Gelir geçer hayal gibi düş gibi” diyor Tercanlı Aşık Daimî, rahmet olsun.
Bu dünyaya sığmayan hayallerimizi, bizim küçük, sıradan hayatlarımıza bile bol gelen hedeflerle değiştirdik. Olabileceğimizden çok daha küçük bir insan olmaya kendimizi memur ettik. Öteleri fikredebilirdik, ucu bucağı olmayan ummanda kulaç atabilirdik; kapattık nazarımızı, kıstık bakışlarımızı, kendimizi burnumuzun ucunu bile göremeyecek hale getirdik. Herkes bir köşede oturmuş, muhtemel bir kalp krizinin göğsünün kapılarına dayanmasını bekliyor. Oysa kalplerin krizi başka, onlar insanların içinde hakiki bir kalp gibi atmayı, hayatın içine hakikatin ritmini katmayı özlüyor.
Nerende olduğunu bilemediğin ama içini acıtmaktan hiç vazgeçmeyen bir ağrın varsa, bil ki o insanlık ağrısıdır. Hayatının iltihabını kurutmanın bir yolunu bulamazsan geçmesini bekleme!
Sevmeye uzak duranların çok derinlerinde muhtemel ki hiç sevilmemişliğin öfkesini, hiç sevilmeyecek olmanın korkusuna bağlayan, düğümleyen bir şeyler var.
Bugünkü görünümüyle şiddet, vaktiyle kendimizi savunmak üzere geliştirdiğimiz birtakım pratikleri, teknikleri kullanarak yol alıyor, etkinlik kazanıyor. Başkalarından kötülük görme ihtimaliyle edinilen fiziksel savunma kabiliyetleri, içten içe gücün yıkıcı etkisinin farkedilmesine ve nihayet kullanılmasına yol açıyor. En başta insanlardan bir kötülük gelebilir düşüncesiyle çıkılan bir yol, sonunda insanlara bir kötülük gelmesine imkan hazırlayan bir zemin oluyor.
Dalgalarını kendi göğsünde yumuşatan, kıyılara gözü gibi bakan denizler de var.
“Sanma ki bir cana zarar veren şeyden” dedi meczup, “başka bir can kâr eder!”
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.