|
Birbirimizle yeniden tanışmalıyız
'Ahlak, bencilliğin bittiği yerden başlar. Hayat bilânçosunu kendinden başkasını hesaba katmaksızın yapmış olanlarda ahlak hanesi aranmamalıdır.' Hasan Ali Yücel, bu satırları 1938 yılında yazmış. (İçten-Dışa, sayfa 56) Yazmış da, kendisi ne yapmış, o ayrı bir konu. Nihayetinde, Osman Sarı'nın şu derin dizesine geliyoruz: “
Kurmak bize düştü, bu kalbi sökülmüş çağı
.”

Bugüne kadar elbette hoş şeyler yaşanmadı. Yakın olduğu için, Kurban Bayramı'ndan örnek verelim: Kaçan boğa görüntüleri, merhametsizlik örnekleri, acemi kasap haberleri, trafik kazaları, kana boyanan sular, zedelenen yeşil alanlar. Yıllar boyunca, Kurban Bayramı sanki bunlardan ibaretmiş gibi yayın yapıldı. Belli bir tarihten sonraki karikatürlere, filmlerdeki hoca tiplemelerine, romanlardaki anlatımlara bakın. Hep bir küçük görme ve gösterme gayreti. Kusurların ve eksikliklerin gündeme getirilmesi, buna karşılık, güzelliklerin üstünün örtülmesi.

Peki, şimdi böyle mi? Evet, bir düzelmeye doğru gidiyoruz. 'Normalleşme' dediğimiz şey de zaten bu.

Sözgelimi, başörtüsünün serbest bırakılması, herkesin lehine olmuştur.
Çünkü ülkemiz, büyük bir vebalden, kul hakkından kurtulmuştur.

***

Edebiyat, dil demektir. Dil kelimesinin ikinci anlamı da gönül. Özellikle edebiyatçılar, yazıp çizenler, imkân bulup konuşanlar, gönül yıkmanın değil, yapmanın derdinde olmalıdır.
Yapamıyorsak bile, yıkmamalıyız. Öfke ve düşmanlık, iyi bir mürekkep değildir
.

Kılıç yarası iyileşir, dil yarası iyileşmez denilmiştir. Çünkü gönlümüze dokunur, bizi incitir.

Dilimiz, vatanımızdan bile eskidir. En kadim milli unsurumuz odur. Bizi birleştiren iki kuvvetten biridir. Dolayısıyla, herkesin diline, yani dilimize sahip çıkması gerekir. Bu öyle bir dildir ki, eş ile eşsiz arasında yüz elli dört kelime vardır.

İnsanın, bilmeden, istemeden, sevdiği birine zarar vermesini düşünün. Kötü bir vaziyettir. Sonrasında, derin bir pişmanlığın içine girersiniz.

Sevdiklerimizi, değerlerimizi yahut sözümüzü savunurken, bunu çok sık yapıyoruz gibime geliyor.

Sevdiğimizi 'ülke' olarak düşünelim. Bu ülkeye en büyük zararı, onu en çok sevdiğini söyleyenler vermiştir. Doksan yıllık cumhuriyet 'tarihimizin' görüntüsü, evvela budur.

Bazıları bu pişmanlığı duymuyor olabilir. Duymayana duyurmak zor.

Bir de hatırlatma yapalım: '
Göz, kendinden başka her şeyi görürmüş
.' Dostlar ve muhalifler, kendimizi görelim diye vardır. Her eleştiriyi saldırı veya tehdit olarak görmemeliyiz. Böyle yaşanmaz.

***

Şu sıralar 'toplumsal barış' ifadesi çok sık kullanılıyor. Barış, düşmanla olur. Ayrıca, barışmakla barışmış olmazsınız. Savaş durur, gerginlik ve temkin sürer. Dilimize gidip bakarsak, doğru kelime, kaynaşmadır.

1877 Rus Harbi'yle başlayan Osmanlı'nın son kırk beş yılı, bugünkü Anadolu'yu oluşturmuştur. Her şey çok hızlı ve beklenmedik bir şekilde gelişmiştir. Büyük toprak kayıplarıyla beraber, Balkanlardan Kafkaslara kadar, milyonlarca insan Anadolu'ya akmıştır. Farklı mizaçlar, huylar, alışkanlıklar, kültürler… Buna, Ankara Hükümeti'nin bazı yanlı ve yanlış uygulamalarını da ekleyin.

Kabul etmek lazım ki, şu veya bu nedenden dolayı, nüfus yapımız / toplumumuz henüz oturmamıştır. Bunun için üç şeye ihtiyacımız var: Anlayış, sabır ve zaman.

Şunu da söylemeden geçmeyelim: Bu kaynaşmayı sağlayacak olan, siyasetçilerden ziyade, öncelikle edebiyatçılardır, münevverlerdir, sanatçılardır. Gönlümüzü ancak onlar yapabilir, yakınlaştırabilir.

Evet, birbirimizle yeniden tanışmalıyız.
#1877 Rus Harbi
#Hasan Ali Yücel
#Kurban Bayramı
8 yıl önce
Birbirimizle yeniden tanışmalıyız
"Devlet güçlü olursa bizi ezer, güçsüz olursa biz ölürüz!"
Gariplikler ve çelişkiler dünyası
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’