|
Biri ‘barış’ dese üzülüyoruz
Kelime ve kavramlar da insanlar gibidir. Doğar, büyür, gelişir, değişir ve nihayetinde ölür. Bazıları, anlamının / varlık gayesinin çok uzağına düşebilir. Başka çağrışımlara dönüşebilir.

Son yıllarda, anlamını yitiren yahut yitirmek üzere olan kelimelerden biri de barış. Ezra Pound'un Cathay isimli eserinden bir dize:
Biri 'dönüş' dese herkes üzülüyor.

Dizeyi küçük bir değişiklikle konumuza / günümüze uyarlayalım:
Biri 'barış' dese üzülüyoruz
.

Sonuçları bildiğim halde, usülen, Nobel Barış Ödülü alan ülkelere, isimlere bakıyorum.

Yeryüzünü kana bulayan, milyonlarca mazlumu katleden, yaşanan sorunların / savaşların temel kaynağı olan ülkeler, listenin üst sırasını paylaşıyor. Amerika, İngiltere, Fransa, Almanya ve İsrail, en çok barış ödülü alanlar. Siyonist İsrail'den İzak Rabin, Şimon Peres ve Menahem Begin. Bu üç isim bile barış ödülünün niyeti hakkında bir fikir veriyor. Suçlarını örtbas etmek.
Biz de onlara, 'barış ödüllü katiller' diyelim.

Listede birkaç müslüman da var. Fakat onlar da başka anlama geliyorlar. Örneğin Enver Sedat.
İsrail'e ödün vermesi karşılığında aldığı bir ödül bu.

Devam edelim. İsrail işgal devleti, her barış açıklamasından sonra kanlı operasyonlar düzenliyor, ocaklar söndürüyor
. Sırtını terör örgütüne dayadığını kabul eden malum parti gibi. Bu barış, işte o barış.

Yöntem ve üslup aynı. İsrail, işlediği her cinayetten sonra Filistinlileri suçluyor. Terör örgütü de öyle:
En hain biçimde çocuğu öldür, doktoru öldür, sonra da cumhurbaşkanını suçlu ilan et.
Nasıl olsa, inanmasalar bile, vazifeleri gereği bunu haber yapacak gazeteler, siteler bulunur. Millet düşmanı aydınlar, yazarlar, sanatçılar da bu kampanyaya katılır. Kayıtsız kalanları da bu cümlenin sonuna ekleyelim.

Terör devletinin ve terör örgütünün ortak noktalarından biri de medya. Dikkat ettiniz mi, bilmiyorum. Ben ettim.
Terör örgütünü ve onun siyasi uzantısını şu veya bu şekilde destekleyen yayın organlarının ortak noktası, İsrail'le ilgili olumsuz haber yapmamaları
. Hatta hep olumlu haber yapmaları. İster müslüman görünümlü olsun, ister liberal; birbirlerinden tek farkları, tabelaları.

İsrail mezalimini perdelemek, haksızı haklı / zalimi mazlum göstermek için kullanılan mecralar, bugün, terör örgütünün hizmetindedir. Hem ülkemizde, hem batı dünyasında.

Ne var ki, milletimiz bu dili, bu tavrı tanıyor. Onca algı operasyonuna, kara propagandaya rağmen işin aslını biliyor.

***

Yirmi beş yıldır gördüğümüz, yaşadığımız şu:
Barış güvercini ve demokrasi havarisi olduğunu söyleyen ülkeler, İslâm coğrafyasını büyük bir afet bölgesine dönüştürdüler.

Ülkemizi de içine alacak şekilde söyleyelim:
Barış kelimesi, adeta, bir saldırı şifresi, bir kötülük parolası haline geldi
.

Bu kelimeyi belli ağızlardan her duyduğumuzda, hemen peşinden, yeni acılar, ölümler geliyor. Bombalar, mayınlar patlıyor. Pusular, tuzaklar kuruluyor. Aklımızın almakta, kalbimizin anlamakta zorlandığı cinayetler işleniyor. Söylediğimiz gibi; biri 'barış' dese üzülüyoruz.

Bütün bunlar olurken, yaşanırken, terörü kınayamayan, cinayetleri lanetlemeyenler; yerli ve millî sanatçılara, edebiyatçılara, münevverlere, 'sen bu işlere karışma' diyorlar. 'Sen sadece türkü söyle, sen sadece şiir yaz.' Emin olun, aynısını Namık Kemal, Ziya Gökalp, Mehmet Akif, Necip Fazıl için de söylemişlerdi. Sezai Karakoç ve İsmet Özel'e hâlâ söylüyorlar.

İstiyorlar ki, kendileri gibi vatansız olalım. Aidiyet duygusu taşımayalım. Bu büyük yangına kayıtsız kalalım. O halde hemen soralım: Niçin 'vatan evladı' diyoruz? Elcevap: Çünkü vatan bizim anamızdır, babamızdır; ailemizdir.

***

Son yıllarda Nobel Barış Ödülü alan isimlerden biri de Barack Obama. Bir diğeri, kurumsal kimliğiyle, Avrupa Birliği.

'Terörün arkasında hangi ülkeler var' sorusunun cevabı şöyle olabilir: Yazıda adı geçen, yani en çok barış ödülü alan ülkeler.

Bu listeye bakarak, İmralı sakinine barış ödülü verirlerse, şaşırır mıyız? Hayır. Belki de iş oraya doğru gidiyor. Bunlardan her şey beklenir.

Dönüp ülkemizin / ülkümüzün büyükçe bir bölümüne bakıyoruz: Yerin altında kurbanlarını bekleyen tuzaklanmış bombalar, mayınlar. Fenalık için köşelerde, tenhalarda bekleyen gözcüler, sözcüler. Bir eli tetikte olan sahte barış tacirleri.

Toprağımız ve insanımız, bu kadar kötülüğü kaldırabilir mi? Sanmıyorum.

Bütün bu cinayetlerin, pusuların, suikastlerin, tuzakların, yalanların ve yayınların söylediği tek bir şey var: Dünyanın ahlakça en düşük şebekesiyle karşı karşıyayız.

Elimizde yumruk varken, karşımızdaki insanla tokalaşamayız
. Önce o yumruğu bir kenara bırakmamız gerekir. Barış ve kardeşlik de böyledir.

Seveceğiz ki, sevilelim.

Arkadaş olmalıyız ki, arkadaş olunalım.

Samimiyet göstermeliyiz ki, hamiyet görelim.

İtimat edilmeliyiz ki, sözlerimiz itibar görsün, karşılık bulsun. Gönüllere dokunsun.

Peki, böyle mi oluyor? Diyelim ve bitirelim:
Yalan söyleyenler, doğruları da duyamazlar.
#barış ödülleri
#israil
#mülteciler
#Namık Kemal
#Ziya Gökalp
#Mehmet Akif
#Necip Fazıl
#Sezai Karakoç
9 yıl önce
Biri ‘barış’ dese üzülüyoruz
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi