|
Eleştiri ahlâkı
Eleştiri olur, olmalıdır. İsabetli eleştiri, hakkaniyetli itiraz, nice yanlıştan dönülmesini sağlar, sağlamıştır. Nihayetinde, göz kendisini göremez. Hata insana mahsustur.

Öte yandan, eleştiri denilince aklımıza hep olumsuzluk geliyor, gelmesin. Beğenmek ve teşvik etmek de eleştiriye dâhildir.

Eleştiri ile düşmanlığı birbirinden ayıran temel fark, niyettir. İyi ve kötü
. Eleştiri adı altında fenalığın her çeşidini gördük, görüyoruz. Bazen maruz kalıyoruz, bazen şahitlik ediyoruz. Şahsi hesaplar, hırslar, ihtiraslar, kıskançlıklar, eleştirinin çıkış noktası olmamalıdır. Olursa, ortaya sağlıksız, hastalıklı metinler çıkar.

Eleştirinin amacı yaralamak veya yaranmak değil, onarmaktır. Güzel ve doğru olanı önce görmek, sonra göstermektir. Yıkmanın değil de yapmanın peşinde olmalıyız. Yıkılmadan yapılmaz diyebilirsiniz.
Yeniden yapmak için bir binayı yıkabiliriz. Fakat aynı gerekçeyle gönül yıkılmaz
. Çünkü “her şey gönülde cereyan ediyor.”

Kara çalmak, rencide etmek, muteber olanı itibarsızlaştırmaya çalışmak, ölçüsüzlük, hadsizlik ve yalan, eleştirinin değil, düşmanlığın konusudur. Fırsat kollamak, açık aramak, bahane üretmek, uygun zamanı beklemek de öyle.

Şunu da söyleyelim: İster siyasetçi olsun, ister edebiyatçı veya gazeteci; eleştiren kişinin kendisini 'üstün insan' olarak görmemesi gerekir. Üstünlük takvadadır. İlim, evvela kendini bilmektir. İlaveten, insaf.

Bir de parantez açalım: Biricik özelliği kimseyi ve hiçbir işi beğenmemek olan insanlar var. Gariplik şurada ki, bu özellikleriyle yükseliyorlar, ilerliyorlar.

Esasında, hep birlikte bir hakikati unuttuk. O şudur: “
İslâm tenkid değil, tebliğ üzerinedir
.” (Fethi Gemuhluoğlu, Dostluk Üzerine, sayfa 6.) Hem birbirimizi, hem diğerlerini tenkid etmekten, asli vazifemiz olan tebliğe sıra gelmiyor. Devamı, tekfir.

Şu sıralar, birtakım talihsiz yazılar okuyoruz. Burada veya başka yerlerde. Söylemiş olalım: 'Üslup, insanın tâ kendisidir.' Üslubumuz nasılsa, öyleyiz.

Ayrıca hatırlatalım:
Çoğu zaman insanların bir hayatı olduğunu unutuyoruz. Unutmayalım
.

***

Yazımızın girişinde 'iyi ve kötü' dedik. İyilik ve kötülük bahsiyle devam edelim.

İyilik insanı genç ve güzel gösterir. Dokunaklı kılar. En basit ifadeyle yazalım:
İyilikten daha iyi, kötülükten daha kötü bir şey var mıdır?

Kötülüğün mazereti çoktur
: Geride kalmanın acısı, hakkını alamamanın öfkesi, dışlanmışlık düşüncesi, maksada ulaşamamak endişesi, kaybetmek korkusu, intikam, hased vs.

Hak arama iddiasında olanlara dikkat edin. Bunu zalimleşerek yapıyorlarsa, başka bir şeyin peşindeler demektir.


İyiliğin gerekçesi / kaynağı ise tektir: Allah'ın rızası.

İnsan hayatı kötülük için kısa, iyilik için uzundur. Bu ölçü, düşmanlık ve dostluk için de geçerlidir.

İnsan iki şekilde yola çıkar: İyilikten ve kötülükten.
Kötülükten hareket edenlerin nereye vardıklarını ve nasıl bir şeye dönüştüklerini her gün görüyoruz.
Komşu ülkelerde yahut topraklarımızda.

Zaten eleştiri dediğimiz dal, esas itibariyle, iyiyi kötüden ayırma sanatıdır. Niyeti kötü olanın böyle bir işi tam manâsıyla ve hakkıyla yapabilmesi mümkün müdür? Hak nedir? Adalettir.

Emeğe hürmet etmeyen, vefa göstermeyen, eleştirmen olabilir mi? Malum:
Bıçak, hekimde şifaya, katilde cinayet âletine dönüşür
.

Söz bitmez… “Eski zaman insanları, söylediklerini yapamamaktan utandıkları için fazla konuşmaktan kaçınmışlardır.” Bu cümle, iki bin beş yüz sene önce kurulmuş. (Konfüçyüs, Avangard Kitap, sayfa 41.) O halde bitsin. Süleyman Çobanoğlu'nun bir sözüyle:
“Bizim bugün eksikliğini hissettiğimiz şey, samimiyettir.”
#İslâm
#tenkid
#tebliğ
#Eleştiri ahlâkı
8 yıl önce
Eleştiri ahlâkı
Nedamet kapısı
Batı zehirlenmesi
Mülâhaza etmek
Siyasetçileri bürokratlara kurban etmek
Musallada bir sosyolog daha… Vehbi Başer’in ardından