|
Henüz bitmeyen...
Millet ve memleket olarak sıkıntılı bir dönemden geçiyoruz. Tehlike kapımızın önündeydi, hanemizin içine girdi. Artık kapı kilit tutmuyor.

Sadece sözün değil, duygunun da bittiği yerdeyiz. Neredeyse bütün dillerin, klavyelerin, kalemlerin elleri tetikte. Her daim ateş serbest. Daha olay olmadan suçlular ve sloganlar hazır. Savaş ve barış kelimeleri birbirine hiç bu kadar yakın olmamıştı. Aynı anlama gelmek üzereler.

Halimize bakan dostlar 'ah', düşmanlar 'oh' diyor. Bu durumdayız.

Gönlümüzde büyük bir yorgunluk, yılgınlık var. Ne yaparsak yapalım, düzelmeyecek hissi. Tehdidi görüyor, fakat tedbir almakta çoğu zaman çaresiz / yetersiz kalıyoruz. Duamız: Allah kötüye fırsat vermesin.

Acılar ve ölümler, insanları birbirine yaklaştırır. Küskünlükleri giderir. Husumeti engeller veya erteler. Toplumsal kaynaşmayı sağlar.

Şimdi her acı, her ölüm, bizi birbirimizden daha çok uzaklaştırıyor. Uçurumu derinleştiriyor. Ayrılığı hızlandırıyor. Nefreti pekiştiriyor. Ölümleri kullanışlı bir nesneye dönüştürüp onunla başkalarını dövüyoruz.
Çocukların katledilmesine bile takım tutar gibi yaklaşıyoruz.

Bir dilim ekmeği bölüşen insanların evlatları, bugün, fırın kavgası veriyor. Bunun gibi birçok neden yüzünden, her türlü iç ve dış operasyona açık hale geldik. Bilhassa etrafımızın ateş çemberine dönüştüğü şu günlerde.

***

Fikrî ayrılıklar ve farklı bakış açıları olur, olacaktır, olmalıdır. Bir de bu: Bazı şeyleri karşımızdakine anlatamayız; sadece anlamasını, anlayışlı olmasını bekleriz.

Şunu da söyleyelim:
Bu dünyada kötünün iyiye verdiği keder, zalimin mazluma ettiği eziyet bitmez. Fenalık yok olmaz. Elbette iyilik de.

Bir teselli: Cezası en çabuk verilen şey zulümdür. / Hadis-i Şerif. (Kaynak: Ömer Nasuhi Bilmen, Büyük İslâm İlmihâli, Akçağ Yayınları, sayfa 529.)

İnsan zor zamanlardan oluşur. Milletler de böyledir. Birinci Dünya Savaşı'nda nüfusumuzun yüzde onunu kaybettik. Bu topraklarda, acıya katlanmak bir sanattır. Musibeti müslümanca karşılamak. Sabretmek. En ağır şartlarda bile hakkı ve iyiliği tavsiye etmek. Ümidi kesmemek.
Görünen o ki, zorlukları göğüsleme yeteneğimizi yitiriyoruz.

Sorumuz şu: Toplu ölümler ve büyük acılar dahi bizi bir araya getirmeye yetmeyecekse, bu iş nasıl olacak?

Yaşadığımız gerginlik ve inatlaşma, sürdürülebilir bir vaziyet midir?

***

Balkan faciasını hatırlayalım. Ülkemizin en bayındır şehirleri işgal edilirken, onurumuz ve namusumuz ayaklar altındayken, subaylarımızın önemli bir kısmı ne yapıyordu?
Elcevap: Fırkacılıkla, hizipçilikle meşguldüler
.

Bugün, o subayların yerini siyasetçiler almış görünüyor. Elimizde kalan son toprağımız parçalanma tehlikesiyle karşı karşıyayken, millet hayatımız çözülürken, itimat duygumuz zedelenirken, hâlâ 'sen-ben' çekişmesi içindeler. Halden anlamayan bir rekabetin ve ölümüne muhalefetin peşindeler. Heyecan ve hamaset ticareti yapıp insanları birbirine düşürmenin, kamplaşmayı hızlandırmanın derdindeler. Tarih elbet bunu da yazacaktır. O subayları yazdığı gibi.

Bayraklar yarıya indirildi ve göndere acı çekildi. Seçen veya seçilen; bu acıyı başka türlü yorumlayan kim varsa, ondan medet uman, siyasi beklenti içine giren, kesinlikle bizden değildir. Yani milletimizden.

Osmanlı'yı parçaladılar. Yarası hâlâ kapanmadı. Irak, Suriye ve Filistin'de kanayan işte o yaradır. Şimdi de Türkiye'yi parçalamak için her yolu deniyorlar. Çünkü işler planladıkları gibi gitmedi. Türkiye ayağa kalktı ve çizgiyi geçti. Batı medeniyetinin ileri karakolu olacaktı, fakat hesap tutmadı. Millet uyandı, aslını hatırladı. Devlet, bir başına kararlar almaya başladı. Ordu yeniden millî hale geldi. Maddi ve manevi olarak güçlendik. Tekrar 'İslâm dünyası' demeye başladık.
Onlar da diyor ki, ölmediğiniz yahut dirildiğiniz için bizden özür dileyin.

Terör olaylarını, canlı bombaları, nice dokunaklı şehadeti, beldelerimizin karıştırılmasını ve işbirlikçilerin inanılmaz cüretini, bütün bu gelişmelerden bağımsız düşünemeyiz.

Faruk Nafiz Çamlıbel'in son günlerde dilimden düşmeyen bir dizesi var: “
Her vatan sahası bir başka Malazgirt oldu
.” Bu dizenin geçtiği şiir, şairin vefatından sonra, bitmemiş halde defterinde bulunmuş. Henüz bitmemiş. Manidar, değil mi?

Anlaşılan odur ki, memleketimizin her bir köşesi Malazgirt olmaya devam edecek. İmtihan sürecek. İşbu tehlikeden dolayı, bizim birinci ihtiyacımız birlik ve beraberliktir, kardeşliktir. Millî meselelerde tek vücut olabilmektir. Zor ama imkânsız değil.
#Birinci Dünya Savaşı
#Faruk Nafiz Çamlıbel
#Malazgirt
9 yıl önce
Henüz bitmeyen...
Dinin ikmali, nimetin itmamı
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı
Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü