|
Yusuf Kaplan’dan ilhamla
En sevdiğim dergi isimlerinden biri de İlim ve İrfan. Saadettin Acar yönetiminde yürüyüşünü sürdürüyor.

'İlim ve Edep' ifadesini de çok severim. Hasan Ünsî Hazretleri'nin türbesinin girişinden bir cümle: “
İstanbul'da ilim ve edep üzerine yetişmiş, birçok talebe yetiştirmiştir
.” Şöyle söylenir: Bir şeyi bilmek ilim, uygulamak edeptir.

İlim, irfan ve edep. Bu üç kelime, başka manâları da beraberinde getiriyor: İlham, insaf, ihsan, inayet; hikmet ve marifet. Kadim kaynaklarda '
iman ve irfan
' birlikte anılır. İnsan ve insaf gibi. Hacı Bektâş, Makâlât'ta, “marifet, elinde beş kaftanla gelip bize yar oldu” der. İlham, o kaftanların birincisidir. Aynı eserde, edep, marifetin makamlarından biri olarak gösterilir. Devamında söylenen: “
Ulaşan ancak saygı ve edeple ulaştı; mahrum kalan da ancak saygı ve edebi terk ettiği için mahrum kaldı
.”

Bütün bunları bana hatırlatıp yazdıran, Yusuf Kaplan hocamızın son zamanlardaki berrak ve derin çabası oldu. Yusuf Kaplan, kaç vakittir ısrarla bu konulara, kavramlara eğiliyor.
Hız ve haz rejiminin tehlikelerine işaret ediyor.
Neleri kaybettiğimizi veya kaybetmek üzere olduğumuzu gösteriyor. Kültürün yerine sanatı, hayatı, tabiatı öneriyor:
İslam sanatı, Müslüman hayatı, Allah'ın tabiatı
… Sezai Karakoç (Çağ ve İlham), İsmet Özel (Üç Mesele), Cemil Meriç (Kültürden İrfana); bu eserlerden destek alarak, ulvî amacımızın ne olması gerektiğini sıklıkla hatırlatıyor. Nihayetinde, ümmîleşmek için irfana dönmemiz lazım geldiğini tembihliyor. Yusuf Kaplan olgunluk döneminin içinden yazıyor, söylüyor. Her yazısını okuyup bitirdiğimde hep aynı hadis-i şerifi anıyorum: '
Kendi değerini bilen kişi helâk olmaz
.' (Kaynak: Ömer Nasuhi Bilmen, Büyük İslâm İlmihâli, Akçağ Yayınları, sayfa 529.)


İrfan
; eğitim ve öğretimle elde edilemeyen sezerek kavrama gücü; ilim; bilme; anlayış. Basiret ve feraset.

Ümmî
; tahsil görmeyen; anasından doğduğu gibi kalan. Ümmîleşmek için irfana koşmak; fazlalıkları ve bize ait olmayanları aradan çıkarmak, sırtımızdan atmak anlamına geliyor, gelebilir. Asıl kaynağa, saf olana, başlangıca yönelmek. Bu da bizi şu ilâhî tavsiyeye götürür: “
Ağırlıklarınızdan kurtulup öyle geliniz
.”

Arif kelimesinin karşılığını da verelim ki tamam olsun: Bilen, tanıyan; ilim, irfan ve marifet sahibi; olgun; ince anlayışlı; hakikat mertebesine ulaşmış kimse.


Evet, ârif olan anlar.

***

Annem yetmiş beş yaşında ve ümmî. Üç gün önce altı saatlik ağır bir ameliyat geçirdi. Gözlerini biraz açınca, 'gel seni bir öpeyim' dedi. Öptü. Sonra da şöyle dua etti: “
Allah sana hayırlı evlat ve hayırlı devlet versin
.”

Ziyaretçilerden biri söze / duaya karışınca, nefes almakta bile zorluk çeken annemin yüksek tepkisi: “
Devletsiz olur mu?

O an, 'Anadolu irfanı' denilen şeyin ne olduğunu gördüm. Kendimi güvende hissettim. Yusuf Kaplan'ın yazılarını daha iyi anladım.

Minarenin inşaatı bitince, en görünür yerine Türk bayrağı asmak gibi. Annemin söylediği de zaten buydu.
Din ve devlet
.

Son yılların şahitliğidir bu:
Müslümanlar olarak, marifetlerimizi birer ikişer kaybediyoruz. Hayretimiz gidiyor. Derinliğimiz azalıyor. 'Hikmet burcu' uzağımızda kaldı.

İnsan dertsiz yapamaz, olamaz. Derdimiz değişiyor. Yani önceliklerimiz. Devleti imkân olarak görenlerin sayısı artıyor.

Sözgelimi, ârifler ve ilim sahipleri değil, milletin hakikatini karartmaya çalışan kimi aydınlar ve 'sanatçılar' daha çok ilgi görüyor.

Başkalarından anlayış bekliyor, fakat aynısını kendimiz göstermiyoruz.

Maddi sıkıntıya giren birçok kişi, ihtiyacını karşılamak için insanlara değil, kapitalizmin mabedi olan bankalara gidiyor. Bunun anlamı nedir? Muhtemelen şu:
İtimat duygusu, karşılıklı olarak geri çekiliyor
.

Uzak bir örnek daha vereyim: Sultanahmet meydanındaki Alman çeşmesinin (1901) suları hâlâ akıyor. Bizim muhteşem çeşmelerimiz niye susuz, bunu bir düşünelim. Küçük bir ipucu:
Şuur
.

Yusuf Kaplan, milletin ve ümmetin istiklâlini, çocuklarımızın ve gençlerimizin istikbaliyle bir görüyor
. Burası da ayrıca mühim. Biliyoruz ki, nesli muhafaza etmek, müminlerin ilk vazifeleri arasındadır.
Önce imanı, sonra nesli korumak
...

***

Ortak şikâyetlerden biri: Yazılanları, söylenenleri kimse üstüne alınmıyor, herkes bir başkasına bakıyor. Oysa üstümüze almamız halinde işler kolaylaşacak, bazı sıkıntılar aşılacak.

Bir de durum tespiti:
Dünyanın bilgisi, kibirle birlikte gelir
. O kibri bastıramazsanız ne olur? Bilgiyi güç olarak kullanıp insanları rencide etmeye (hatta dövmeye) kalkışırsınız. Bunun yaşayan misalleri çoktur. Görmekte zorlanmayız.

Yusuf Kaplan'ın meselesi kişilerle değil, kavramlarla. Şahsiyat yapmıyor. Bize mahsus olan o büyük anlamın içini doldurmaya çalışıyor. Yazıları ve duruşu, işte bu nedenden dolayı daha bir ehemmiyet kazanıyor.

Allah ona uzun ve bereketli bir ömür versin.
#Yusuf Kaplan
#ilim
#edep
9 yıl önce
Yusuf Kaplan’dan ilhamla
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset