|
İran’ı evinde avladılar: Haklı bir öfke mi, dış müdahale mi?
Kim ne derse desin,
hangi ülke olursa olsun
, temel ilke olarak
“dış müdahale” istisnasız tehdittir, tehlikelidir
, karşı durulması gereken bir durumdur. Çünkü dışarıdan
dayatılan, zorlanan, yönetilen
bütün
değişim
çabaları
o ülkeyi imha eder, asla barışçı bir niyet taşımaz ve sonsuz istikrarsızlıklara yol açar
.

Coğrafyamızda hangi ülke olursa olsun,
ABD’nin, İsrail’in, İngiltere’nin elinin değdiği her ülke karışmıştır, dağılmıştır, bölünmüştür
, haritaları değişmiş ya da değişmektedir. O ülkeler,
uzaktan kumandalı terör
ün hedefi yapılmış, en doğal demokrasi ve
özgürlük söylemleri ile köşeye sıkıştırılmıştır
.
İran senaryosu:
Durum ciddidir!
Çünkü
“dış müdahalenin” ya da “dışarıdan desteğin” her zaman özel bir ajandası olmuş
, o ülkelerin zaafları bu ajanda için istismar edilmiştir.
İran’da başlayan, hızla yayılan,
etnik
farklılık gözetmeyen,
ekonomik
gerekçelerden sonra siyasal kimliğe bürünen, dünya genelinde
“İran’da rejimin çökmesi”
söylentilerine yol açan protestoların nereye varacağı, daha öncekiler gibi,
bir süre devam edip sona erip ermeyeceği
henüz bilinmiyor.
Ama
durum ciddidir
, özellikle de
İran-Suudi Arabistan
arasındaki gerilim bu ciddiyeti beslemektedir.
ABD ve İsrail
başta olmak üzere hemen bütün Batı dünyasının
açık desteği
ise, protesto gösterileri üzerinden bir
“İran senaryosu”
niyetine işaret etmektedir.
Muhafazakâr, Fars
kimliği baskın
şehirlerde başladı..
Öfkenin İran’ın muhafazakâr şehirlerinde, özellikle de Fars kimliğinin baskın olduğu şehirlerde başlaması son derece dikkat çekicidir
.
Araplar, Azeriler ve Kürtler
gibi, etnik çevrelerin en azından bir kısmı, protestolara daha sonra katıldı. Dolayısıyla olay bir etnik mesele değil,
İran halkıyla sistem/rejim arasında
bir meseledir.
Ekonomik sıkıntılar,
ambargolar
, rejimin baskıları ile
büyüyen stres
bir yerde patlamıştır.
İran’ın Suriye, Irak ve Yemen gibi sınır ötesi askeri müdahalelerinin yol açtığı ekonomik darboğaz
,
savunma harcamaları
da kitleleri huzursuz etmiş, sıkıntıya sokmuş, öfkeye neden olmuştur.
“Bize ne Lübnan’dan, Suriye’den”
şeklinde sloganlar bunun yansımasıdır.
İran yayılma haritası: Başkasının evini
yakarsan seni
evinde avlarlar
Öyle görünüyor ki
İran; Kızıldeniz’e kadar yayılma haritası izlerken, Yemen’den S. Arabistan’ı çevrelerken, Lübnan’da İsrail’e duvar örerken, Suriye’de bütün Sünni Arap dünyasını mutsuz ederken, Halep’te kitlesel bir yıkıma ve acıya neden olurken, “bu yayılmanın İran’ı kendi bölgesinde tecrit edeceği” uyarılarına istihza ile gülerken kendi evinde avlanmıştır
.
Daha o zamanlar,
“gün gelir bu bölgede İran’ın gözyaşını silecek kimse kalmaz”
şeklindeki cümlelerimizi hatırlıyorum.
“Sen başkalarının evine müdahale edersen senin evini de karıştırırlar, seni oradan vururlar”
cümlelerini hatırlıyorum.
Çünkü hep böyle olmuştur.
Tehdit içeriye yönlendirilir. Mücadele eder, içeriden savuşturursun. Tehdit çevrede, dışarıda konumlandırılır. Müdahale için çevreye, dışarıya yönelirsin
. Tam o anda
tehdit yeniden içeriye, ülkenin sinir sistemine yönlendirilir
. Bizim coğrafya, Batı’nın bu tür taktiklerine, yöntemlerine alışkındır. On yıllar bu tür mücadelelerle geçmiştir. Hele bugünlerde söz konusu mücadele çok daha şiddetlenmiştir.
Tahran’ın ‘Güçlü Bölge’
stratejisi çöküşe geçti
İran kendi içinde bir sorun beklemiyordu
. O kadar güçlüydü ki, sınırlarının çok ötelerine müdahale edebiliyordu. Bu durum Tahran yönetimine aşırı özgüven verdi.
“Güçlü İran”
politikası yerini
“Güçlü Bölge”
politikasına bıraktı. Artık İran,
kendini güçlendirme dönemini tamamlamış, bölgede güçlü İran stratejisine yönelmişti
. Suriye savaşından sonra Tahran’ın bu
stratejik değişim
i bütün bölgede kendini hissettirir olmuştu.
Özellikle de Birleşik Arap Emirlikleri (
BAE
) ve
S. Arabistan
, bu
“tehlikeyi”
öne sürerek İsrail ve ABD ile yeni bir eksen kurmuş, buna
“İran’la mücadele ekseni”
adını vermişti.
Arap-İsrail ittifakı
denilen yeni oluşumun temel hedefi
İran’ı dizginlemek
ti. Ancak gelinen noktada eksenin
Türkiye’yi dizginleme
gibi bir ana gündemi daha olduğu son
Kudüs
meselesinde ortaya çıkmıştı.
İran’ın en zayıf
noktası açığa çıktı
ABD ve İsrail, bu yeni eksenle birlikte İran’la mücadeleyi
Yemen
ve
Lübnan
’da başlatacağı öngörülüyordu. Açıktan İran’ı hedef alıyorlardı ama
ajandanın İran içinde harekete geçeceği düşünülmüyordu
.
Şaşırtıcı
oldu. Dışarıda ne kadar güçlense de
İran’ın en zayıf noktasının içerisi olduğu
bir kez daha açığa çıktı.
Türkiye, İran ve Rusya’nın
Suriye savaşını bitirmek, Irak’ın bölünmesini engellemek için yürüttüğü
ortaklık
, S. Arabistan’ın bölgedeki gücünü zayıflatmış,
ABD ve İsrail’in coğrafyadaki bütün hesaplarını alt-üst etmişti
. Bir
intikam
alınmalıydı, bu intikam sadece İran’la sınırlı olmayacaktı.
Bir adım sonrası
Türkiye olabilir mi?
Dolayısıyla bugün İran’ı hedef yapıyorlarsa
bir adım sonrasında Türkiye’nin de hedef olacağı
bir yere not edilmelidir.
Şu an bu
üçlü yakınlaşma
ile bölge dışı aktörler ve onların coğrafyadaki
ortakları
arasında çok ciddi bir ayrışma, oldukça
tehlikeli bir restleşme
yaşanıyor.
Türkiye’den Doğu’ya doğru, İran, Pakistan, hatta Endonezya’ya kadar, bir tür diriliş iklimi, dinamik bir Batı ekseninden ayrılış mücadelesi
veriliyor.
ABD’nin aynı zamanda
Pakistan
’la kavgalarını da izlemekte fayda var. Yakında bu yakın duruşa başka ülkeler de eklenebilir, eklenmeli de. Dolayısıyla hesaplaşmanın çok daha şiddetleneceği de bilinmelidir.
Bugün İran’da devam eden
isyan provaları başarılı olursa, BAE-Suudi-İsrail-ABD ekseni başarmış olacaktır
.
Bu eksenin Türkiye ajandası ortada. 15 Temmuz saldırıları ABD-İsrail merkezliydi ve BAE tarafından tam destek görmüştü
.
ABD ve İsrail, öfkeyi
yönetmeye çalışıyor
Bugün bile aynı çevrelerin Türkiye operasyonları devam ediyor.
Gezi
olayları,
17-25 Aral
ık ve
15 Temmuz
bir çokuluslu müdahaleydi ve Türkiye içinden ortaklarla yürütüldü. İran halkının
“haklı gerekçelerini”
teslim etmekle beraber böyle bir tehlikenin de var olduğu dikkate alınmalıdır.
ABD’nin İran ajandası, normalde uygulanabilir değildir
. Özellikle
Trump
’ın bakış açısıyla bölgede hiçbir değişim sağlıklı olmayacaktır, başarıya ulaşması da imkânsıza yakındır. Washington yönetiminin elinde İran’da
“rejim değişikliği”
ne yönelik
güçlü bir proje
olduğunu sanmıyorum. Onlar içerideki memnuniyetsizlik,
öfke üzerinden oyun kurmaya, o öfkeyi sahiplenmeye, yönetmeye, o öfke üzerinden iş kotarmaya
çalışıyorlar.
Bu durum
İran halkının haklı taleplerini zehirler
. Protestoları amacından saptırır hatta
başarısızlığa mahkum
eder. Ama buna devam edecekler. BAE’nin,
Muhammed Bin Zaid
’in, ulaşabildiği bütün kanallardan
“İran’da isyan fonu” harekete geçirdiğine
eminim. Böyle bir şey, protestolar bittiğinde
Tahran’ın hışmının BAE’ye yönelmesine
yol açabilir.
İran dağılırsa
Türkiye ne olur?
Şüphesiz İran,
etnik açıdan Türkiye’den ve bölge ülkelerinden çok daha kırılgan
bir ülkedir. Buna rağmen durum
etnik ya da mezhep kimliği ile tartışmak hepimizi çok yanlış sonuçlara götürecektir
. Coğrafya üzerinde
ki güç hesaplaşması ile, Batı’nın yeni coğrafya tasarımı ile,
jeopolitik kavga ile tartışmak daha sağlıklı olacaktır. Suriye savaşı
“Türkiye cephesi”
ni açmak için çıkartıldı.
İran’ın dağılması planı ise, Türkiye’yi de dağıtacaktır
. 15 Temmuz’u kimse unutmasın. O saldırı da Türkiye’yi bölme müdahalesiydi. Suriye savaşı için seferber olan
duygusallığa
bir kere daha yenilmemeliyiz.
Tahran’ı şok eden
uyarı ve ‘Karşı Darbe’
Kermit Roosvelt
’in
“Karşı Darbe”
kitabını öneriyorum.
CIA’nın Musaddık’ı nasıl devirdiğini
anlatıyor.
İran Devrimi çıkmaza girdi, çöktü, bu doğru
. Toplumsal motivasyon kayboldu, dışarıdaki askeri hareketliliğin İran halkını mutlu etmediği ortaya çıktı, bu da doğru. İran değişecekse
kendi dinamikleriyle
değişmeli.
Dışarıdan
yeni bir Musaddık operasyonu İran’ı parçalayacaktır
. Ancak Batı’nın zihninde bu olsa da,
yerel direncin en yüksel olduğu bir dönem
de bu pek muhtemel değildir.
Şüphesiz bir öfke, İran yönetimine bir
uyarıdır
. Yayılmacı politikalar, S. Arabistan’ı hedef almalar, aşırı özgüven,
“İran evi”
ni ateşe atmıştır. Tahran için
şok edici
olan budur.
#İran
#Ortadoğu
#ABD
#İsrail
#Türkiye
6 yıl önce
İran’ı evinde avladılar: Haklı bir öfke mi, dış müdahale mi?
Kara dinlilerle milletin savaşı
X’e kısıtlama an meselesi
Musevî bir yasadan Kızıl Düve miti üretmek
Sosyal çürüme yazıları 2: Her türden bağımlılıklar cumhuriyeti
Bir bu eksikti...