|
Türkiye “Olağanüstülükler Çağı”na nasıl hazırlanacak?
"Olağanüstülükler çağı"
olarak tanımladığım
çok sert bir uluslararası iklim
e girdik.
11 Eylül
saldırıları, ardından gelen
ülke işgalleri
ve
terörle mücadele çağı söylemleri
ile sınırlı değil bu “olağanüstülükler çağı". Bütün bunlar,
coğrafyamızda yaşadıklarımız, Türkiye içinde yüzleştiklerimiz
, merkez güçler arasındaki
örtülü
savaşlar, terör örgütlerinin böylesine destek görmesi, küresel ölçekte
değerlerin anlamsızlaşması
değil anlatmak istediğimiz.


Bunlar belki

hazırlık

dönemleriydi. Daha

dar

bunalımlardı. Daha

üstesinden gelinebilecek

krizlerdi. Tanık olduklarımız zaten olağanüstü gelişmelerdi. Ama

endişem ve gözlemlerim

, kişisel okumalarım daha

vahim

, endişe verici bir

uluslararası kaosa

işaret ediyor.

Gürültülü, sıcak çatışmaların değil, sessizliğin haber verdiği

, dikkatli izleyicilerin gözlemleyebileceği bir

fırtına

yaklaşıyor.



Çılgınlıklar dönemi: İflası engelleyecek güç kalmadı


Bu fırtına, sadece Türkiye ile ilgili değil. Sadece coğrafyamızla sınırlı değil.

Uluslararası sistemin tamamen çözülmesi, çökmesi

, ortaklık alanlarının

darmadağın

olması, geleneksel

ittifak

ilişkilerinin anlamsızlaşması, devletler ve toplumlar arasındaki

güven

ilişkilerinin yok olması,

sistemik iflasın

başlamasıdır bu.



Böyle bir dönem

ancak
kaos, fırtına ve olağanüstü gelişmeler yaşandıktan sonra sona erer

, durulur. Bugün için bu olağanüstülüklerin yaşanmasını durduracak,

engelleyecek hiçbir kurum, kuruluş, mekanizma ve değer

kalmamıştır. Sadece

gücün söz söyleyeceği

, etkili olacağı, belirleyici olacağı bir dönemdir ve bu başlamıştır.

Bir tür çılgınlıklar çağıdır bu

. Koca devletlerin, ülkelerin, ittifakların bir şekilde

kontrollerini

kaybettiği,

dengesini

yitirdiği,

akıl dışı

politikalara yöneldiği bir tarih aralığıdır bu.



ABD

'yi dikkatle izleyin.

Avrupa Birliği

'nin merkez ülkelerini dikkatle izleyin.

Rusya

,

Çin

gibi ülkeleri izleyin. Bunlar, bugünkü uluslararası sistemi oluşturan, o

gücü paylaşan ülkeler

. İşte olağanüstülükler çağının büyük güç mücadelesi

bu ülkeler arasında

olacaktır ve bu başlamıştır.

Pasifik

'te başlamıştır.

Doğu Avrupa-Baltık

bölgesinde başlamıştır.



“İslam iç savaşı" tezi, Mekke savaşları planı


Soğuk Savaş döneminde

geleneksel kriz alanları

vardı. Soğuk Savaş bitince bu bölgeler daha da

genişledi

. Ama bu bölgeler hep,

gelişmekte olan ülkeler

de, onların sınırlarında, onların dahil olduğu sorunlardı. O zamanlar savaş

“İslam'ın kanlı sınırları"

ndaydı. Öyle tanımlıyorlardı. Soğuk Savaş sonrası

“Savaşı İslam'ın kalbine yerleştireceğiz"

dediler. Bir ölçüde bunu yaptılar da.

Mezhep ve etnik kimlik üzerinden

bölgesel savaşlar planladılar. Hatta

“İslam iç savaşı" tezlerine Mekke'de, Kabe'de son noktayı koyacaklardı

.



Müslüman dünyada bu planın

alıcıları

oldu. Mezhep üzerinden

yayılma haritası çizen ülkeler

ve örgütler,

“Batı'nın İslam'la savaşı"nın gölgesi altında bir başka emperyal hayal kurdular

. Mezhep kimliğini kullanarak

ırkçı

bir yayılma haritası çizdiler. Ve

“İslam iç savaşı"

nı projelendirenlerin sözlerini

tekrarlamaktan

çekinmediler. Onlar

Mekke Savaşları

ile Müslümanları belki

yüz yıl

ayağa kalkamayacak şekilde ezmeyi planlarken bu ülkeler ve örgütler,

tanklarını Kabe kapılarına dayama planları yapmaktan çekinmediler

.



Oysa o savaş, Batı'nın kendi içinde yaşanacak


Oysa dünyanın karşı karşıya bulunduğu tehdit bu kadar değildi.

Savaşı İslam topraklarına ihraç edenler

, Müslümanları yeni yüzyılın tehditleri olarak tanımlayanlar,

Atlantik kıyılarından Pasifik kıyılarına uzanan Müslüman Orta Kuşak üzerinde paylaşım savaşı başlatanla

r, bu kuşakta yaşayanların dünyayı tehdit ettiğini pazarlayanlar, gerçek

tehdidi ülkelerinden ve kıtalarından uzaklara itenler

, kendi evlerinde sıkıntı olduğunu,

gerçek düşmanın kendi içlerinde olduğunu

yeni yeni anlıyorlar.



Bugüne kadar yaşananlar hep

bizim coğrafyada

olduğu için, onlar tehdidi hep bizim ülkelerimize

ihraç

ettiği için uluslararası sistemi ayakta tutabiliyorlar, kendilerini güvende hissedebiliyorlardı.



Atlantik ekseni çözülür, Avrupa Birliği bölünür


Ama bu

olağanüstülükler çağı, onların açgözlülüğü, güç hastalığı, emperyal kimlikleri, kaynakların talan edilmesine dönük gelenekleri ile şekillenecek

. Bu da, dünyanın geri kalanı için büyük bir tehdide dönüşecek. Ama

bütüncül bir Atlantik ekseni

göremeyeceğiz. Daha çok

merkez devletlerin kendi yoluna gitmesine

tanık olacağız, bu da yeni ayrışma ve çatışma alanları oluşturacak.



Kaynaklara, pazarlara ve iktidar alanlarına

yönelik dünyanın geri kalanı ile sürdürdükleri

paylaşım mücadelesi, kendi aralarında yaşanacak. Batı kendi içinde bölünecek, kendi içinde rekabete girecek

.



Olağanüstülükler Çağı'nda k

riz alanları merkez ülkelerin sınırlarına, içlerine yayılacak

. AB'de

sosyal patlama

ların yaşanması, AB ülkeleri arasında ayrışmaların hızlanması ve

Alman etkisi

ndeki ülkeler dışındakiler arasında

kopmaların

başlaması, yeni

Avrupa Birliği haritası

nın gündeme gelmesi,

Atlantik'in iki yakasını ırkçı dalgaların esir alması

, aşırı sağın yükselmesi yeni sert uluslararası iklimin besleyicisi olacak.



Hangi uluslar öne çıkar hangileri tarihe gömülür


Bugün bunları tartışmaya başladık bile. ABD'de

Donald Trump

'ın kazanması, Avrupa seçimlerinde

aşırı sağın yükselmesi

yle devam edecek. Belki yeni bir

neocon yayılmacılığı

, saldırganlığı göreceğiz. AB içindeki merkez ülkelerin

emperyal geçmişlerine dönüşü

ne tanık olacağız ve bu da yeni bir saldırganlık, yayılma olarak öne çıkacak.



Şüphesiz bunlar, ekonomik alanda, küresel iktidar alanında

taşlar yerine oturuncaya kadar

devam edecek. Bu arada neler yaşanır, dünya ne tür bedeller öder,

hangi uluslar öne çıkar hangileri tarihe gömülür

, göreceğiz. Onların

“yeni ulus yaratma"

diye formüle ettikleri projelerin

eski dünyanın bilgeliği, tecrübesi, kaynaklarının sağlam olması ve dayanıklılığı

karşısında başarısız olacağını düşünüyorum.



Bugün

ABD ve AB'nin, Türkiye'ye karşı terör örgütlerine açıktan destek vermesi,

ülkemizi açıktan hedef yapmaları, işte o yeni harita planlarının sonucudur. Ama bölgenin bütün

kurucu

unsurlarının, toplumlarının ve devletlerinin güvenini kaybettikleri için söz konusu projeler

başarısız

olacaktır. Söz konusu

haritalar uygulanamayacaktır

. 20. yüzyılın başında olduğu gibi rahatça harita çizmeleri mümkün olmayacaktır.



Türkiye bu döneme nasıl hazırlanacak?


Her ülke, “Olağanüstülükler Çağı'na

kendini hazırlamak

zorunda. Bugünkü

tehdit tanımları

büyük oranda

değişecek ve çeşitlenecek

tir. Bu çerçevede

Türkiye ne yapmalı?

Bizim asıl tartışmamız gereken budur.

“Nasıl bir Türkiye, nasıl bir coğrafya, bu yeni uluslararası iklimde nasıl bir uluslararası ilişkiler yürütülmeli"

olmalıdır. Türkiye için tehdit tanımları değişmiştir. Devlet-toplum ilişkileri değişmiştir. Dünyadaki değişim, bölgedeki krizler, Türkiye'yi kendini

yeniden tanımlamaya

, bölge ve uluslararası ilişkiler

perspektifini

değiştirmeye zorlamıştır.



Şahsen

Türkiye'nin bu olağanüstülüğü gördüğünü, okuduğunu, buna hazırlık yaptığını

, yapmaya çalıştığını düşünüyorum.

Devlet aklı dediğimiz, siyasi akıl dediğimiz, kurucu akıl dediğimiz şey

, hem Türkiye'yi hem coğrafyayı yeniden tanımlamıştır. Bu yüzden ülke

yeni bir kuruluşun temellerini atmakta

, tehditleri algılama ve onları savuşturma sicimini

kökten

değiştirmektedir.



Orta ve uzun menzilli füzeden nükleer arayışa


Bu yeni akıl, artık

ABD'nin Türkiye'yi kontrol edemeyeceğini, çünkü 15 Temmuz'da olduğu gibi açıktan vurduğunu

görmüştür. AB ile

ortak bir gelecek olmayacağını,

çünkü her fırsatta Türkiye'yi vurduğunu görmüştür. Bu

geleneksel ortaklıkların bu ülkeyi savunamayacağını

, savunmayacağını, onların elinde Türkiye için de bir yeni harita çalışması olduğunu görmüştür.



Türkiye kendi ayakları üstünde duracaktır, durmak zorundadır. Bunun için

tarihinde hiç olmadığı kadar savunmasına, askeri teknolojiye ağrılık vermek zorundadır

. Hava savunma sistemlerinden,

orta ve uzun menzilli füzelerden nükleer arayışlara

uzanan yeni nesil savunma sistemlerine kararlılıkla yönelmelidir.



Örgütlerle savaş dış müdahale ile savaştır


Batı destekli terör grupları üzerinden

terbiye

edilme dönemini bitirmek için, kendi

öz savunmasını harekete geçirmek zorundadır

ve bunu başlatmıştır.

PKK

,

FETÖ

ve diğer terör gruplarının tamamını Türkiye'ye karşı

tek cephe

de toplayan iradenin kim olduğunu görmüştür.



Bu yüzden bu örgütlere yönelik mücadele tartışmasız bir

dış müdahaleye direniştir

.

Olağanüstülükler çağında birçok ülke dostlarının saldırısına uğrayacaktır

. Bu, daha şimdiden Türkiye'ye karşı yapılmıştır. Bugün Türkiye'yi vuran o

“dostlar"

yarın kendi dostları tarafından vurulacaktır.



Yeni dönemde kim kaç adım atarsa o kadardır


Yeni dönemde

kim kaç adım atarsa o kadar kazançlıdır

.

Elini nereye uzatırsa o kadar vardır. Nüfuz alanı, etki alanı ne kadar genişse o kadar güçlüdür

. Türkiye yeni bir kuruluşun temellerini atmaktadır. Eski tartışmalarla, kendine

ayak bağı olan söylem ve siyasi çevrelerle

vakit geçirecek durumda değildir.



Bu yüzden

dış müdahale aracı olan örgütlerle mücadele ettiği gibi, içeride kendini yavaşlatan, zayıflatan yapıların da alanını daraltmalıdır

. Adı üstende bu bir olağanüstülükler çağıdır.

17-25 Aralık ve son 15 Temmuz saldırıları birer dış müdahale, çokuluslu saldırıdır

. Böyle bir dönemde saldırgan güçlerin sözcülüğünü yapmaya hiçbir ülkenin tahammülü olmayacaktır.



Musul-Halep hattının kuzeyi temizlenmeli


Eğer bu ülke, söz konusu fırtınadan sağ çıkacaksa, hatta daha güçlü çıkacaksa

Musul-Halep hattının kuzeyi acilen güvenli kuşağa dönüştürülmeli, hangi örgüt olduğunu bakılmaksızın, hangi harita çizildiğine bakılmaksızın bu kuşaktaki bütün güvenlik tehditleri ortadan kaldırılmalıdır

. Bu konuda yaşanacak

tereddüt ve ihmal

, ülkemize çok büyük acılar yaşatacaktır. Hiçbir güç, hiçbir ülke, bu konuda Türkiye'nin önünde

açık düşmanlık

yapamayacak, bu

riski

almayacaktır.



Unutulmasın ki,

tarih bugünkü tartışmalarla yazılmayacak, haritalara göre yazılacaktır

. Göz göre göre bu kuşağın

Türkiye'ye saldırı cephesi olarak inşa edilmesi

ne izin veremeyiz. Bu bir

intihar

olacak, bugün hareket etmezsek yarın o savaş

orta Anadolu'ya

kadar gelecektir.



İç işgalcilerin tasfiyesi ve 'acımasız mücadele'


Ülkemizin bu güvelik kaygısına bağlı hareket alanını daraltmaya dönük

her girişim, söylem, muhalefet ve engel bir dış müdahale

, dış müdahalenin içerideki uzantıları olarak tanımlanmalıdır. Çünkü onlar gerçek anlamda bir

iç işgalci

dir. Tıpkı FETÖ saldırısında olduğu gibi, tıpkı PKK saldırılarında olduğu gibi.



Olağanüstülükler Çağı'na yönelik bu hazırlıkları Türkiye başlatmıştır. Bundan sonra yapılması gereken;

adımları sıklaştırmak, cesareti artırmak

, tereddüt ve engelleri bir bir

tasfiye

etmektir. Çünkü bu bir varoluş mücadelesidir.



Uzunca bir süredir

“acımasız direniş"

olarak dile getirdiğim o mücadele başlamıştır. Bunu asla küçümsemeyin, çünkü o tarih değiştirecektir.




#FETÖ
#PKK
#ABD
#Donald Trump
#Musul
#Avrupa Birliği
#Mekke savaşları
7 yıl önce
Türkiye “Olağanüstülükler Çağı”na nasıl hazırlanacak?
Kara dinlilerle milletin savaşı
X’e kısıtlama an meselesi
Musevî bir yasadan Kızıl Düve miti üretmek
Sosyal çürüme yazıları 2: Her türden bağımlılıklar cumhuriyeti
Bir bu eksikti...