Bedri Gencer Hocamızla buluştuk. Yeni kitabı çıkmış: Modernliğin Hikmetinden Sual. (Kadim Yayınları) Oturduk. Tam o sırada ezan başladı. “Namazlarımızı kılıp öyle sohbet edelim" dedi. Ne güzel bir teklif. Eyvallah.
Namazları kıldık, hafifledik. Sohbet daha bereketli oldu. Masamız şenlendi. Başka dostlar da geldi. Durumdan memnunuz.
Bazen “zamanın bereketi kalmadı" diyoruz. O gün öyle değildi. İlim, irfan, ilham ve iyiliğin olduğu, yaşandığı kıymetli vakitler. Güzellik başka nedir? Belki birkaç şey daha.
Anladığım:
Bugün bir bereket eksikliğinden bahsedebiliriz. İşlerin yanına ilişkileri de ekleyelim. Büyük olarak bildiğimiz veya öyle gördüğümüz nice insan ciddi bir çevre felaketi yaşıyor mesela. Normal arkadaşlık kuramayanların sayısı hızla artıyor.
Devletin ve milletin bir numarası bile yalnızlıktan şikâyet ediyor.
Maalesef maddi ve manevi bir bereketsizliğin içindeyiz. Ekonomik durumu iyi olanlar dahi ek gelir peşinde. Ne yapacak, ne zaman yaşayacak? Hiçbir fikrim yok.
Onları bir araya getiren ve bu şekilde tutan şey, meğer menfaat imiş.
İşte böyle bir ortama doğan / gelen kimselerin birçoğu aynı sonu yaşıyor, paylaşıyor.
Minibüs yolculuklarından biliyoruz: “Köşeyi dönünce inecek var." O noktaya kadar hepimizden daha dindar, samimi ve dava ehli görünüyorlar. Kimseyi beğenmiyor, herkesi yetersiz buluyorlar. Köşeyi dönünce de iniyorlar. Yine baş başa, biz bize kalıyoruz. Bu bahisle ilgili sayısız şahitliğe sahibim.
Böyle kimseler emeğe ve fedakârlığa da hürmet etmiyor ne yazık ki. İnsanların alın terini zimmetlerine geçirmek konusunda pek mahirler.
***
Bir kul hakkı vardır, bir de hassasiyet. Örnek verelim: Arkadaşlarla çekindiğimiz ve güzel çıktığımız bir fotoğrafı paylaşıyoruz. Peki, diğerleri nasıl çıkmış? Ona da bakmamız gerekiyor. Belki birinin ağzı şöyle, gözleri böyle çıkmıştır. Beğenmediği bir görüntü olmuştur o. Evet, hassasiyet.
Kampanya malum. Vatandaş dolar bozduruyor. Böylece tepkisini, tavrını ortaya koymuş oluyor. Öte yandan, mevcut iktidar döneminde ihya olan birçok muhafazakâr tüccarın servetini yurt dışına taşıdığını biliyoruz. Birincisi hassasiyet, ikincisi ise kul hakkıdır.
Haysiyet demişken. Paralel yapıya elbette karşıyız. Bu düşüncemizi defalarca ve açık bir biçimde gösterdik. Paralel yapı bahanesiyle, onların üzerinden kendi beceriksizliğini, kirini aklamaya çalışanlara da karşı olmalıyız. Hassasiyet ve hakkaniyet bunu gerektirir çünkü. Kime diyoruz? Kendimize söyleyelim:
***
Bereketten bahsediyorduk, buraya nasıl geldik?
Birbirimizi sahiden seviyor muyuz? Cevap için sosyal medyaya on dakika bakmak yeterli sanırım.
Bazen yenilmeden kaybedersiniz. Daha ağır ve yıkıcı olur bu. Bir de kazandığınız halde kaybetmek var. Neredeyiz acaba? Hasan Özlen'in bir dizesini misafir edelim buraya:
(Kusursuz Talan, Hece Yayınları, sayfa 34.)
Bereket nasıl bir şeydir? Dua ederken, çoğunlukla kendimiz için isteriz. “Günahlarımı affet, bana yardım et" gibi. Bereket bahsine gelince iş değişir ve kendiliğinden şöyle olur: “Rabbim, bereketini üzerimizden eksik etme." Bir iken bin oluruz böylece. Ne güzel.
Özetle: Kul hakkı ile bereketin ne ilgisi olabilir? Bunu biraz düşünelim.