Yalnızca edebiyatın, siyasetin, ticaretin peşinde olamayız. Ben sanatıma, kazancıma yahut oy oranıma bakarım diyemeyiz. Evvela bir şahsiyet olarak temayüz etmeliyiz. Önce şahsiyet, hemen ardından meziyet.
Vatana ve vatandaşa ihanet suçunu işleyenlerin bir kısmının durumu budur. İnançtan, bağlılıktan, muhabbetten ziyade kişisel hırsları ve şahsî hesapları onları bu hale getirmiştir. Bunların ihtiraslı kimseler olduğunu görüyoruz. Yükselmek için hiçbir insanî ve islâmî engel tanımayan, haset eden, başkasının nasibini kıskanan. Bizim duruşumuz bellidir ve şudur: “Sana verilmeyen bir şeyden dolayı elem duyman ve üzülmen, bunun Allah'tan olduğunu bilmemenden ileri gelir." (Ataullah İskenderî)
Ona o imkân verilirse, biliniyor ki insanları üzecek, gönülleri yıpratacak. Kendisi gibi olanların önünü açacak. Hakkaniyetli ve adaletli davranmayacak. Memleketin hayırlı evlatlarını ziyan edecek. Emekler zâyi olacak. Bundan dolayı verilmiyor. Biz buna 'ilâhî denge' diyoruz.
***
Şahsiyet nedir? Silik Fotoğraflar'dan ilham alarak, onlarca cevaptan birini verelim:
(Orhan Okay)
Şahsiyet nedir? İtimat ehli olmaktır. Yalanla arkadaşlık kurmamaktır. Dünyaya tenezzül etmemektir.
Yağmur dünyanın her yerine aynı dilde yağar. Güneş hep aynı anlama gelir. Toprak daima topraktır. Fakat insan başkadır. Toprağı kıymetli yapan, yağmuru rahmet bilen, suya azizlik pâyesi veren insandır. Her birimiz bir âlemiz. Eşref-i mahlûkat. Şahsiyet, bunu bilmek ve ona göre yaşamaktır.
Meziyet nedir? Sağlam karakter, iyi vasıf. Demek oluyor ki, şahsiyet ile meziyet birbirini tamamlıyor. İki ayağımız gibi. Biri yoksa aksarız, istediğimiz şekilde yürüyemeyiz.
Meziyet nedir? Abdülhâlik Gucdüvânî Hazretleri'nin vasiyetinden alıntı yapalım: “Bütün hallerinde ilim, edep ve takvâ üzerine ol. Dünyaya ve onu sevenlere aldırış etme. Bedeninden çok gönlünü mamur et. Amelin halis, duan içten ve elbisen gösterişsiz olsun. Hakk'ı arayan kimseyi yoldaş edin." (Reşehât, sayfa 62) Özellikle eski âlimlerin hayatlarını okurken karşımıza çıkar:
Meziyetin en güzel karşılığıdır bu.
***
Dere yataklarından, deniz kıyılarından topladığım renkli taşlara bakıyorum. Biz dünyadan gideceğiz, onlar kalacak. Bu kadar basit.
Talih ile talihsizliğin arası birkaç adımdır. Belki daha kısa. Kılpayı kaçırdığımız şeyleri düşünelim. Nihayetinde hayattayız ve yoldayız.
Mehmet Aycı'nın sürekli mırıldandığım bir dizesi var: “
" Sade ve etkili. Talihli olalım veya olmayalım; hayat yorucudur, yorar.
Talih derken neyi kastediyoruz? Buraya kadar yazdıklarımızı tekrar okuduktan sonra cevap verelim: Milletten, memleketten yana olmak ve kendi insanını sevmek büyük bir talihtir. Bu bizim inancımız, kısmetimiz, kaderimiz.
İhtiras selinden kendini koruyandır. Derdi, davası olandır.
Talihli insan, dondurucu soğuklarda bile fitne ateşine dönüp bakmaz. Kötü niyetli kimselerin kendisini kullanmasına müsaade etmez.
Bütün bunların bize söylediği şey: Şahsiyet ve meziyet, insana verilmiş en kıymetli nimetler arasındadır. Bilenlere selam olsun.