|
Elin nerede elin

'İki toptan fazlası olmaz küçük hanım. Daha havalar ısınmadı.'



Sizce 8 yaşımdaki kızım 'havalar ısınmadı' cümlesini bir mazeret olarak kabul eder mi? Elbette etmedi.



Geçen Pazar, yılın ilk dondurması için bir kafeye oturduk. Pazarlığı en sonunda 'üç top dondurma artı bol miktarda sos' olarak bağlayabildik. Dondurma tezgahının önüne gitti. Kırmızı, sarı ve pembe renkli olmak üzere seçti dondurmalarını. 'Rengarenk di mi baba?' diye sorup yumuldu.



Kızımın renklerle kurduğu iletişim her zaman üst düzeyde olmuştur. Neredeyse bebekliğinden beri resim yapmasından mı kaynaklanıyor, tıpkı babası gibi gördüğü her şeyi iflah olmaz bir tutkuyla gözlemlemesinden mi bilmiyorum. Daha 3 yaşındayken 'bu yavruağzı, bu şeker pembesi, bu şampanya, bu asker yeşili' falan diyerek beni hiç bilmediğim, görsem tanımayacağım renklerden haberdar ederdi beni.



Dondurmalardan sonra her zaman yaptığını yapıp masaya bir kağıt koydu, kalemlerini çıkardı ve bir bahar resmi yapmaya koyuldu. Bense bir kafede her zaman yaptığım gibi etrafı gözlemeye koyuldum. Enteresan bir durum yoktu ortada. Üsküdar'ın genç ve mutlu çiftleri, çekirdek aileleri falan. Nizami garsonlar, nizami siparişler. Her şey bir kafenin olağan sıkıcılığı ile ilerliyordu.



Sonra bir şey oldu.



Kafenin kapısından, bir elleri bastonlarında, diğer elleri birbirlerinde bir kör çift girdi. (Aşırı duyarlı okur için not: Doğrudur. 'Kör' yerine 'görme engelli' demem gerektiğini biliyorum. Ama Allah aşkına söyleyin, 'görme engelli bir çift' desem ne çeşit bir hikaye olur bu anlattığım?)



İki esmer, yorgun, görmeyen insan. Daha doğrusu gören, fakat görmek için bizim gibi gözlerini kullanmak zorunda olmayan iki insan.



Anlatmayı deneyeceğim size bu hikayeyi.



Hemen yanımızda bir masaya oturdular. Her ikisini de görebilmek için biraz değiştirdim oturuşumu. İki çay söylediler. İki sigara yaktılar. Bir elleri sigaralarında, diğer elleri birbirlerinde... Bu nokta aslında 'gözleri gözlerinde' cümlesini yazmam gereken nokta. Ama yazamıyorum. Zira gözleri derin ve bilinmez bir boşlukta.



Çayları geldi. Elleri bir an için ayrıldı. Her yudumdan sonra masanın üzerinde yeniden ellerini aradılar. Buldular, tuttular.



Kızım resmini gösterdi. Çiçekler, ağaçlar, banklar, salıncaklar, sonra yine çiçekler... Elindeki bütün renkleri kullanarak baharın hakkını veriyor. 'Güzel olmuş' dedim. 'Daha bitmedi ki, limonata arası verdim' oldu cevabı.



'Eh, madem yılın ilk dondurmasını yedin, ilk limonatasını da içebilirsin' dedim. Biraz lafladık. 'Gerizekalı' tabirinin niçin sadece şeytan için kullanılabileceğini anlattı bana uzun uzun. Sonra resmine döndü.



Bu arada yan masada işler değişmişti. Sesler biraz yükselmiş, ortam biraz gerilmişti. Belli ki bir mesele çıkmıştı aralarında...



Sonra bir şey oldu.



Kız elini, yani delikanlının hayata tutunduğu tek şeyi çekiverdi. Delikanlı afalladı. Masada eliyle kızın elini aradı, bulamadı. Tekrar hamle etti. Aradı. Bulamadı. Hafifçe doğruldu. Eliyle kızın kolunu buldu. Oradan eline ulaşmaya çalıştı. Kız elini çekti. Delikanlı yerine oturdu. Ellerini kavuşturdu. Derin bir iç çekti. Bakışları boşluktaydı. Sanki bir şey var ve onu görmeye çalışıyor gibi boşlukta.



Eliyle arandı. Masadaki paketi buldu. Bir sigara yaktı.



Sigara bittiğinde elini son kez ve büyük bir umutsuzlukla masaya koydu. Masada küçük hareketlerle diğer eli aradı. Bulamayacağını düşündü. Son bir hamleyle biraz daha ileriye uzandı. 'Kızın eli masada abisi, biraz daha ilerde' diye seslenmek istedim. Vazgeçtim. Delikanlı biraz daha ileriye ilerledi eliyle. Diğer elin parmaklarını buldu. Bekledi. Kız çekmedi elini bu kez. Bir çeşit hırsla, bir çeşit özlemle, bir çeşit pişmanlıkla kavradı kızın elini delikanlı. Sıktı, sıktı, sıktı...



Kızıma döndüm. Resmine baktım. 'Bu iki çiçek niçin bu kadar yan yana kızım?' diye sordum. Durdu. 'Çünkü birbirlerini çok seviyorlar. Ayrılmak istemiyorlar. O yüzden işte' dedi.



Bahar gelmişti İstanbul'a. Diyete rağmen bir limonata da ben söyledim. Naneli.


#bahar
#Dondurma
#İstanbul
8 yıl önce
Elin nerede elin
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi