|
Pelvan Dede

Vakti zamanın bir zaman da ötesinde, ben diyeyim Fergana Vadisi'nde, siz deyin Urumeli'nde, beriki desin Anadolu'da bir şeyh efendi yaşarmış. Dergâhını bir dağın eteğine, bir suyun ucuna kurmuş ki gören 'maşallah' edermiş. Zikir ile, fikir ile, aşk ile ve muhabbet ile günler günlere eklenir, şeyh efendinin müritleri cezbeden cezbeye, halden hale geçerlermiş.



Dergâhın bir müridi varmış ki 'Pelvan Dede' derlermiş namına. Anlatılır ki Pelvan Dede gençliğinde sırtını yere vurmadık gâvur, kündeye getirip de çapraz bağlamadığı Müselman kalmamış. Vaktaki rüyasına bir pir gelmiş. Diyesi olmuş ki 'hey Pelvan, gâvuru, Müselmanı yenmek kolaycadır. Ya nefsin sırtını ne zaman çalacaksın taşa?'



Ol rüyadan sonra güreş tutmayı bırakmış Pelvan Dede. Çok dergâha girip çıkıp çok pîre hizmet etmiş. Lakin aradığını bulamamış hiçbirinde. Ta ki iştecik şol dergâhın biricik gülünü görenecek. O gün teslim olmuş ve dahi diz kırıp el öpmüş ve dahi tövbe tarikat alıp kıyl ü kâli tamam etmiş. Hay demiş dönmüş, Hu deyip yanmış. 35 yıldır dergâhın kapısına Kıtmir olmuş.



Dergâhın gencecik bir müridi de var ki adına 'Ateş Molla' derler. Hind'de m'ola, Sind'de m'ola, Bağdat yoksa Şam'da m'ola çok medresede çok müderristen çok dersler almış. Usul de okumuş asıl da, bâb da okumuş fasıl da. Arabî'yi Farisî'yi bildikten sonra gâvurcuk dillerinin dördünü beşini de tamam etmiş ki gören 'Sübhanallah, Bârekallah' diyesi.



Diyeceksiniz ki 'kalemin ve kelâmın ehli bir delikanlıdır Ateş Molla. Şol dergâhta n'işlese gerek?'



Ateş Molla'da kibir olduğunu gören müderrisi 'hele sen bir dergâhın hizmetine giresin. Giresin ki az yontulasın, yontuldukça doğrulasın' demiş. Ateş Molla da böylece düşmüş ateşe.



Geceler Hay ile, gündüzler Hu ile geçip gidedursun, günlerin birinde şeyh efendinin bir ahbabına bir emanet yollaması icap etmiş. Emaneti Pelvan Dede'ye vermiş, yanına da Ateş Molla'yı yoldaş kılmış. Kafada külah, ayakta çarık, sırtta çıkın, elde teber düşmüş iki derviş yola.



Az mı gitmişler uz mu, çok mu gitmişler az mı orasını anlatan da bilmez. Zaten anlatan bilse anlatmaz. 'Âşık söyler, arif susar' denmiştir de boşuna mı denmiştir bakalım?



Yolda Pelvan Dede sormuş, Ateş Molla anlatmış. 'Hele bir de kurban olduğum İbrahim Peygamber'i anlat ki ateş nasıl göl olmuş' demiş sormuş, 'hele bir de yiğitler yiğidi Ali'nin Hayber cengini anlat ki bilek' demiş sormuş Pelvan Dede. Ateş Molla anlattıkça coşmuş, coştukça 'vay ki ben ne çok bilirmişim' demiş içinden. Yalan da yokmuş hani. Çok bilirmiş Ateş Molla. Az bilirmiş Pelvan Dede. 'Çoğu azdan, azı çoktan bilmek ya nicedir?' diye sual ederseniz cevabım yoktur, bilesiniz.



Nerede bilinmez, yürürken yürürken suyu belden aşkın bir nehre kavuşmuşlar. 'Ya Allah' edip karşıya geçeceklerken ağaçların arasından gençliğine doyulmaz, maral görse marallığından utanır bir kız çıkmış. Demiş ki 'ah yoluna kurban olduğum dervişler. Yüzme bilmem ben, karşıya geçmezsem hiç olmaz. Bi yol beni karşıya geçirseniz de size hayır dua etsem.'



Ateş Molla'nın az bir adım geri gittiğini gören Pelvan Dede, 'bin kızım sırtıma' demiş. Eh, kocasa da koca Pelvan, vaktiyle dünyayı kaldırmış, bir avuç kızın ağırlığı ona ne etsin? 'Hop' demiş geçirmiş karşıya kızı. Hayır duasını da almış.



Pelvan Dede'yle Ateş Molla epey bir vakit daha yürümüşler. Sonunda dayananmış molla. Demiş ki 'sen ki bir dervişsin. Mahremin olmayan bir kızı nasıl sırtına alıp da nehri geçirirsin?'



Pelvan Dede gülümsemiş. 'Ah be evlat' demiş, 'ben sırtıma aldığım kızı çoktan indirdim amma görürüm ki sen hala sırtında taşırsın onu.'



Az daha yürümüşler. Ateş Molla'nın aklına nereden okuduğunu bir türlü hatırlayamadığı, okuduğunda da hiç beğenmediği bir cümle gelip yerleşmiş: 'İnsan bilmeye bu hayat hakkında hiçbir şey bilmediğini bilerek başlar.'


#Fergana Vadisi
#Dergâh
#Anadolu
7 yıl önce
Pelvan Dede
Medeniyet hamlesinin şartı: Kurucu dil Osmanlıca
Nisan yağmurlarında sırılsıklam
İstihare yapmak mı yatmak mı?
Tevradî bir mitin Kur’anî bir kıssa ile tashihi
i-Nesli anlaşılmadan siyaset de olmaz, eğitim de…