Avrupa topraklarında yaşanan mülteci dramına şahitsiniz. Her şey gözlerinizin önünde oluyor.
Danimarka Parlamentosu, mültecilerin para ve değerli eşyalarına el koyma kararı aldı. Hollanda, mültecileri gemilere doldurup Türkiye'ye göndermeyi tartışıyor. Avusturya hükümeti daha insaflı, göçmenleri zorla ama uçağa bindirerek geri gönderecek! İsveç, 80 bin mülteciyi sınır dışı etmek için hazırlıklara başladı.
Alman siyasetçi Frauke Petry, polisin mültecileri gerektiğinde silah kullanarak vurmasını istedi.
Yunan askerleri, mülteci botlarını batırıp, göçmenleri ölüme terk ederken görüntülendi. İtalya, Akdeniz'de mülteci botlarının batması için adeta dua ediyor.
Almanya Baden-Württemberg mülteci kampı başta, Avrupa'daki bir çok mülteci kampında tecavüz ve fuhuş vakalarının arttığı rapor edildi. Hepsi gözlerimizin önünde yaşanıyor.
Tüm bunlar bize iki şey hatırlattı:
İspanya/Endülüs'te Müslümanları ve Yahudileri, zorla topraklarından çıkarma hareketi
Ve, İkinci Dünya Savaşı'nda, Hitlerin toplama kamplarında Yahudilere yapılan
.
Avrupa, mülteci sorunuyla birlikte sanki genlerinde gizlenmiş günahlarını yeniden hatırlıyor ve ortaya çıkarıyor. Göçmenlerin beklediği barınma noktaları birer toplama kampına dönüştü. Çocuklar çalınıyor, zorla alınıyor, organ mafyasına, evlatlık arayan Avrupalılara satılıyor, seks kölesi yapılıyor.
Belki de meşhur Buchenwald ya da Auschvits toplama kampları, Yunanistan'da, Slovenya'da, Avusturya'da, İtalya'da, Danimarka'da mültecilerin kaldığı kamplardan daha temiz, daha düzenli, daha sağlıklıydı. Ne de olsa Alman disiplini ile inşa edilmişti eski kamplar! Şimdiki kamplarda, en temel insan hakları, yaşam hakları, beslenme, sağlık ve barınma hakları ihlal ediliyor.
Sizler, tüm bu kavramları dünyaya gururla anlatan, Aydınlanma döneminin varisleri olduğunu söyleyen aydınlar, her şey yaşanırken sessizce izliyorsunuz. Gidip bu kamplara bakmayı aklınızdan geçirmediniz bile.
Eğer, Avrupa'nın haricinde bir ülkede olsaydı bu kamplar, orada mültecilere tecavüz edilseydi, çocukları çalınsaydı, zorla sürgünler edilseydi, heyetler gönderir, manifestolar yayınlar, dünyayı ayağa kaldırırdınız. Oysa her şey sizin topraklarınızda oluyor ama sessizsiniz.
Avrupa yeniden farklı dinlere, kültürlere ve 'ötekilere' karşı Engizisyon bayrağı açmak üzere. Sizler ise tavırlarınızla Alfred Rosenberg'i mutlu ederken, sanırım Descartes, Kant, Rousseau, Locke'yi mezarında huzursuz ediyorsunuz.
Geçmiş dönemde yaşananları hatırlayınız. Bosna'daki insanlık dramına, Hanry Levy'den başka kim ses çıkarmıştı aranızda?
Şu anda
1.5 milyon, Lübnan'daki
kamplarında onbinlerce Filistinli, Auschvits kampı benzeri şartlarda esir gibi yaşarken, sessiz kaldınız. Sayenizde, İsrail hükümeti her gün BM kararlarını hiçe sayarak, yeni Filistin topraklarını işgal ediyor, insanların ölümüne neden oluyor.
, halkın oylarıyla seçilmiş Cumhurbaşkanı
askeri darbe yapan Sisi'ye ses çıkarmadığınızda, onu kırmızı halı ile karşılayan
bir güvence vermiş oldunuz.
kimyasal silahlarla çocuk öldüren
ve ona destek veren İran'a tepki vermediğinizde, bu, Versay Sarayı'nda,
büyük bir mutlulukla karşılayan Hollande'a cesaret verdi.
Her gün ülkemizde terör estirip, çocuk öldüren PKK'yı, Avrupa'da 'bağımsız Kürt hareketi' diye överken, hangi vicdan sizi rahatlatıyor?
Kısacası, 21. Yüzyıl'da, Müslümanların yaşadığı tüm drama, tüm sorunlara gözlerinizi yumup, kulaklarınızı tıkadınız. Zaten siz her zaman, bu toprakları bilimsel laboratuvar, insanlarımızı da bir denek gibi gördünüz.
Ancak sizler, 21. Yüzyıl'ın yeni Reconquista ve Holokost'u yaşanırken, bunun suç ortağı, yardımcısı olarak anılacağınızı unutmayın.