Uzun yıllar oturduğunuz bir evi taşıdınız mı hiç? 'Bir kamyon ancak tutar' diyorsunuz ama eşyaları yüklemeye başlayınca anlıyorsunuz, meğer iki kamyonluk eşya birikmiş de farkında değilsiniz.
Yaklaşık yüz yıldır aynı evde oturuyoruz. Odaların şekli şemali değişti ama ilk defa bu denli köklü bir değişim yapacağız.
Bürokratik oligarşiden şikayetçi olanlar için bulunmaz bir fırsat. Çünkü bizim evde taşınırken, eskimiş ya da gereksiz eşyaları atardı annemler. Yeni eve temiz, kullanılabilir, bozulmamış eşyaları götürür, bir de yeni eşyalar alırdık.
Şimdi tüm kurumlar elden geçecek. İşlemez olanı var, köhnemiş olanı var, yenilenmesi gerekenler var, tamir edilmesi gerekenler var… Devlet bürokrasisinden bahsediyoruz. Devleti yeniden kurgulamak, sistemini değiştirmekten bahsediyoruz. Önemli.
Sayısını kimse bilmiyor ama, iki binden fazla kanunda değişiklik yapılacak. Hangi kurum nereye bağlı, nasıl atama yapılacak, nasıl işleyecek… bunların çoğu kanunla ve ona bağlı yönetmeliklerle düzenlenmiş. İki bin kanun demek, on binlerce yönetmelik ve mevzuat değişikliği demek aynı zamanda.
Bu değişim projesini kim yönetecek bilmiyorum. Ancak hayati derecek önemli bir proje yönetecekler. Belki de bundan sonra yüz yıl çalışacak bir sistem olacak.
Yeni düzenleme yaparken en başta çok önemli genel prensipler belirlemek gerekir. Bürokratik oligarşiden Ecevit de, Özal da, Erdoğan da şikayetçiydi. İlk ikisi bu sistemi çok değiştiremedi. Ancak
Yapılacak kanuni düzenleme, “Bu kurum Başbakan yerine, Cumhurbaşkanı'na bağlıdır” diye lafzi bir düzenleme olursa, oligarşinin gücü devam eder ve hiçbir şeyi değiştirmemiş olursunuz. Ancak bu kanunu değiştirirken, kurumların yapısal reformlarını gerçekleştirecek düzenlemeyi de yaparsanız, o zaman işte ideal bir bürokrasi kurar ve onun oligarşik bir güç olmasını da engellemiş olursunuz.
Stratejik olarak, bir kurumun başına kendi siyasi görüşünden bir yönetici atamak, bürokratik oligarşiyi kırmak anlamına gelir mi? Ya da o kurumun maksimum verimle çalışmasını sağlar mı? Bence hayır.
Bir kurumu yeniden yapılandırırken, Türkiye'nin ve dünyanın çok hızlı değişen şartlarına uyum sağlayacak şekilde dizayn etmedikten sonra, yöneticinin değişmesi çok şey ifade etmez. Onlarca kurum ismi verebilirim böyle. Yöneticileri değişmesine rağmen, yapısal sorunları nedeniyle halen dünyanın, hatta Türkiye'nin gerisindeler.
İlk yıllarda hatırlıyorum, Erdoğan ve diğer yöneticiler, kurumların başına birini atarken, kılı kırık yaran bir titizlikle hareket ederlerdi. Şimdi bu hassasiyet çok azaldı maalesef.
Bu nedenledir ki, kurumlarda verimlilik, üretkenlik, rekabet şartları çok geriledi. Zira tüm kurumlar, başlarına atanan yöneticiye göre pozisyon alır, renk değiştirir ve ona göre bir performans gösterir.
Özetle, kişi merkezli bir sistem bugüne kadar süre geldi. Oysa kişilerden bağımsız, dünya ile rekabet edecek bir kurumsallaşmaya ihtiyaç var. Yani her kurumun Cumhuriyet'in 100. Yılı hedefi olması, kurumsal olarak bir hedefe ulaşmaya çalışması ve bunu başaramayan yöneticilerin de hesap vermesi gerekir. Bu olmadı.
Şimdi bunu yeniden kazanacak bir fırsat elimize geçiyor. Evi taşıyoruz. Eskimiş eşyalardan kurtulalım, arızalı olanları tamir edelim ve yeni, güzel eşyalar alalım.