|
Yalnız Kudüs
KUDÜS


Sabah vakti, Selahaddin Eyyubi'nin Kudüs'e girdiği, Zehra kapısından içeri giriyoruz.


Kadim şehrin, binlerce yıldır biriktirip bugüne getirdiği tarihi hissetmek için duvarlara ellerimi sürüyorum.



Hüzün var, acı var, özlem var, heyecan var, kutsiyet var…



Eski şehrin sokakları boş. Bir ıssızlık sarmış etrafı.



Mescid-i Aksaya giden yollarda bir yalnızlık var.



Dükkanlar henüz açılıyor. Öğrenciler yorgun adımlar, isteksiz ruh haliyle okula gidiyorlar.



Yorgun yüzler, düşünceli bakışlar, çizgileri derinleşmiş gözler, etrafta dolaşıyor.



İsrail son dönemlerde uyguladığı güvenlik politikalarıyla Doğu Kudüs'te ticaretin, dini yaşamın, ziyaretlerin çok azalmasına neden olmuş.



Sokaklarda hissediyorsunuz bunu.



İŞGAL ASKERİYLE KARŞILAŞMAK NASIL BİR DUYGU?


Selahattin caddesindeyim.



Osmanlı'nın Kudüs'e verdiği önem ve saygının izleri var her yanda. Mescitler, hanlar, çeşmeler, minberler, namaz kılma sahanlıkları…



Ay yıldız işlemeleri, Padişah tuğraları, çinilere işlenmiş sözler, vitraylar, mozaikler…



Mahzun geldi nedense hepsi bana. Mahzun ve yalnız.



Bir zeytin yaprağı koparıyorum. Bir avuç toprak alıyorum yerden.



Kudüs kokuyor, tarih kokuyor, Müslüman kokuyor.



Mescidin ana avlusuna girerken birden kalp atışlarım hızlanıyor. Hem Kubbetü's-Sahra'nın o muhteşem görüntüsü uzaktan beliriyor, hem de girişteki İsrail askerleri.



O kutsal saydığınız mabedinizin kapısında işgalci bir askeri görmenin insanın kalbini nasıl daralttığını bilemezsiniz.



Buraya ilk gelen Türkiyeliler muhakkak o askerlerle tartışmıştır.



Ben de 1998 yılında ilk geldiğimde, bana kimlik soran askerle tartışmıştım, üzerime silah doğrultulmuşlardı.



Nedense hiçbir Türkiyeli o silahtan, o askerden korkmadı.



YALNIZ KUDÜS


Mavi, sarı çinilerin, altından kubbenin süslediği Kubbetü's-Sahra'nın karşısındayım nihayet.



O kadar yalnız ki…



Avlusu bomboş. Bir taşın üstünde oturup, Kudüs'ün yüreğimi burkan yalnızlığını izliyorum. Sarılmak, kucaklamak, 'mahzun olma, yalnız değilsin' demek istiyorum.



Ama yalnız işte. Yalnızlaştırılmış.



Mescid-i Aksa'ya doğru giderken, bir grup İsrail askeri daha çıkıyor karşıma. Yolumu değiştiriyorum, başımı çeviriyorum, gözümü kapatıyorum ama oradalar işte. İşgal askerleri orada, Mescidin tam önünde.



İSRAİL ZULMÜ


İster Birleşmiş Milletler kararlarına, ister üç dinin kurallarına, ister evrensel insan haklarına göre değerlendirin, İsrail'in Kudüs'te ve tüm Filistin'de uyguladıkları suçtur, günahtır, ihlaldir.



Ama kimse bir şey yapmıyor. Mescitten sadece 15 kilometre öteye gittiğinizde, utanç duvarlarıyla insanları birbirinden ayıran bu devleti, BM bile durduramıyor. Bununla da kalmıyor, yeni yerleşim yerleri açarak, 1948'den beri adım adım sürdürdüğü işgaline devam ediyor İsrail. Ses çıkaran yok.



El Halil'de, bölünerek işgal edilmiş camiye girmek için askerlerin aramasından geçmek zorundasınız. Oradan pazara gitmek, evinizden çıkıp fırına gitmek isteseniz, o utanç verici, aşağılayıcı aramalardan, x-ray cihazlarından geçmek zorundasınız. Sokaklar, Pazar, çarşı bu yüzden ıssız.



TÜRKİYE YOKSA KUDÜS DAHA DA YALNIZLAŞIYOR


Kudüs'tekiler, Türkiye-İsrail anlaşmalarının sonuçlarını, Hamas'ın son açıklamasını soruyor. Gündem oldu mu diye merak ediyorlar. Türkiye'nin o gün gündemi Erdoğan'ın medya konusundaki açıklamalarıyla başlayan tartışmalar olduğunu söyleyemiyorum.



Buranın gündemi, derdi, sorunu başka, sanırım dünyanın geri kalanının başka.

Türkiye'nin Filistin davasıyla, Gazze ablukasıyla ilgilenmediği her gün daha çok yalnızlaşıyor Kudüs. Buradaki insanların hissettiği budur.


'Dünyanın en büyük açık hava hapishanesinde, en büyük toplama kampında durum nasıl?' diye soruyorum. 'Gazze hiç bu kadar kötü olmadı' diyorlar. Mısır kapıyı kapatmış, tünelleri yıkmış, baskıyı arttırmış. İsrail ablukayı arttırmış, içeriye giren temel ihtiyaç maddelerinin geçişini zorlaştırmış, rast gele insan öldürmeleri çoğaltmış.



Gazze iki taraftan sıkıştırılan mengene arasında kalmış gibi can çekişiyor adeta. Günde 18 saat elektrik kesintisi, benzin kıtlığı, alt yapının daha da kötüleşmesi oradaki halkı artık hayattan bezdirmiş. Yıllardır direnen Filistin halkı, tükenmişliğin eşiğinde.



Sanırım tüm bu gerçekler, zorluklar, sıkıntılar Hamas'ı son açıklamaya itti. Buna reel politiğin acı gerçeği denir. 1967 sınırlarına dönmeyi kabul etti, İhvan ile yollarının ayrıldığını, Yahudi halkını düşman gibi görmediğini, işgalci Siyonizmle savaştığını söyledi.



Sanırım böyle bir açıklama yapmak Hamas için çok zor olsa gerek. Ancak bu açıklamayı yapmak, önceki tezlerin bir kısmından vazgeçerek, İsrail ile bir arada yaşamak zorunda kalındığının kabulüdür.


Kudüs'ün yalnızlığı, birbirine düşen, bölünen, düşmanlaşan İslam dünyasının ortak utancıdır.


KUDÜS'Ü YALNIZ BIRAKMAYIN


Buraları boş bırakmayın, gelin. Malatya Yeşilyurt Belediyesi şiir, makale yarışması yapıp kazananları düzenli olarak buraya getiriyor. Güzel bir uygulama. Gelen herkes Kudüs'ün yalnızlığını, işgali, ümmetin parçalanmış halini daha iyi görüyor. Keşke her belediye böyle bir şey yapsa.



Ben ne zaman bu gölgelere gelsem, hüzün basar. Bir umut olarak, bir ağabey olarak görülen Türkiye'den beklentiler her defasında eziyor beni. İslam dünyasının bölünmüş, parçalanmış, yozlaşmış, cehalete sürüklenmiş hali yüzüme vurur buralarda.



Sonra Türkiye'de tartışmalara, arkadaşlarımın yaptıklarına, insanların birbirini düşmanlaştırmasına bakıyorum… hüznüm ve yalnızlığım daha da artıyor. Tıpkı Kudüs gibi.


#Kudüs
#Selahaddin Eyyubi
#Hamas
#İsrail
7 yıl önce
Yalnız Kudüs
Evvelbahar
Siz hiç “ayben”e para gönderdiniz mi?
Irak: Kurtların sessizliği…
Direniş meşrudur, tükür kardeşim
Columbia’da ‘Filistin’le Dayanışma Çadırları’