|
Başbakan Erdoğan: Başımıza her şey gelebilir
Çözüm Süreci Türkiye'deki egemenlik aktörleri ve ittifakların normalde pek görülemeyen karanlık yüzünü ve işbirliklerini ortaya çıkaran şiddetli bir mücadele alanı oldu.

Hafıza-i beşer nisyanla malüldür.

Gelin o aman biraz hafıza tazeleyelim.

Aralık 2012'de dönemin Başbakanı Sayın Erdoğan TRT ekranlarında şöyle tarihi cümleler sarf etmişti.

"Ben risk alıyorum, müsteşarım risk alıyor. Başına her şey gelebilir. Görüştükleri kişiler malum. Ben siyasetçi olarak bu görüşmeyi yapamam, ama onların eli ayağı durumu olan devletteki temsilcileri vardır ve bunları yapar. Ada ile de görüşür, adanın kanaatlerini, düşüncelerini arar, sorgular. Neymiş, anlaşmalar yapılıyormuş. Adadaki bırakılacakmış, böyle bir şey sözkonusu değil. Bizler mesafe almak istiyoruz. Adayla görüşmeler halen var. Çünkü netice almamız lazım. Bunun ışığını görüyorsak adımı atmaya devam ederiz." (TRT, 28.12.2012).

Sayın Erdoğan bu çok önemli süreci ilk kez duyururken, seçimden yüzde 50 oyla çıkalı çok olmamış, yakınlarda da herhangi bir seçim de bulunmamaktaydı. Yani, polisleri yatağında vuran, askeri pusuya düşüren, sakallı insanları DAEŞ'çi diye infaz eden PKK'ya laf edemeyip, operasyonları erken seçime yoran Demirtaş'ın içi rahat olsun. (Bu arada bu "operasyon/erken seçim" söylemi, The Economist, paralel/Doğan medya ile PKK/HDP tarafından aynı anda, aynı cümlelerle piyasaya sürüldü.)

Bir sene öncesine gidelim...

7 Şubat MİT krizinden hemen evvel Başbakan'ın iki konutuna Emniyet İstihbarat Dairesi'nde mevzilenen paralelci emniyetçilerin koyduğu böcekler MİT tarafından bulunmuştu. Muhtemelen FETÖ bunu erken alarm saymış ve darbe yapmaya karar vermişti. 7 Şubat'ta Erdoğan'ın narkoz alacağı saate ayarlanmış şekilde Hakan Fidan gözaltına alınacak, tutuklanacak, Oslo görüşmeleri üzerinden açılacak vatana ihanet davasında Erdoğan yargılanacak ve siyaset emin ellere teslim edilecekti.

Yine zamanlaması manidar şekilde medya/STK ve akademileri denetiminde tutan liberal/sol aydınlar eş zamanlı olarak Erdoğan'la köprüleri atıyorlardı. Bu jiletçi aydınlar enteresan şekilde cemaatle yakın ilişki içindelerdi. Piyasaya yavaş yavaş "diktatörlük/otoriterleşme" söylemi bunlar tarafından sürülüyordu. "AK Parti ve Erdoğan 2011'e kadar iyi gelmiştir ama artık devletleşmiş ve yoldan çıkmıştır."

Erdoğan'ın TRT'de yaptığı "İmralı ile görüşülüyor" açıklamasının öncesi vardı. Belli ki MİT Oslo ve Silvan saldırısı sonrası "Biz bize çözüm" için Çözüm Süreci'nin altyapısını hazırlamış olmalı. Zira hemen pat diye olacak şeyler değil bunlar. Tahminen 2012 yılının yazında Leyla Zana'nın "Bu işi çözerse Erdoğan çözer" açıklaması yeni bir iklim yaratmış olabilir. Lakin yine belli ki bu zemin paralelci bürokrasiden gizlenerek döşeniyor.

7 Şubat MİT Darbesi ile çakışan bir diğer önemli gelişme de bölgenin en güçlü dinleme/kestirme sistemi olan Genelkurmay Elektronik Sistemleri Komutanlığı'nın Başbakanlığın 31 Ocak 2011 direktifi ile 1 Ocak 2012 tarihinde MİT'e bağlanmış olması. Paralel medyasının bu konuda şiddetli karşı kampanyasına 17/25 Darbesi sırasında "Erdoğan bu hafta kaçacak" diyen CHP Genel Başkan Yardımcısı Umut Oran da destek vermiş ve "Şehit sayımız arttı" diye bir soru önergesi sunmuş. (06.12.2012.)

Başbakanın dinlenmesi, GES'in devri, 7 Şubat Darbesi, Uludere faciası ve medyada itibarsızlaştırma operasyonunun başlaması da bu bağlamda düşünülmeli.

Yine tesadüf bu ya, 2012'nin yaz aylarında TSK'yı PKK'ya saldırtmak için bir hareketlilik var ve buna o anki bilgilerimizle anlam vermek mümkün değil. Assolistimiz Demirtaş "PKK Şemdinli'de 400 kilometrekarelik alanı ele geçirdi" diyor, cemaat güdümlü medya da Demirtaş'ın pasına "Böyle zavallı ordu mu olur" yayınları ile voleyi çakıyor. Bu medya baskısı karşısında hükümetin dayanması büyük başarı. Meğer o sıralarda Çözüm Süreci için çok önemli adımlar atılıyormuş. Biz bilmiyoruz, ama kılcal damarlara sızmış ekip belli ki biliyor.

Altı ay geriye gidelim...

Tesadüflerin bini bir para. MİT'in konutta ilk böcek aramasını yaptığı aynı gün ve GES direktifinin verilmesinden üç gün önce, 28 Aralık 2011'de Uludere faciası yaşanıyor. Fehman Hüseyin alakasız bir yerdeyken, cep telefonu Uludere'ye geçiş noktasında katırların sırtından sinyal veriyor.

Aslında Çözüm Süreci ve MİT odaklı bir darbe sürecini yaşadığımızı bilmiyoruz. FETÖ'nün devletin içine ne kadar nüfuz ettiğini, kimlerle ortak operasyon yaptığını da...

Erdoğan'ın kendisi ve Fidan için "başına her şey gelebilir" sözünü hatırlayalım.

Bu şartlarda ilk BDP Heyeti İmralı'ya 3 Ocak 2013 tarihinde gidiyor ve süreç başlıyor.

İlk açıklamayı birkaç gün sonra yapan Demirtaş'ın yüzü allak bullak.

Neden morali bu kadar bozuk ki?
#erdoğan
#pkk
#imralı
#hdp
9 yıl önce
Başbakan Erdoğan: Başımıza her şey gelebilir
İnsaf!
Dağ yürekli adamların büyük seçimine doğru
Demografik dönüşüm
Seçim bitsin, önümüze bakalım!
Yerel seçime ramak kala: DEM, Yeniden Refah ve İYİ Parti