|
Benim inancım, benim kararım...

Son birkaç yazıdır üzerinde durduğum “Sekülerleşme Tezi” ile son günlerin Diyanet tartışmalarının da yakından ilgisi var. Dün bu konuyu ertelemiş, Diyanet'e yapılan operasyonun nedenlerini araştırmaya çalışmıştım. Bunun, Suriye üzerinden Türkiye'nin dizayn edilmesi amacının bir parçası olduğunu, PKK/DAEŞ/FETÖ/Muhaberat aracılığıyla Türk/Kürt ve eşzamanlı olarak Sünni/Alevi fay hatlarını önce yaratmaya, sonra da kırmaya yöneldiklerini söylemiştim.



Lakin bu meselenin bir de ideolojik boyutu var ki, bu da “Sekülerleşme Tezi” ile açıklanmaya muhtaç.



Hatırlatalım, bu teze göre, bilim ve teknolojideki gelişmeler paralelinde dünya sekülerleştikçe, dinler etkisini kaybedecek ve Allah inancına gerek kalmayacaktı.



Bugün bu tezi savunan önemli sosyal bilimciler de artık pes ettiler. Kuzey ve Batı Avrupa için Kilise kurumu belirleyici otoritesini yitirmişti ama, bireysel düzlemde Allah'a inanç düşmediği gibi artmıştı. En çok sekülerleşen Avrupa ülkesi olan İzlanda'da Kilise'ye gitme oranı yüzde 2 iken, Allah'a inanma oranı yüzde doksana yakındır. Yani inanç ve din hiçbir yere gitmemiş, sadece farklı tezahürlere bürünmüştür.



Sekülerleşme Tezi, tabii sadece entelektüel bir tartışma olarak kalmadı ve hayatı doğrudan etkiledi. Aydınlanma ve modernitenin buyurduğu yaşam biçimi, yeni otorite olarak merkeze alındı ve buna uymayan tüm alternatif kültür/yaşam biçimleri gündelik yaşamdan kazınmaya çalışıldı. Mesela ülkemizdeki başörtüsü yasağının zihniyet temelleri buradan neşet etmektedir. İrtica tehdidi altında dindarların kamusal alandan uzak tutulması pratiklerinin hepsi de öyle.



Gördüğünüz gibi, içki nasıl ki şişede durduğu gibi durmuyorsa, yanlış zihniyetler de çeşitli kurumsallıklar içinde işlevselleşerek nesillere hayatı zehir etmekte, insanların ölmesine, köleleşmesine, radikalleşmesine yol açmaktadır.



İşte Sekülerleşme Tezi de bu büyük günahlardan sorumludur.



Şimdi; Diyanet'in itibarsızlaştırılma mühendisliğinin potansiyel alıcısı da Sekülerleşme Tezi'nin etkisi altındaki kesimler olmakta. Yani, sadece Batılı yaşam biçimleri ve değerler sistemini esas alan, bu şablona uymayan herhangi bir kesimi hemen mahkum eden bir üstenci anlayış ve çoğunluk cehaletten bahsediyoruz.



Evet, birileri Diyanet'e operasyon çekiyor ama, bunun alıcısı olan bir toplumsal kesim de var. Onların satın almadıkları bir durumda operasyondan bahsedilemezdi.



Mesela evlilik, boşanma, kürtaj, doğum kontrol, erkek ve kadının toplumsal rolleri, çocukların yetiştirilmesi gibi sadece kanunlarla belirlenemeyecek, suç/hak ikileminde bırakılamayacak (ahlaki öznel alanlar da içeren) konularda yaklaşımlar nasıl olmalıdır?



Diyanet'e operasyonda ikinci gün devreye giren Cumhuriyet gazetesi, “Diyanet'ten bir skandal daha” başlığıyla kürtaj konusunda bir fetvayı aşağılayarak sayfasına taşımıştı.



Kürtaj İslam dinine göre (diğer semavi dinlerde olduğu gibi) günahtır. Ama insanların günah işleme özgürlüğü de, kendisini bu kurallarla bağlamama özgürlüğü de vardır. İslam'a göre bunun cezası 212 gram altın olarak tesbit edilmiş. Cumhuriyet de buna skandal diyerek çarpıtmış.



Modern kanunlarımızda bunun suç olmaması, dini alanı, vahyi belirlemez. Mesela yalan söylemek, büyüklere saygısızlık da suç değildir. Ama bu onların günah veya ayıplanır davranışlar olmamasını gerektirmez.



Kanunlara hepimiz tabiyiz. Dolayısıyla kanunlarımız sadece tek bir değerler sistemine göre belirlenmemekte, toplumsal uzlaşmaya dayalı olmasına özen gösterilmektedir. Ama bir insan, Müslüman, Hıristiyan veya ateist olmayı seçmişse, kendi hayatını bu değerler sistemine göre yaşamak isteyebilir. Bu konuda kendisini gönüllü şekilde bir otorite/değerler sistemine bağlamaktadır ki, bu tercihin anayasa ve kanunlara değdiği nokta din ve vicdan özgürlüğü teminatıdır.



Yani siz, eğer belirli bir inanç grubunun kendisini tabi kıldığı ahlaki kuralları, yaşam biçiminizi merkez alarak aşağılıyor veya mahkum ediyorsanız, gönül rahatlığıyla faşist olmakla yüzleşmeniz gerekir.


#Sekülerleşme Tezi
#boşanma
#kürtaj
#doğum kontrol
#Diyanet
8 yıl önce
Benim inancım, benim kararım...
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset