|
Öküzün altındaki buzağılar o kadar fazla ki

Üstat Necip Fazıl'ın vefat haberini aldığımızda, nasıl bir üzüntüye kapıldık, tarife gelmez.



Ankara'da bir dergi çıkarıyorduk o zamanlar.



Hazırlanmakta olan yeni sayının kapağını değiştirdik.



Üstadın fotoğrafı ve ondan bir beyit yer alacaktı.



“Surda bir gedik açtık mukaddes mi mukaddes


Ey kahpe rüzgâr artık ne yandan esersen es!”


*


Derginin içi tipo basılıyor, kapak ofset.



Elimizde bilgisayar yok, Kızılay'da bir büroda iki mısra dizilecek.



Gittim dizgi bürosuna.



Kızlardan biri hemen yazarım dedi, dakika içinde çıkışı verdi.



Baktım ki fecaat.



Şurda

bir delik açtık…”

diye yazmış.



“Öyle değil, şöyle olacak”

dedim.



Sakız çiğneyen kız

“Ha delik ha gedik, ne fark eder?”

demesin mi?



*


Şaka yapar gibi bir hali yoktu, gayet ciddi söylüyordu.



Necip Fazıl vefat etmiş, kız ne fark eder diyor.



Ben sanıyordum ki o mısraları herkes bilir.



En azından yazıyla çiziyle uğraşan, bütün gün dergiler kitaplar için dizgi yapan biri.



Öyle değilmiş.



Üstada yapılmış büyük saygısızlık karşısında susmak olmazdı ama benim acelem vardı, matbaa bekliyordu.



Doğrusunu yazdırıp çıktım.



«



Şu işe bakın ki yıllar sonra tekrar aynı mısraları değiştiren birine rastladık.



Üstelik sakız çiğneyen topuzlu kız gibi cahillikten değil, başka bir şeylikten.



*


Üstat 'rüzgâr' yerine 'fırtına'' deseymiş, daha iyi olurmuş.



“Ey kahpe fırtına demek belki daha iyi olur ama bir hece fazla oluyor”

diye şerh düşüyor.



Bak sen…



Demek bir hece artacağını hemen fark edilebiliyor.



Bravo.



Peki, o halde ne diye sonrasını bütünüyle değiştiriyor, araya reklâm alan diziler gibi o muhteşem beyti darmadağın ediyorsun?



*


“Surda bir gedik açtık mukaddes mi mukaddes;


Ey kahpe rüzgâr Yezid'lerin, Haccac'ların, Tiran'ların estirdikleri, gelip geçici, sun'i rüzgârlar, hangi taraftan esersen es!..


Surda gedik açıldı bir kere Allah'ın izniyle: fetih yolu göründü!”


El insaf…



Kol insaf…



*


Bu arada bir noktaya açıklık getirelim.



Bazıları o mısraları

“Sakarya”

şiirinden bir bölüm sanıyor.



Fena halde yanılıyorlar.



Sakarya Türküsü'nden değil o mısralar.



*


Çarpıtılan o mısralarda geçen 'sur' ile Diyarbakır'ın ilçesi 'Sur' arasında bağlantı kuran Turgay Güler'e Ahmet Hakan tepki gösterdi.



Diyor ki:



“Haksızlık etme, cımbızlama yapma, sallama yapma, öküzün altında buzağı arama.”


Yani, tesadüfün iğne deliği.



Her sözüne kırk tane mesaj yükleyen kişi, o mısraları öylesine söylemiş…



Tam da Sur yanıp yıkılırken…



*


Varsayalım öyle olsun…



Hiçbir mesaj, hiçbir derinlik aramayalım ama…



Senin yaptığın daha büyük ayıp Ahmet Hakan.



O sözünü ciddiye alacak olsak, bizi nerelere götürür, hiç düşündün mü?



Söyler misin oradaki öküz kim oluyor?



Hem bilmez misin, o öküzün altında o kadar çok buzağı var ki, saymaya kalksak içinden çıkamayız.



Yarı yolda şaşırır, tekrar başa döneriz.



Savcılar bile saymakla başa çıkamadılar hâlâ.



Liste her gün uzadıkça uzuyor.



Bir gün içlerinden biri “Tamam” dese, bil ki ancak yarısına gelinmiştir.


#Üstat Necip Fazıl
#Öküzün altındaki buzağılar
#Haccac
8 yıl önce
Öküzün altındaki buzağılar o kadar fazla ki
"Türkiye'nin En Çirkin Büyük Otelleri"ni yapmak serbest; ama...
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir