|
“Sıranın bize gelmesini bekleyemeyiz”
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Rus uçaklarının Suriye toprakları üzerinde başlattıkları hava saldırılarının ardından yaptığı açıklamada, “Sıranın bize gelmesini bekleyemeyiz,” dedi. Putin, “Suriye'de teröristlerle mücadele için gerekenin önleyici hamleler olduğunu” dile getirdi ve “eğer teröristler Suriye'de başarılı olursa Rusya'ya gelecekler. Bunun olmasını bekleyemeyiz,” diyerek Rusya'nın Suriye angajmanının aslında bir savunma ve erken davranıp önlem alma olduğu iddiasında bulundu.

Bir an için Putin'in tüm dünyanın gözünün içine bakarak yalan söylemediğini, Rusya'nın Akdeniz'deki ihtirasları uğruna Suriye'de kendi halkını katleden bir diktatörün yanında durmakta olmadığını farz edelim. Farz edelim ki Beşar Esad, Suriye halkı sadece daha özgür bir yaşam hakkı için, demokratik tüm ülkelerde olduğu gibi kendi kendini yönetmek istediği için sokağa döküldüğünde, onları aşırılıkla suçlarken, bir yandan da 2011 yılında cezaevlerindeki El Kaide militanlarını salıverip kendine meşruiyet sağlayacak IŞİD canavarının oluşumunda kritik bir rol oynamamış olsun. Apaçık bir şekilde ortada duran gerçekleri çarpıtmadığını düşünsek bile Putin'in “sıranın bize gelmesini bekleyemezdik” açıklaması, Türkiye sınırları içinde yaşayan insanlar olarak hepimize ağır gelmeli.

Rusya'nın Suriye'ye sınırı yok; Rusya ve Suriye arasındaki en kısa mesafede, iki ülke arasında koca bir Türkiye ve koca bir Karadeniz var. Ve fakat Putin, terörün ya da daha doğru bir deyişle, Suriye'deki istikrarsızlığın Rusya'ya ulaşmasını bekleyemezdik diyor ve aslında yaptıkları saldırılarla savunma yaptıklarını iddia edebiliyor. Buna rağmen Türkiye, Suriye'yle 877 km sınıra sahip ve iç savaşın doğrudan etkilediği bir ülke olarak, kendisini savunma hakkını kullanamıyor, böyle bir hak dahi iddia edemiyor. Rusya, seri katil bir rejimin arkasındaki desteğini Suriye'de aktif varlığa çevirip “sıranın bize gelmesini bekleyemeyiz” derken, Dış İşleri Bakanımız Feridun Sinirlioğlu ise şöyle bir açıklama yapıyor: “Rusya'nın Suriye'de dün düzenlediği hava operasyonlarında DAEŞ yerine muhalif noktaları hedef aldığı ve sonucunda sivillerin de hayatını kaybettiğine ilişkin bilgiler nedeniyle ciddi endişe duyuyoruz. Eğer bu raporlar gerçekse, bu çok kaygı verici bir gelişme.”

Esad rejimi yüzbinlerce insan öldürmüş, Suriye nüfusunun yarısından fazlasını evlerini terk etmek zorunda bırakmış, hayatta kalmak uğruna ülkesinden kaçan iki milyona yakın Suriyeli Türkiye'ye sığınırken katil rejim Türkiye'yi sayısız defa tehdit etmiş, paramparça olmuş topraklarda yıkılmayan bir katil diktatör yüzünden IŞİD adlı korkunç bir terör örgütü hayat bulmuş, upuzun bir sınırı paylaştığımız topraklar, çevresindeki herkesi ve her şeyi yutmaya bir kara deliğe dönüşmüşken, yüzlerce kilometre ötedeki Rusya, “sıranın kendilerine gelmesini bekleyemeyeceklerini” söyleyerek kendi tarafına ve meşrebine göre saldırılara başlıyor ve ölen sivillere yenilerini katıyor, okyanus ötesinden kalkıp gelen ABD zaten uzun zamandır, 'Esad'a karşı ama IŞİD'e daha çok karşı olduğu için Esad'a göz yuman' bir politikayla mevcut yangının üstüne pet şişeyle su boşaltıyor. Suriye'yi zaten çoktan işgal etmiş olduğunu söyleyebileceğimiz İran'ın, Suriye'nin en stratejik bölgesi olan kuzeybatısında yeni bir kara harekatına başlamak üzere olduğu haberleri yayılıyor, bu kara harekatında Hizbullah'ın da önemli rol oynayacağı yönündeki söylentiler bizi şaşırtmıyor. Katil rejimi korumak için Suriye'ye doğru yola çıkmada sıranın Çin'e geldiği söyleniyor. Ama biz, tüm bu gelişmelerden en çok etkilenen ülke olarak sadece endişe duyuyoruz.

Yüklendiği “insani yardım” görevini yerine getirdiği için ya da tarihin ve insanlığın doğru tarafında yer almak adına reelpolitiğe ve küresel dengelere direnerek vicdani bir politika yürüttüğü için bile başına gelmedik kalmayan Türkiye devletine, daha cesur davranmadığı için kızarken buluyorum kendimi sık sık; “Suriye'den yayılan karanlık en çok beni etkiliyor, benim istikrarımı bozuyor, düzenimi ve huzurumu hedef alıyor” deyip erken davranmadığı, daha aktif davranamayıp karşısına çıkan pek çok fırsatı kaçırdığı için çokça eleştiriyorum. Ama sonra, Cisrişuğur'da kendi halkına ateş etmeyi reddederek Şam ordusundan ayrılan Suriyeli muhalif albay Hüseyin Harmuş'u Esad rejimine teslim eden eski MİT mensubu geliyor aklıma. Ya da Suriye'ye yardım götüren MİT tırlarını “IŞİD'e gidiyor” yalanıyla durduran savcılar ve tırlara eskortluk eden MİT görevlilerine silah doğrultan jandarma erleri geliyor gözümün önüne. Seçim vaadi olarak, Suriyelileri savaşın ortasında geri göndermeyi vaat eden CHP lideri, bu dönemin Hitler'i olan bir diktatörü ziyaret ettirip gülücükler eşliğinde fotoğraf çektiren muhalefet partisi milletvekilleri ve Suriye'de, Irak'ta IŞİD'le savaşacakları düşünülerek Batılı ülkeler tarafından PYD'ye gönderilen silahları Türkiye'ye sokup barılı bitirerek terörü yeniden hortlatan PKK mensupları, onlara destek veren ve yardım eden, hatta onlara sırtını dayayan HDP'liler...

Bu devlet, sadece Suriye meselesiyle bağlantılı olarak, içeriden bu kadar vurulur ve yıpratılırken, kimin gerçekten Türkiye adına, kimin Suriye, İran, ABD veya Rusya adına çalıştığını bilinemezken, bu millet bölgesel bir meselede, ahlaki ve insani bir konuda bile ülke menfaatlerinde birleşen ortak bir tutum alamaz, bir dayanışma sergileyemezken, yine de iyi bile dayanıyor diyorum sonunda. Halkın %52'sinin oyuyla seçilmiş meşru bir Cumhurbaşkanı yıkılsın diye ülkeyi bölmeyi dahi düşünebilenleri ve onlara bilerek ya da bilmeyerek destek verenleri gördükçe, devlete karşı olan hayal kırıklığımın yerini millete karşı olan hayal kırıklığı alıyor.

Türkiye Cumhuriyeti bir ABD değil, ya da bir Rusya değil. Ama İran kadar bile olamıyoruz bölgesel ve küresel menfaatlerimiz söz konusu olduğunda. Orta Doğu, Kafkasya ve Doğu Avrupa üçgeninin tam ortasında yaşarken İsveç gibi bir konfor arıyoruz. Suriyeli sığınmacılar İsveç'e dahi ulaşmışken ve İsveç dahi Suriye meselesinden etkilenirken, biz Suriyeliler Türkiye'ye gelmesin diyebiliyoruz, Suriye krizinden etkilenmemek gibi bir alternatifimizin olduğunu zannedebiliyoruz. Hem gururlu ve güçlü bir Türkiye olmak istiyoruz hem de kaçmanın imkansız olduğu sorunlarla bile yüzleşmemek. Değil sıranın bize gelmesini bekleyememek, bazılarımız çevremizde neler olup bittiğinin farkında bile değiliz, bazılarımız duymak bilmek dahi istemiyoruz, bazılarımızsa sıra bize gelsin diye can atıyoruz. Sahiden, bu kaygısız halimiz sizi de korkutmuyor mu?
#Suriyeliler
#mülteciler
#ışid
9 yıl önce
“Sıranın bize gelmesini bekleyemeyiz”
Tevradî bir mitin Kur’anî bir kıssa ile tashihi
i-Nesli anlaşılmadan siyaset de olmaz, eğitim de…
İç talebe ilişkin öncü göstergeler ilave parasal sıkılaştırmaya işaret ediyor!
Enerjide bağımsız olmak
Târihin doğru yerinde durmak