|
Olaylar zinciri mi? (1)
Geçen hafta Ankara'da Tren Garı önünde meydana gelen ve 100 civarında insanın hayatına mal olan patlama/kanlı saldırı, uluslararası bir takım güçlerin taşeron örgütler üzerinden Türkiye'ye verdiği güvenliği tehdit eden bir mesaj olarak görülebilir.

Bölge uzun zamandır, uluslar arası operasyonlara daha açık bir şekilde maruz kalıyor. Konu Türkiye'nin bölgede, Soğuk Savaş dönemi sonrasındaki rolü üzerinde odaklanıyor. Anadolu ve Mezopotamya'nın Rumeli ile birlikte tarihteki rolüyle, gelecekteki muhtemel rolü ve gücü arasındaki bağlantı Türkiye'yi ve Kürtleri operasyonların odak noktası haline getiriyor.

PKK/Kandil'in ateşkes, çözüm süreçlerini tümü ile kenara atıp, Kürdistan'da kanlı terör eylemlerine yeniden sarılması, önce ABD sonra Rusya'nın Suriye'ye doğrudan müdahalesi ile Ankara'daki kanlı saldırı arasında ne tür bir bağlantı bulunuyor? Tüm bunların hamasete kaçılmadan irdelenmesi gerekiyor.

Suriye'de, “Arap Baharı” olarak nitelenen olaylar zincirinin devamı niteliğinde 2011 yılı Mart ayında baş gösteren ve halen çok kanlı bir şekilde süregelen olaylar, bölgenin yeniden şekillendirilmesi, güç odaklarının rekabet etmesinin sahası haline geldi. Rejim değişikliği talebi ile baş gösteren olaylar bugüne değin rejimi değiştiremediği gibi, çok kanlı süren iç savaşa ve bölge dengelerinin alt üst olmasına yol açtı. Bütün bir bölge Batı İttifakı ile Suriye üzerinde oluşan Rusya-Çin-İran mihverinin bilek güreşinin alanı durumuna getirildi. Suriye meselesi bölgede Türkiye'yi ilk başta bir numaralı aktör haline getirirken zamanla çok çetrefilli/denklemli bir vâkıa olarak muhataralı bir yola sürükledi. İttifak ve mihver rekabeti ve Kürt sorununun Rojava-PYD-Kobani ile birlikte denklemin merkezine oturması kör bir düğüm oluşturdu. Üstelik Yemen'de süregelen savaş denklemi çok daha faza karmaşıklaştırdı.

Libya ve Suriye'deki olaylarda Kaddafî ve Esed'in akibeti ile ilgili yorum ve okumalardaki öngörülerde ciddi problemlerin olduğu ortadadır. Kaddafi ile ilgili uzun süre yönetimden gitmesinin mümkün olmadığı yönündeki öngörüler tersine bir görünüm arz etti. Ve maalesef siyaset yorumcularınca serdedilen öngörülerde, Esed'in de kısa zamanda düşeceği hususunda olabildiğince yanılgıya düşüldüğünü görmekteyiz. Burada gerek Suriye''nin iç dengeleri, gerek bölgesel ve uluslararası dengeler, Mihver-İttifak rekabeti, gerekse Kürt sorununu göz önüne alma konusunda ciddi eksiklilerin bulunduğu göze çarpmaktadır.

Türkiye'de, Turgut Özal döneminde başlayan, sonrasındaki kesintiye rağmen, Ak-Parti iktidarı döneminde devam eden statükonun çözülmesi, değişim rüzgarları uluslar arası dengelerde daha önce kısmen yerini bulmuşken, dengelerin değişimi ile oldukça zorlanan bir noktaya gelmiştir. USA/ABD'de son yıllarda Neocon kanadının Senato/Meclis başta olmak üzere tekrar güç kazanması Türkiye ve Ortadoğu coğrafyasına yönelik politikalarda bu doğrultudaki konsept değişimi Türkiye'ye yönelik operasyonları artırdı. Daha çok dev uluslar arası şirketlere/kartellere yaslanan Neocon kanadının, bölgede daha küçük çaplı siyasal oluşumları arzuladığı göze çarpmaktadır. Saddam Hüseyin, Muammer Kazzâfî örneğindeki bölgesel olarak büyükçe sayılan siyasi güçlerin zaman zaman mutad gidişin dışına çıkıp, Körfez Savaşları gibi savaşlara yol açmaları dolayısıyla, bunların yerine daha küçük çaplı siyasi oluşum ve etnik küçük çaplı devletçiklerin oluşturulması yönünde bir seçeneği benimsedikleri gözlemlenmektedir. Burada da, Kürt sorununu, Kürdistan coğrafyasını bir deneme alanı, sıçrama tahtası olarak görmektedirler. Yemen'den Kuzey Afrika'ya tüm bir bölgenin bir çatışma ve kaos ortamı içerisine sürüklenip, sınır ve siyasal yapıların yeniden karılarak oluşturulması yönünde bir bölge politikasının benimsendiği kanaati ağır basmaktadır.

Bu yönde, daha önce Türkiye'nin bölgede, Post-Kemalist dönemde, daha bir orta güce kavuşup, bölgesel/başat bir aktör haline gelerek Batı'nın menfaatlerini daha iyi gözetebileceği cihetinde bir siyaset benimsenmişti. Hatta, BOP projesinin ve eş başkanlığının bu yönde oluşturulduğu öne sürülmekteydi.

Ancak, ABD/USA'da güç dengeleri rekabetinde Neocon kanadının ağırlık kazanması, Rusya-Çin-İran mihverinin oluşum ve gelişimi Gürcistan-Suriye ve Ukrayna olayları ile bu projenin büyük ölçüde terk edildiğine işaret etmektedir. Bir yandan Türkiye'nin resmi ideoloji ve ardından soğuk savaş döneminin oluşturduğu Statükodan halas bulup, yeniden büyükçe bir nüfuz alanı oluşturarak bölge'de güç kazanması ile Neoconların yeni konseptinin bölgeyi daha küçük siyasal birimlere ayırmayı hedefleyen tazyiki

Türkiye'de, sahada çatışmaktadır.

Suriye ve Irak'ta IŞİD'ın yükselişi ve çok kanlı eylemleri, Rojava-Kobani olayları, önce ABD'nin IŞİD faktörü üzerinden, son olarak Rusya'nın tüm muhalefeti hedef alacak şekilde doğrudan müdahalesi, hadiselerin seyrini hızlandırıp değiştirmektedir.


Devam Edeceğiz.
#Neocon
#Rojava-Kobani olayları
#abd
#ışid
8 yıl önce
Olaylar zinciri mi? (1)
X’e kısıtlama an meselesi
Musevî bir yasadan Kızıl Düve miti üretmek
Sosyal çürüme yazıları 2: Her türden bağımlılıklar cumhuriyeti
Bir bu eksikti...
IBAN veren esnafın katli vacip mi?