|
Hayaller İskoçya, hayatlar büyük Britanya
William Wallace:
“İskoçya'nın evlatları! Adım William Wallace!”


İskoç Köylüsü:

“William Wallace'ın boyu iki metredir.”



William Wallace:

“Evet, duydum. Bütün düşmanlarını öldürüyormuş. Kendisi burada olsaydı gözlerinden ateş saçıp düşmanlarını yok ederdi… Arkasından çıkan şimşekle onları yakardı. Ben William Wallace'ım ve bugün burada diktatörlüğe meydan okumaya gelmiş bir İskoç ordusu görüyorum. Özgür insanlar olarak savaşmaya geldiniz. Özgürlüğünüz olmazsa ne yapabilirsiniz? Savaşabilir misiniz?”



İskoç Köylüsü:

Onlara karşı mı? Hayır! Buradan kaçıp yaşarız!



William Wallace:

Evet, savaşırsanız ölebilirsiniz. Kaçarsanız biraz daha yaşayabilirsiniz. Ama bundan yıllar sonra yatağınızda ölümü beklerken… O yaşadığınız günleri bugünle değiştirmeyi hayal edeceksiniz. Bu fırsatı düşleyeceksiniz ve bugünlere dönüp şunu söylemek isteyeceksiniz. Hayatlarımızı alabilirler! Ama özgürlüğümüzü asla elimizden alamazlar! Özgür İskoçya'ya!



…Ve bitmeyen bir çatışma hikâyesi böylece başlamış oluyordu. En azından Cesur Yürek filminde hikaye böyle anlatılıyordu. Geleneksel İngiliz âdetine göre herhangi bir İskoç erkeğinin evleneceği kadın öncelikle İngiltere Kralıyla bir gece birlikte olmalıydı. William Wallace bu durumu kabul etmeyip sevdiği kızı götürmeye gelen birkaç İngiliz'i öldürdü. Sonuçlar ise korkunçtu. Wallace'nin sevdiği kızın boğazı kesilmiş; hemen sonrasında küçük çaplı bir isyan dalgası başlamıştı. William Wallace'in başlattığı bu isyan dalgası sadece İngiliz krallığını değil, İskoç aristokrasisini de rahatsız etmişti. Çarıklı bir köylü, İskoç isyancılarının başına geçerek onlara hükmetmeye çalışmıştı. Fakat bu esnada Krala sempati duyan bazı aristokratlar iktidarın karşısında yer almak istemiyordu. Bu sebeple bu aristokratlar, gönüllü olmasa da isyancılarla birlik olduklarını hissettirmiş ve çeşitli isyanlarda onlarla birlikte hareket etmişti. Ancak İngiltere'nin ve İskoçya'nın kaderini belirleyecek olan son savaşta İskoç aristokratları, Uzun Bacaklı Kralla ittifak kurmuş ve William Wallace önderliğinde İskoç isyancıları ağır bir yenilgiye uğratmışlardı. İngiliz Kralı Edward tarafından ihanetten yargılanıp suçlu bulunan William Wallace ise asılarak öldürülmüştü. Cesedi ise dört parçaya ayrılarak İngiltere'nin birçok yerinde teşhir edildi.



Sonuçta hem William Wallace hem de İskoçlar savaşı kaybetti. En azından filmdeki hikâyeye göre… Aradan yüzyıllar geçtiğinde yani takvimler 2014'ü gösterdiğinde İskoçya bağımsızlığı yeniden gündeme geldi ve bağımsızlık için referandum yapıldı.



Sonuçta bağımsızlık yanlıları yine kaybetmiş ve İskoçlar'ın bağımsızlığı yine reddedilmişti. Peki, sonuçlar şaşırtıcı mıydı? Tabii ki hayır; zira filmdeki hikâyenin gerçek olgularla çeliştiği pek çok nokta da vardı. Mesela William Wallace adlı kişinin yaşayıp yaşamadığı şüpheliydi. Ya da onun birkaç kişinin birleşimi bir karakter olduğu düşünülüyordu.



Wallace hakkında yazılan ilk hikâye, onun ölümünden 172 yıl sonra Âşık veya Kör (ama) Harry olarak bilinen birisi tarafından epik bir destan şeklinde yazıldı. 1440-1492 yılları arasında yaşamış olan Kör Harry'ye göre, temel anlatının aksine, Wallace soylu ve oldukça zengin bir insandı. Her ne kadar destanın ilk baskılarında William Wallace'nın karısından bahsedilmese de sonraki baskılarda onun karısının İngiliz şerifince öldürülmesinin başkaldırı sebebi olduğu söylenmekteydi.



Söz konusu eserin kör Harry tarafından konu edilmesinin en büyük sebeplerinden birisi de İngilizler ve İskoçlar arasındaki savaşın körüklenmesiydi. Zira İskoç soyluları, sınır ötesi savaştan edindikleri kazanımları ve kârları kaybetmek istemiyordu. Wallace, sadece bu çıkar savaşının propagandası şeklinde kurgulanmış bir kişilikti. Yani sonuç ne olursa olsun, böyle bir anlatının Kör Harry tarafından manipüle edildiği gerçeğinin de es geçilmemesi gerektiğini gösteriyordu.



Uzun zamanlı bir çatışma hikâyesinden sonra İngiltere ve İskoçya arasında 1707 yılında resmi bir birleşme yaşandı. Resmi birleşmenin öyküsü de şu şekildeydi: İngiltere Kraliçesi I. Elizabeth'in varis bırakmadan ölmesi üzerine, kraliçenin en yakın akrabası olarak İskoçya Kralı VI. James tahta geçti. I. James adıyla 1603 yılında taç giyen kral, İskoçya ile birlikte, İngiltere'yi, 12'nci yüzyıldan beri değişen derecelerde İngiliz tacı altında bulunan İrlanda'yı ve 1536'da İngiltere ile siyasi olarak birleşen Galler'i Londra'dan yönetmeye başladı.



Söz konusu anlaşmanın üzerinden 407 sene geçmesine rağmen 2014 yılında yapılan seçimlerde, dünyanın önemli bir kısmı şoke oldu; zira Cesur Yürek filmindeki kurguyla edebiyat dünyasının kurgusuna çok ters bir olay gelişti. İskoçya bağımsızlığı reddetmiş; İngiltere'yle var olan ittifakını devam ettirme kararı almıştı. Ya İskoçyalılar William Wallace'a ihanet etmişti ya da ona inanmıyorlardı. Zaten William Wallace'ın yaşayıp yaşamadığı da çok önemli değildi. Bu, İngiliz düşünür Eric Hobsbawn'ın “Geleneğin İcadı” kavramı ile örtüşüyordu. Ona göre, milliyetçi akımlar ve uluslar; grup aidiyetini güçlendirmek amacıyla geleneklere başvururlar. İcat edilmiş gelenekler, aslında var olmayıp varmış gibi kabul edilen ya da var olup da süreklilik arz edercesine gösterilen tarihlerden, mitlerden, efsane ve dinî motiflerden oluşuyordu.



Peki, onlarca kriz vakasının ardından İskoçlar neden bağımsızlık yerine Büyük Britanya'nın bir parçası olmuştu? İşte olayların kördüğüm olduğu yer de burası… Cevabı ise oldukça karmaşık… Hayallerin bağımsızlık, hayatların ise Büyük Britanya'nın bir parçası olarak şekillendiği İskoçya'dan bahsediyoruz artık. Olayın özeti ise şöyle: Karşı çıkılan şey İskoçya'nın bağımsızlığıyken savunulan şey İskoç ulusunun varlığı… Tartışılması gereken konu ise tam da bu…


#İskoçya
#Britanya
#William Wallace
il y a 8 ans
Hayaller İskoçya, hayatlar büyük Britanya
İkiyüzlü dünyanın 200 günü
Garson nereye baksın?
İnsafsız takas!
Erdoğan’ı/AK Parti’yi Kürtsüz bırakma operasyonu…
Riyakâr Bey ile ‘Yamyam’ Biraderler