|
İnandığın gibi yaşayacaksın bu hayatta!

Malumdur kalecinin kaderi. Hayatı boyunca yediği gollerle hatırlanma ihtimali çok fazladır. Dünyanın en iyi kalecileri sıralamasında ilk akla gelecek isimlerden olan Schmeichel"dan bahsedince bile, Arif"ten yediği o muhteşem gol gelir hemen aklımıza.

Gelmiş geçmiş en iyi kalecilerden olan Rinat Dasaev"i hatırlayalım. Dünya futbol literatürüne Marco Van Basten"in o meşhur "yüzyılın golü" nü yiyen kaleci olarak geçmiştir en nihayetinde. Oysa ki, spikerlerimizin favori repliklerinden olan "iki güzel hareket" in birisine adını vermiş ve topu üst direğin üzerinden tokatlama olarak tarif edebileceğimiz kurtarışa "Dasaev Kurtarışı" denmiş bir kalecidir o. Ancak amacı "gol" olan bir oyunun kaybedeni olmaktan öteye geçememiştir yine de.

Bugün başka bir isimi de anacağım. Daha tanıdık, bizden bir isim.

Fatih Terim EURO 2008 aday kadrosuna çağırdığında herkesin garipsediği ama mevkisindeki jenerasyon sıkıntısından dolayı pek de sesini çıkarmadığı, bolca sakatlıklarla geçirdiğimiz, o efsanevi turnuva kadromuzda forma giyemeyen tek oyuncu olan Tolga Zengin"den bahsedeceğim.

1983 Hopa doğumlu Tolga, amatör ve profesyonel futbol hayatının büyük kısmını Trabzon gibi bir futbol şehrinde geçirdi. Trabzonspor"daki ilk lig maçının 2 Ekim 2005"te Galatasaray"a karşı olması ve bu maçta 4 gol yemesi, ikinci bir şansın kolay kolay kimseye verilmediği ülkemizde bir sene boyunca forma yüzü görememesine sebep oldu Tolga"nın. Bu arada pek çok başarısız yabancı kalecinin ve son olarak ta Jefferson"ın yedekliğinden nasıl olduysa terfi etti ve 2006-2007 sezonunda 18 maçta kaleyi koruyan isim oldu. Bir süre yedek, bir süre ilk 11 şeklinde iniş çıkışlı bir kariyerdi onunki ve hep şüpheye bakıldı kendisine. 2007 yılında Rüştü"nün "veliahtım" açıklaması, 2008 de Fatih Terim tarafından Basaev lakabıyla anılması ve milli takıma seçilmesi bile şüpheleri ortadan kaldırmadı. Ama Tolga, her başarılı kariyer gibi, iniş çıkışlara aldırmadan, sadece işine odaklanarak, ilkelerinden taviz vermeden devam etti futbol hayatına. Son yıllarda ise Türkiye"nin en iyi kalecisi kim? sorularında cevap şıklarından biri olmayı başardı pek çok kişi nazarında.

Açıklamaları hep dikkat çekti Tolga"nın. Televizyonda gördükçe lider karakterde bir oyuncu olduğunu farkettik önce. Sonra çok samimi geldi. Kendisiyle ilgili değerlendirmelerimiz netleştikten sonra söylediklerine de dikkat etmeye başladık. Pek çok söylemi de doğruydu. Futbolumuzun o pek sevmediğimiz rekabet tarzına, endüstriyelliğine uygun olmayan ezber bozan açıklamalar yapıyordu. Anne diyordu, takım diyordu, arkadaşlık, forma, arma diyordu, şampiyonluktan önemli şeyler de vardır diyordu mesela.

2009 yılında, maç ve antrenman dışında yaşadığı bir kaza sonrasında kolunu kırdığı için oynamadığı iki ayın parasını almadığı zaman bu söylediklerinin sadece laf olmadığını da ispatlıyordu aslında. Tolga, konuştuğuna inanıyor, inandığını konuşuyordu.

Geçtiğimiz hafta verdiği röportaj ise bu yazının asıl yazılma sebebi. "Yabancı oyuncu sahaya çıkarken istavroz çıkarıyor, yabancıya bir şey yok, biz namaz kılıyoruz diye eleştirildiğimiz zamanlar oldu. Olmaz, bu bir inanç meselesidir" diyen Tolga, uzun yıllar sonra, tüm yeteneğine ve disiplinine rağmen, neden futbolcu olarak değil de "insan" olarak hafızalarımıza kazınacağını bir kez daha anlamamızı sağladı.

Hz. Ali efendimizin söylediği gibi "İnandığın gibi yaşamazsan! Yaşadığın gibi inanırsın!"

10 yıl önce
İnandığın gibi yaşayacaksın bu hayatta!
Emine Erdoğan’dan şefkat terapisi
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir