|
Yeni başlayanlar için parlamenter sistemimizin kısa tarihi

Yıl 1980… Altıncı Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk'ün yedi yıllık görev süresi 6 Nisan'da dolacak.



Meclis, 22 Mart'ta yedinci Cumhurbaşkanı seçimlerine başladı. O zamanlar, Meclis'in dışında bir de Cumhuriyet Senatosu vardı. 450 TBMM üyesi ile 184 Cumhuriyet Senatosu üyesi ortak oturumlara başladı. Cumhurbaşkanlığı için oylamanın ilk iki turunda 3'te 2 çoğunluğun yani 423 temsilcinin oyları gerekiyordu. Olmadı. Sonraki turlarda salt çoğunluğun, yani 318 temsilcinin oyları yetecekti. Bu da olmadı. Ardı ardına turlar yapıldı, günler haftaları, haftalar ayları kovaladı. Yine sonuç yok.



11 Eylül 1980'de artık 124'üncü tur yapıldı. Evet, tam 124'üncü tur.



Temsilciler artık seçememekten yoruldu. “Yarın devam ederiz” dediler. Edemediler!



12 Eylül'ün ilk saatlerinde, sabah saat 4 sularında askeri darbe gerçekleşti. Meclis, yedinci Cumhurbaşkanını seçemeden ordu yönetime el koydu.



Kenan Evren, “Devlet Başkanı” sıfatıyla 1983'e kadar ülkeyi yönetti. 1983'te Meclis, Kenan Evren'i Cumhurbaşkanı olarak seçti.



Böylece, parlamenter sistem boyunca seçilen ilk altı Cumhurbaşkanının beşi asker kökenli iken, skor 6-1'e gelmiş oldu.



Asker kökenli olmayan ilk sivil Cumhurbaşkanı Celal Bayar'dı, o da bir askeri darbeyle indirildi.



Evren'den sonra Turgut Özal seçildi. Özal, ikinci sivil Cumhurbaşkanıydı, aynı zamanda Mustafa Kemal'den sonra görevi başında vefat eden ikinci Cumhurbaşkanı. Ardından Süleyman Demirel, akabinde Ahmet Necdet Sezer Parlamento tarafından Cumhurbaşkanı seçildi.



Derken… 2007'de, 1980'e benzer bir durum daha yaşandı.



2002'deki seçimler neticesinde Meclis'e doğal yollardan iki parti katılım sağlayabilmişti. AK Parti ve CHP. Sonra, TBMM içinde kuluçkadan iki parti daha çıktı: DYP ve ANAP. Etti dört parti.



Anayasa'ya göre, Meclis'in yani partilerin en önemli görevlerinden biri Cumhurbaşkanı seçmekti. Fakat, 2007'de başını CHP'nin çektiği Meclis'te görev yapan üç parti, kendine Cumhurbaşkanını seçmeyi değil, seçtirmemeyi “anayasal görev” edindi. Bu uğurda parlamenter sistem tarihinde görülmedik bir kural icat ettiler. Toplamda 367 Milletvekili parlamentoda hazır bulunmazsa Cumhurbaşkanlığı seçimleri yapılamaz dediler. Parlamenter sistem tarihi boyunca kendilerine yoldaşlık etmiş bütün kriz çığırtkanlarını; medyayı, orduyu, anayasa mahkemesini, YÖK'ü, TÜSİAD'ı, baroları, odaları arkalarına aldılar ve parlamento, 1980'de olduğu gibi, 2007'de de Cumhurbaşkanını seçemedi.



O gün, Parlamentoya cumhurbaşkanını seçtirmeyen güruhun baş aktörü, bugün Parlamenter Sistemi yere göğe sığdıramayan CHP'ydi bizzat.



CHP 2007'deki krize ilişkin hâlâ özeleştiri yapmadı, yapmıyor. Onun yerine, yine Meclis'i kilitliyor, milletvekillerinin ayağını ısırıyor, burnunu kırıyor, kürsüyü işgal ediyor, Meclis'i çalıştırmamak için ne kadar çirkeflik varsa onu yapıyor.



Diyebiliriz ki; parlamenter sistem sivilleşmenin göstergesi olmalıyken, Meclis tarafından seçilen 11 Cumhurbaşkanının 6'sının asker kökenli olması, doğrudan doğruya TBMM adına olmasa da parlamenter sitem tarihimiz adına bir utançtır.



Cumhurbaşkanlığı meselesi bir yana… Bir de anayasa meselesi var. Sivil Anayasa meselesi!



Parlamenter sistemde parlamentoların en asli görevi anayasa yapmak iken, Cumhuriyet tarihimiz boyunca Parlamento sadece bir kez, 1924 yılında baştan sona bir anayasa yapabildi.



1924 Anayasası, darbecilerin yaptığı 1961 Anayasası ile lağvedildi. Parlamentonun darbecilerin yaptığı bu anayasayı lağvedip tümüyle yeni, tümüyle sivil bir anayasa yapamamış olması da parlamenter sistem adına bir utançtır.



O utanç başka bir utançla katmerlendi. 1961 Anayasası yine darbeciler tarafından lağvedildi ve yerine yine darbeciler tarafından 1982 Anayasası inşa edildi; ne yazık ki Meclis bu anayasayı da lağvedip tümüyle “parlamento malı” yeni bir anayasa yapamadı. Bu da parlamenter sistem tarihimiz adına bir utançtır.



Hiç şüphesiz, bu utancın en önemli kaynağı CHP'dir. Ne zaman yeni bir anayasa yapılması gündeme gelse, bunlar ilk dört maddeyi değiştirmek istiyorlar, gerici bir anayasa yapmak, rejimi değiştirmek, laikliği kaldırmak, Cumhuriyetin temellerine dinamit koymak istiyorlar diyen CHP; bütün bu söylemleriyle aslında “Darbe anayasasına el sürdürtmeyiz!” demeye getiren CHP.



Sözde parlamenter sistemi yüceltiyorlar halbuki parlamenter sistemi alaşağı ediyorlar.



Özetle; seçtiği cumhurbaşkanlarının yarısından fazlası asker kökenli olan, darbe anayasalarına sadece yama yapabilen, 1924 sonrasında bir kez olsun tümüyle “parlamento malı” sivil bir anayasa yapamamış olan bir parlamenter sistemden söz ediyoruz. Bütün bunlar parlamenter sistemin çözüm değil kriz ürettiğinin en başat göstergeleridir.



Ama mesele Cumhurbaşkanlığı ve Anayasa'yla da sınırlı kalmıyor.



Cumhurbaşkanlığı ve Anayasa dışında çok temel başka bir mesele daha var: Yürütme, yani Hükümet.



Parlamenter sistemdeki hükümetlere ilişkin veriler Türkiye'ye özgü parlamenter sistemimizin nasıl bir istikrarsızlık ürettiğini somut bir şekilde ortaya koyuyor.



Bakın, 1923'ten bugüne kadar geçen 93 yılda (94'üncü yıldönümüne varmadık henüz) tam 65 ayrı hükümet görev üstlenmiş.



Bu 93 yılın 23 yılı, yani 1946'ya kadar olan dönemi, başka partilere yaşam hakkı tanınmayan Tek Parti dönemi ile geçti.



Tek Parti dönemindeki bu 23 yılda 14 hükümet görev yaptı.



O hükümetleri 65'ten düşünce 51 hükümet kalıyor. Çok partili hayata geçtiğimiz 1946 yılından 2016 yılı sonuna kadar geçen 70 yıllık sürede 51 hükümet görev aldı.



Hesap ettim: Bu hükümetlerin ortalama görev süresi sadece 16 ay.



Yani, ortalama olarak, her 16 ayda bir hükümet yıkılmış ve başka bir hükümet kurulmuş…



Başkanlık sistemleriyle yönetilen ülkelerde böyle bir veri göremezsiniz.



Ama işte, Türkiye'nin parlamenter sisteminin kısa tarihinin bize sunduğu siyasi istikrar bu!



Bu istikrarsızlık, önemli ölçüde koalisyon dönemlerinde yaşandı. İlki 1991'de, sonuncusu 1999'da kurulmuş olmak üzere, sadece 90'lı yıllarda 10 koalisyon hükümeti görev yaptı.



Benim gençliğim bütünüyle 90'larda geçti. 90'ların başında ikili koalisyonlar dönemi başladı, 90'ların sonunda üçlü koalisyonlar dönemine girdik. Ki o dönemler, aynı partiden olmayan(!) Cumhurbaşkanı'nın Başbakan'a fırlattığı anayasa kitapçığıyla tetiklenen, bakanlar kurulunun üç ay toplanamamasıyla devam eden siyasi krizlerle, 21 bankanın batması ve memur maaşlarının ödenememesiyle yol alan ekonomik krizlerle, geri dönen çekler ve işsizlik benzeri nedenler dolayısıyla intihar vakalarının arttığı sosyal krizlerle neticelendi.



Şimdi geriye dönüp baktığımda parlamenter sistemimizin kısa tarihinin özeti olarak şu tabloyu görüyorum:



Ancak 1924'te, o da Tek Parti ile Anayasa yapmış bir parlamenter sistem…



1961 ve 1982'de askeri diktaların yaptığı anayasaları lağvedip tümüyle yeni bir anayasa yapamayan bir parlamenter sistem…



Seçtiği 11 Cumhurbaşkanından 6'sının asker kökenli olduğu bir parlamenter sistem…



Ortalama 16 ayda bir hükümet yıkıp hükümet kuran bir parlamenter sistem…



Ama sistem değişmesin diye ısıran, tekmeleyen, yumruklayanlar ne diyor; gül gibi parlamenter sistem var, ne diye uğraşıyorsunuz bu sistemle! Niye; çünkü o güruh memleketi projelerle değil krizlerle yönetiyordu.



Velhasıl, parlamenter sistemimizin kısa tarihine baktıktan sonra diyorum ki, başkanlık sistemi bir şeyi kesin olarak ortadan kaldıracaksa, o da parlamenter sistemin yol açtığı bu gedikler olacaktır. İnşallah.




#Cumhurbaşkanlığı sistemi
#Fahri Korutürk
#CHP
#Tek Parti Dönemi
7 yıl önce
Yeni başlayanlar için parlamenter sistemimizin kısa tarihi
Tevradî bir mitin Kur’anî bir kıssa ile tashihi
i-Nesli anlaşılmadan siyaset de olmaz, eğitim de…
İç talebe ilişkin öncü göstergeler ilave parasal sıkılaştırmaya işaret ediyor!
Enerjide bağımsız olmak
Târihin doğru yerinde durmak