|
Asıl amaç iç savaştı

Yazıya başladığım an itibariyle şehit sayımız 208. Bin beş yüze yakın yaralımız var.



Şehitlerimize rahmet, yararlılarımıza acil şifalar diliyorum.



Şehit Mustafa Cambaz, Ahmet Özsoy bizzat tanıdığım isimler. Tanımadıklarım da yolları yolum, istikametleri istikametlerim olan kişilerdir.



Bu nedenle ciğerimin yangını hiç geçmeyecek.



Cumhurbaşkanımızın uçağının kendilerinden saklanarak Atatürk Havaalanı'na indiği anda uçuşlarını Boğaz'dan hemen Yeşilköy'e kaydıran F16'ların tahrip gücü yüksek bomba etkisi yaratan sesleriyle, onlara hiç aldırmaksızın, Çobançeşme kavşağında bir tankı bloke etmiş olan fedakar, karagözlü insanların tekbir sesleri hâlâ kulaklarımda yankılanıyor.



ABD destekli FETÖ vahşilerinin toplu katliam görüntüleri, resmi kurumlara, güvenlik güçlerine, sivil insanlara yönelik ilk saldırılarının boyutları da yeni yeni ortaya çıkıyor.



Bu durumda darbe girişimiyle ilgili yapılmış ve bir süre daha yapılacak olan her yorum biraz eksik kalacak ama, yine de bu yorumların her biri vahşilerin niyet ve hedeflerini aydınlatan birer projektör hükmünde olacaktır.



Son dört günde tanığı olduğum, duyduğum, bilgilendirildiğim durumlara bakarak benim şimdilik gelip dayandığım yorum: darbeciler başarılı olsalardı da tam başarılı olamasalardı da Türkiye'de ABD güdümünde, yönlendirmesinde bir iç savaşın çıkarılmak istendiği şeklindedir.



Bunu konuşmadan önce, iç savaş planını kadük hale getiren, çok çok önemli şu dört olayın altını çizmeliyim:



1-Darbecilerin, Cumhurbaşkanını (Rabbimiz onu başımızdan eksik etmesin) ölü ya da diri tasfiye etme çabalarının boşa çıkarılması,



2-Cumhurbaşkanı'nın medya yoluyla iletişim kurduğu ilk anda vatanı korumak üzere halkı meydanlara çağırması,



3-Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar'ın, ölümle tehdit edilmesine rağmen darbecilerin bildirisini imzalamaması,



4-Birinci Ordu Komutanı Ümit Dündar'ın darbeyi desteklemediğini açıklaması.



Etkilerinin ve sonuçlarının anlatılması sayfalar boyu sürecek olan bu dört olayı şimdilik parantez içine alarak, iç savaş konusuna geçelim:



Darbenin ilk hedefi, aynı zamanda ülkenin başkomutanı olan Cumhurbaşkanıyla, Genelkurmay Başkanı'nı ve kuvvet komutanlarını etkisizleştirerek Türk Silahlı Kuvvetleri'ni ele geçirmekti.



FETÖ vahşileri, bunu önemli görmekle birlikte, tümüyle mümkün olmayacağını da biliyorlardı. Bu nedenle, silah zoruyla gasp edebildikleri güçle, karşılarına alacakları gücü kesin bir ayrıma tabi tutarak, iç savaşı başlatmış olacaklardı.



Darbenin başarısız olması durumunda ise plan şu şekilde işletilecekti:



Polisle asker çarpıştırılacak, halk bu çarpışmanın içine çekilerek yine iç savaş başlatılmış olunacaktı.



ABD'nin beslediği, her türlü silahla, devletleştirme vaadiyle desteklediği PKK, PYD ve uzantıları zaten hazır, kolay yönlendirilir bağlı güçler olarak bu kez iç savaşla görevlendirilecek, özellikle Doğu ve Güneydoğu'nun Türkiye'den kopartılması için uygun şartların yaratılması sağlanacaktı.



Yukarıda önemlerini vurgulayarak parantez içine aldığımız dört olayın ortaya çıkması: a) FETÖ vahşilerinin elini kolunu bağladı. b) ABD'yi, başka bir baharda, yeni beslemeleriyle uygulayacakları (yüz yılda sürse, bundan asla ve asla vaz geçmeyecekleri) yeni bir planın arayışına yöneltti.



Gazetemizin internet sitesinde, “FETÖ'nün darbe girişiminde CIA'nın rolü deşifre oldu” başlığıyla yer alan dünkü haberi iyi okuyanların da görebilecekleri gibi, ABD'nin Türkiye ve bölgesindeki çıkarlarını korumak için bu saatten sonra ve belirili bir vadede yapabileceği tek şey, öncelikle “darbe destekçiliği” imajını zayıflatmak üzere FETÖ'nün şeytani liderini Türkiye'ye iade etmek olacaktır.



Ancak bunun, Türkiye'deki kimi muhtemel ve olumlu psikolojik etklerine rağmen, son tahlilde fazlaca bir önemi bulunmamaktadır. Çünkü, ABD'nin kendi çıkarları hatırına 17 yıldır bir villada beslediği katili, itlaf edinceye kadar da Türkiye buradaki bir damda beslemiş olacaktır.



İşin asıl önemli yanı ise, onun takiyye yoluyla içimizde barınmayı sürdüren elemanlarının ne olacağıdır.



Özelde Türk milletinin genelde İslam ümmetinin başına bela olan bu potansiyel katillerden, liderilerini damda beslemekle, yargılamakla ve itlaf etmekle kurtulamayacağımız aşikardır.



Kalemlerini kırarak, yurt dışına kaçmadan önce “Cadı avı var” diye feryat edenleri lütfen hatırlayınız. Şimdi “n'ola o cadı avı olsaymış” dediğinizi duyar gibiyim ama cadı avı bu milletin asaletine yakışmazdı ve halen de yakışmaz.



Fakat, o takiyyeciler, o potansiyel katiller halen yanı başınızdadır; akrabanızdır, komşunuzdur, sizinle aynı camidedir, aynı okulda, aynı büroda, aynı metrodadır. Bunlara karşı en basiretli davranışın ne olacağının ve dolayısıyla toplumun bunlardan nasıl arındırılacağının takdiri artık sizlere aittir.



Unutulmaması gereken: Her işin sonunda Allah'a döneceği ve müminlerin O'na dönecek olanın dönüş biçiminden de sorumlu olacaklarıdır.


#Mustafa Cambaz
#Ahmet Özsoy
#FETÖ
8 yıl önce
Asıl amaç iç savaştı
Şerif Hüseyin’in milenyum artıkları makus tarihlerini hortlatırken…
İran Suriye’den çekilsin, Mursi Türkiye’ye gelsin..
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’