|
Aşk gölünde yüzen canlar

N. Ahmet Özalp hazırladığı üç ciltlik Klasik Aşk Hikayeleri Külliyatı'na (Büyüyenay Yayınları), Yunus Emre'nin “Aşk gölünde yüzen canlar” dizesini ad yapmış.



Çok da isabetli olmuş bu; Yunus Emre'nin bir aşk eri olması ve aşk üzerine şiirler yazmasından dolayı değil, Türkçe'nin onun sayesinde imana gelmesi nedeniyle…



Halk hikayelerinin, bir önceki yazımda sözünü ettiğim sansüre, değiştirmeye, tahribe uğramasının nedenini burada aramak gerekir.



Yunus Emre'den beri dilimiz dinimizle tırnağın et ile buluştuğu gibi buluşmuş, ayetler, hadisler ile besmele ve esma-i hüsna gibi ideografik temsiller gündelik dilimize, zevkimize yerleşmiştir.



Tek Parti diktası, dile müdahalenin aynı zamanda dine müdahale olacağını, ilkindeki değiştirmenin, tahribatın aynıyla ikincisine yansıyacağını iyi bildiğinden, dille ve dolayısıyla onun temelini oluşturan yapılarla uğraşmayı görev etmiştir.



Bu manada halk hikayesi olarak bilinen yapı, halk hikayesi olmaktan çok çok daha fazlasıdır; deyimlerdir, özdeyişlerdir, töreler ve törenlerdir, adetlerdir, gelenek – görenektir, adab-ı muaşerettir, nasihattir, talim ve terbiyedir, ahlaki kaideler mecmuasıdır; kısaca, halk hikayeleri bir kültür bilincidir ve bir bilincin kültürüdür.



Özalp'i halk hikayeleri içinden aşk hikayelerini olsun derlemeye, Güney'in deyimiyle bir

demirbaş nüshası

oluşturmaya sevk eden de kuşkusuz bunlar olmuştur.



Özalp, halk hikayelerini bağımsız kitaplar olarak yayınlama faaliyetini de sürdüreceği müjdesiyle, bu çalışmasının Eflatun Cem Güney'inkinden farklı olduğunu belirterek, kendi yöntem ve gayreti konusunda şu bilgileri veriyor:



“Amacımız hikayelerin doğru, eksiksiz; çelişki, tutarsızlık ve yanlışlardan arınmış, her isteyenin rahatlıkla ve zevk alarak okuyabileceği metinlerini oluşturmaktı. Bu nedenle her hikaye için öncelikle en geniş ve kapsamlı nüshayı seçtik. Diğerleri arasından da farklılıklar içeren, çalışma sırasında kontrol ve karşılaştırmaya en uygun en az iki metni çalışma boyunca sürekli göz önünde bulundurduk. Olayın gelişiminde bir boşluk, çelişki tutarsızlıkla karşılaştığımızda ya da şiirlerde düzeltilmesi, onarılması gereken bir sorun gördüğümüzde bizi tatmin edecek biçimde düzeltinceye, sorunu giderinceye kadar bütün farklı nüshaları teker teker gözden geçirdik. Zaman zaman elimizdeki nüshalarla sonuca ulaşamadığımız da odu. O zaman hikayenin Azeri sürümlerine başvurduk. Çok fazla olmasa da bu metinler onarım ve düzeltme konusunda bize büyük yarar sağladı.



En geniş ve en kapsamlı nüshayı seçmemize karşın kimi zaman diğer metinlerde hikayenin farklı ayrıntılarıyla karşılaştık. Bu durumda, o bölümleri esas aldığımız metne aktararak ondaki eksikliği giderdik. Şiirlerde de benzer durumlarla karşılaştık. Kimi sürümlerde bir şiir iki-üç dörtlükten oluşurken kimilerinde dört ya da beş dörtlükten oluşuyordu. Burada da şiirin bütün parçalarını bir araya getirerek bütünleştirmeye çalıştık.”



Bu hassasiyetle hazırlanan Arzu ile Kamber, Asuman ile Zeycan, Aşık Garip ile Şahsenem, Aşık Kurbani ile Perizat, Derdiyok ile Zülfüsiyah, Ferhat ile Şirin, Hurşit ile Mahmihri, Gül ile Sitemkar, Hüsrev Şah ile Gülrun Banu, Kerem ile Aslı, Leyla ile Mecnun, Mahmut ile Elif, Melikşah ile Güllühan, Razınhan ile Mahfiruze Sultan, Sayfülmülük Hikayesi, Şabur Çelebi Hikayesi, Şah İsmail ile Gülizar, Tahir ile Zühre, Varaka ile Gülşah, Yusuf ile Züleyha adlı yirmi kitap, girişlerinde aynı döşeme'nin tekrarlandığı üç cilt halinde,

demirbaş nüsha

tanımını hak edecek şekilde artık elimizin altında bulunuyor.



Ben bu satırları yazarken, Başbakanımız Ahmet Davutoğlu, Kültürel Kalkınma Eylem Planı'nı açıklıyorlardı.



Bununla ilgili söyleyebileceğim tek şey şundan ibarettir: salon tipi gösterisiyle, populist kültürün temsilcileriyle ve kültürün temsilcisizliğiyle, kültür adına söz alanlarıyla ve alamayanlarıyla, dağ fare doğurmuştur.



AK Parti'nin zaten problemli olan kültürle imtihanı böyle sonuçlanmamalıydı. Daha bir şey demem, demeyeceğim.



Ama

Aşk Gölünde Yüzen Canlar

bağlamında şunu düşünmeden de edemedim:



Kültür Bakanlığı, onca imkanlarına rağmen kendisinin düşünmeyeceği (düşünebilseydi on beş yıldır düşünürdü) üstesinden gelemeyeceği bu çalışmayı, gerek mevcut şekliyle gerekse yirmi adet resimli ve müstakil haliyle yazarından, yayınevinden alıp, halkla yeniden buluşturmayı akledebilir mi?



Bilemiyorum çünkü işin bir ucuc akçalı ve ben akçalı işlerden hiç anlamam; İskender Pala'ya sormak lazım.



Dahası bunu da boşverip; kültürel kalkınma, eylem planı filan gibi büyük lafları da geçerek, tıpkı N. Ahmet Özalp'in ve Büyüyenay'ın yaptığı gibi biz kendi işimize bakalım.



Bizim kültür işlerimiz, gerek zamanıyla, emeğiyle ve gerekse maddi imkanıyla kendini adayan vakıf adamlarımız, sanatçılarımız, yazarlarımız ve yayıncılarımızla bugünlere ulaştı.



Belli ki, bundan sonra da bu böyle olacak.




#N. Ahmet Özalp
#Aşk Hikayeleri Külliyatı
#Yunus Emre
#Asuman ile Zeycan
#Aşık Garip ile Şahsenem
8 yıl önce
Aşk gölünde yüzen canlar
İnsaf!
Dağ yürekli adamların büyük seçimine doğru
Demografik dönüşüm
Seçim bitsin, önümüze bakalım!
Yerel seçime ramak kala: DEM, Yeniden Refah ve İYİ Parti