|
FETÖ’nün Almanya’daki casusları
Savcı
Evliya Çalışkan
'ın aracıyla seyir halindeyken, yol kenarında pusuya yatmış kişi ya da kişilerce silahlı saldırıya uğraması, FETÖ örgütünün casuslukla ilgili boyutunun daha da belirginleşmesine neden oldu.


Savcı Çalışkan, FETÖ, MİT TIR'ları, Hrant Dink cinayeti ve DHKP-C terör eylemleri soruşturmasında çalışmış bir savcı.



Dolayısıyla varlığının, yaptığı ve halen yapmakta olduğu ilgili işlerin başta FETÖ ile

Can Dündar

olmak üzere casuslukla bağlantılı olanları rahatsız etmesi kaçınılmaz.



Özellikle MİT TIR'ları davasının (

Kemal Kılıçdaroğlu

ve yabancı birçok ağız tarafından Türkiye'yi suçlamada etkili bir malzeme olarak kullanılmaya çalışılması da göz önüne alındığında), devletin haklı çıkacağı bir şekilde sonuçlanmasıyla utanacak çok yüz, yanacak çok can var.



Bu yüzden ben söz konusu saldırının, daha geniş ve kirli ilişkiler ağını işaretlemesi yönünden değerlendirilmesinden yanayım.



O kirli ilişkiler ağı, FETÖ ile doğrudan bağlantılı olan ve başta Almanya olmak üzere Batı ülkelerine sığınmaya çalışan kişilerin casusluk cürümlerinden oluşmaktadır.



Ülkesinde terörist olmak, darbeye kalkışmak suçlarından aranan kişilerin, bir ülkeye sığınmacı olarak kabulü, sanıldığı gibi mazluma yardım etmenin, darda olana sahip çıkmanın bir sonucu değildir.



Hele konu (kendi ülkesinin ve insanının çıkarından başka hiçbir şeye değer vermeyen, Fransa'daki son örnekte de gördüğümüz gibi bu bağlamda gerektiğinde adaleti bile rafa kaldıran) Batı ülkeleri ise, sığınmacılık asla mazlumiyetle, mağduriyetle ilgili değildir.



Yunanistan'ın iade etmeme kararı aldığı kaçak darbecilerden bakalım örneğin. Yunanistan, sahiden, o kaçak askerler “bizi Türkiye'ye verirseniz idam ederler” dedikleri için mi tutacak onları?



Elbette hayır! Türkiye'nin askeri sırlarını

soğurmak

için tutacak. Dolayısıyla o kaçak askerler, kaçak olma vasfına casusluğu da eklemiş olacaklar.



Tıpkı Can Cündar'ın, MİT TIR'ları üzerinden gazetecilik numarasına yatarak yaptığı casusluğu, saraylardaki kabulleriyle süslediği gibi, onlar da yeni hallerini bir şekilde süslemeye çalışacaklar ama son tahlilde hakikat değişmeyecek.



NATO karargahında görev yapanlardan, 15 Temmuz darbe girişiminden sonra geri çağrıldıkları ya da emekliye ayrıldıkları halde Türkiye'ye dönmeyenlerin durumlarından bakalım bir de.



En son Deutsche Welle konuşturmuş onları ve haklarında şu yorumu yapmış:



“Çoğunluğu Batı'da eğitim görmüş, Amerikan üniversitesi ve kurumlarında doktora ve birden fazla yüksek lisans derecesi almış ve çok sayıda NATO tatbikatına katılmış olan subaylar, 15 Temmuz darbe girişimiyle bir ilgilerinin olmadığını savunuyor, 'darbeye derhal karşı çıktıklarını ve Türk hükümetini sadık bir biçimde temsil etmeyi sürdürdüklerini' belirtiyorlar. Ancak isimleri, Ankara'dan Türkiye'nin dış temsilciliklerine gönderilen şüpheliler listesinde yer alıyor.”



DW, hemen ardından, kaçaklıkta ısrarlı askerler için bir mağduriyet destanının ilk dizelerini döşenmiş:



“Çoğu eylül ayından beri maaş alamıyor, sahip oldukları tasarrufları kullanarak ya da otomobil gibi değerli varlıklarını satarak geçimlerini sürdürüyorlar. Tasarruf amacıyla ve hükümetin adreslerine ulaşamaması için daha küçük dairelere geçtiklerini belirtiyorlar. Bazıları Belçika'da, Ramstein Hava Üssü'nde görevli olanlar da Almanya'da iltica başvurusunda bulunmuş.”



Bunca romantik temellendirmelere rağmen DW, kaçak subaylarla konuşma amacını ele vermekten de kendini kurtaramamış; Türkiye'yi suçlayan, kötüleyen sözlerin derdinde olduğunu şöyle iletmiş:



“(S)ubaylardan biri, bu tür yaklaşımlar karşısında 'hem kendi hükümetleri hem de NATO tarafından satılmış hissettiklerini' söyledi. Diğer bir subay ise “Bir ittifak ancak en zayıf üyesi kadar güçlüdür” diyerek NATO'nun ikinci büyük ordusuna sahip Türkiye'nin şu an İttifak'ın en zayıf halkası olduğunu iddia etti.”



“En zayıf halka” itirafından bakınca, “sığınmacı FETÖ elemanlarından yeni bir casusluk şebekesi kurma görevi Almanya'ya mı verildi, yoksa Almanya kendi çıkarları doğrultusunda FETÖ elemanlarına bu iş için özel bir kese mi açtı” sorusu öne çıkıveriyor.



Dolayısıyla Savcı Çalışkan'ın maruz kaldığı saldırı, FETÖ'ye, onun asil ya da Can Dündar vb. yedek üyelerine bağlanıveriyor.



Demek ki, bu durumda FETÖ'ye bir bakışla değil, yorulmadan, bıkmadan, ara vermeden tüm bakışlarla bakılması gerekiyor.


#Evliya Çalışkan
#FETÖ
#Can Dündar
7 yıl önce
FETÖ’nün Almanya’daki casusları
X’e kısıtlama an meselesi
Musevî bir yasadan Kızıl Düve miti üretmek
Sosyal çürüme yazıları 2: Her türden bağımlılıklar cumhuriyeti
Bir bu eksikti...
IBAN veren esnafın katli vacip mi?