|
Hepsi güzelse kim çirkin
15 Temmuz başarısız darbe girişiminin ardından, FETÖ bağlantısı, darbeye özendirme, halk arasında fitne fesat çıkarma, PKK'ya yardım ve yataklık yapma suçlamalarıyla tutuklanan gazeteciler, yazarlar hakkında son günlerde peş peşe gelen
parlatarak savunma
yazılarını
, kardeşim Necmettin Toyoğlu'ndan öğrendiğim şu Çin atasözünün eşliğinde okudum:


Karanlık bir odada, kara bir kediyi bulmak çok zordur. Hele odada kedi yoksa

.”



Kendini savunma imkanı olmayan birilerini eleştirmenin doğru olmadığı malumdur, ancak kendini savunma imkanı yok diye, kraldan fazla kralcı kesilerek, olmayanı da varmış gibi gösterip, birilerini cilalamanın doğru olmadığı da malumdur.



Bu çerçevede Aslı Erdoğan'ı ele alalım örneğin:



Kendisini yakînden değilse de yakından tanırım. Taksim kafelerinde birkaç kez oturmuşluğumuz ve onun her daim kendi hülyalarında yüzen biri olmasından dolayı, rutin birkaç hal hatır cümlesi dışında konuşamamışlığımız vardır.



Birçokları gibi ben de Aslı Erdoğan'ın adını, yazar arkadaşlarının onunla ilgili şu bildirisinden duymuştum:



“Biz aşağıda imzası olan kadın yazarlar, insan ve yazar olmanın sorumluluğu gereği bu kitabın, yaşamsal gerçekliği kurgusal gerçeklik süsüyle aktarmaktaki kabalığının ve hedefini aşan amacının edebiyatı bir şiddet aracına dönüştürmesine karşı çıkıyoruz. Tümüyle vicdani ve etik bir sorun olarak gördüğümüz bu karşı çıkışın yazarların yazdıklarını bir kez daha gözden geçirmelerine neden olmasını diliyoruz. Aynı talebimizin yayınevleri için de geçerli olduğunu söylememize gerek yok. Eminiz ki, bu kitap çevresinde dönen tartışmalar, yerini yeni bir edebiyat skandalına bıraktıktan hemen sonra unutulmaya yüz tutacak. Bu bağlamda, bu ve buna benzer bütün yayınları protesto ettiğimizi, gösterdiğimiz tavrın sürekli bir eylem olduğunu altını çizerek belirtmek isteriz.”



Skandala neden olan kitabı, içerik bilgisini ve akıbetini merak edenlerin internete bakmaları yeterlidir.



İlginç olan, o bildiriye mahremiyet konusundaki hassasiyetleri nedeniyle imza koyanların, kısa bir süre sonra salt reklam amaçlı olarak şahsıyla ilgili kendi mahremiyetine dair daha fahiş hususları Aslı Erdoğan'ın bizzat kendisinin ifşa etmesi üzerine, aptal yerine konulduklarını düşünerek, onu savunduklarına çok pişman olmalarıdır.



Kısaca, Aslı Erdoğan budur! Yani, Türk edebiyatında mahremiyetin ifşasına dayalı skandallarla kendine yer açmaya çalışan bir yazardır.



Aslı Erdoğan'ın ne yazdıkları, neyi, nasıl anlattıkları da önemli elbette ama bir köşe yazısının hacmi içinde bunların ayrıntısına girmem mümkün değildir.



Sadece, onun

az gelişmiş bir oryantalist, çok gelişmiş bir kolonyalist yazar

olduğunu söyleyebilirim. Türk edebiyatına verdiğim emeği bilenler, bunu boşuna söylemediğimi, tespitimin arkasında duracağımı da iyi bilirler.



Bu cümleden olarak, sevgili Ali Bayramoğlu'nun, Aslı Erdoğan'ı “Türkiye'nin aklı, kalemi, vicdanı, ışıltısı” ilan edişine de katılmadığım ve katılmayacağım aşikardır.



Aslı Erdoğan'la ilgili durum ana hatlarıyla böyledir. Ama iş onunla bitmiyor.



Taha Akyol'un kimleri, neden parlatmak istediğini geçen de yazmıştım. Onun izini süren başkaları da var ve bunlar da “yazarlar tutuksuz yargılansın” kampanyası içinde,

asıl

devletin yazarlara zulmettiğini, adaletin güvenilmezliğini pekiştirmek kastıyla kalem oynatıyorlar.



Bunların malum maksatlarını görebilmek için, zikrettikleri isimlere bakmak yeterlidir.



Biri, Mümtaz'er Türköne'nin adını zikretmekten kaçınırken, diğeri Ali Bulaç'ın, bir başkası Lale Kemal'in adlarını zikretmekten kaçınmaktadır.



Nitekim aynı zamanda FETÖ'cü

Eyüp Can'ın kocası

olan turistik romanlar yazarı bir kadının da içlerinde yer aldığı, yabancı yazarlara düzdürülen bildiride de aynen böyle olmadı mı?



Ahmet Altan'la Mehmet Altan'ı öne alarak, Şahin Alpay, Nazlı Ilıcak ve Aslı Erdoğan'a sahip çıkanlar, FETÖ'nün yayın organlarında yazmış tutukluların isimlerini zikretmeye tenezzül etmediler.



Hasılı yukarıdaki Çin atasözüne tekrar bakarak söyleyecek olursak:



İçerideki gazetecilerin ve yazarların tutuksuz yargılanmaları için, onları telaş telaşa parlatmaya çalışanların hali, karanlık bir odada, olmayan bir kara kediyi yakalamaya çalışanın haline benziyor.



Bir kere, parlatmak istedikleri şekilde bir kara kedi yok; olsa bile, her kara kedinin onların kendi meşreplerine, amaçlarına, art niyetli kasıtlarına denk düşmesi mümkün bulunmuyor.



Öte yandan, “

parlatarak savundukları ilgili isimler madem bu kadar güzellerse, o halde çirkin olan kim

” sorusu boğazlarını sıkıyor.



Aslı Erdoğan, Nazlı Ilıcak, Ali Bulaç, Lale Kemal, Mümtaz'er ve falancalar... Bu müstesna güzeller, bir gün kurdelalı saçlarıyla, silindir şapkalarıyla bir parkta buluşmuş top oynarlarken, toplarının rengini sevmeyen bir polis tarafından tutuklandılar!



İşte size, ancak aptalların inanabilecekleri bir güzel-çirkin masalı!



Ama masaldan medet umanlar, gerçeğin haini olmaktan kurtulamazlar!


#FETÖ
#Aslı Erdoğan
#Nazlı Ilıcak
#Ali Bulaç
#Lale Kemal
8 yıl önce
Hepsi güzelse kim çirkin
"Dualarımı kabul etmemesinden bildim O"nu!"
Seçim sonucunun 3 temel nedeni?
İkiyüzlü dünyanın 200 günü
Garson nereye baksın?
İnsafsız takas!